Futbolun geleceği adına önemli ipuçlarına tanık olduk.
Bu maç Avrupa’nın seyircili futbola dönüşüydü. 16 bin taraftar sahada 60 binlik bir atmosfer yarattı. Şurası kesin; seyircisiz bir maç baharatsız bir yemek gibiydi. Futbol önceki gece aromasını ve baharatına kavuştu. Stattaki seyirci yerleşiminde sosyal mesafe ve hijyen şartlarına uygun bir oturum planlaması yapıldı. Ama daha maç başlamadan önce bütün sosyal mesafe kuralları bir yana bırakıldı. Maskeler tamamen atıldı.
Önceki gece her futbolsevere nasip olmayacak bir olayı yaşadım.
Tabii ki bu bir UEFA Şampiyonlar Ligi finaliydi. Tabii ki o maçı seyretmek bir şanstı.
Ancak bir sosyolog olarak benim için en az onun kadar güzel bir fırsat daha vardı.
Bütün dünyada 1.5 yıllık aradan sonra seyircili ilk futbol finalini seyredecektim.
Gerçekten çok zengin gözlemlerle dolu bir gece geçirdim.
Cumartesi gecesi Porto’nun Drago Stadı’nda sadece bir UEFA finali oynanmadı.
Futbolun geleceği açısından çok başka şeyler de oldu.
Bugün size hem bir seyirci hem de sosyolog olarak futbol denen bu büyük eğlencenin final gecesini anlatacağım...
GUARDiOLA, iLKAY GÜNDOĞAN’I YANLIŞ YERDE Mİ OYNATTI?
1- (*) Önce bizi yani Türkiye’yi de ilgilendiren teknik bir yorumla başlayayım... Guardian gazetesi maç sonrasında yaptığı yorumda Manchester City Teknik Direktörü Pep Guardiola’yı eleştirdi. Ana itirazı şuydu: “İlkay Gündoğan’ı orta sahada top dağıtıcısı olarak kullanması yanlıştı...” Görüşlerine çok önem verdiğim Hürriyet yazarı uğur Meleke’ye sordum. O da bu görüşe katılıyor. “Zaten gol orada doğan boşluktan geldi” dedi.
HEMEN ÖNÜMDEKİ GUARDiOLA BANA ÜLKER SALONU’NDAKi OBRADOViC ‘i HATIRLATTI
2- (*) Manchester City Teknik Direktörü Pep Guardiola, önceki geceki maçta oturduğum yerin hemen önündeydi. Maç boyunca onu çok yakından izledim. Bu fotoğrafını da ben iPod kameramla çektim.
(*) Onu bugüne kadar hiç böyle gergin görmemiştim. Belli ki maçı almak için çok fazla hırslanmıştı.
Maçı yönetme biçimi ve vücut dili, bana Ülker Spor Salonu’nda seyrettiğim Zeljko Obradovic’i hatırlattı.
Kızgınlığını ve tepkisini arkasındaki bencte oturan yardımcılarına çok abartılı sicimde aktarıyordu. Çektiğim bu fotoğrafı da durumu anlatıyor.
GUARDiOLA’NIN KONTROL ANLAYIŞI BURAYA KADAR MI?
3- (*) Pep Guardiola hiç şüphesiz bugün görevdeki en büyük teknik direktör. Önceki gece maça kesin avantajlı olarak çıktı. Manchester City, şu an elinde en büyük ‘futbol datası’ yani bilgileri olan kulüp. Altyapısı mükemmel. Takıma hakim olan zihniyet tabii ki Guardiola’nın şu anlayışı: “Futbolda bütün değişkenleri kontrol edebilirsen, zafer kaçınılmazdır.”
(*) Ama önceki gece oynanan maç şunu gösterdi: Futbol bir formülden ibaret değildir. Her zaman için kaosun ve şansın da önemini düşünmek gerekir.
(*) Ama asıl önemlisi şu: Futbol ‘anların, hatta küçücük anların’ oyunu. Gol öyle küçücük bir anda geldi.
6 AY ÖNCE KOVULAN TEKNiK DiREKTÖR HANGi DUYGULARLA SAHAYA ÇIKAR?
4- (*) Hiç kuşkusuz maçın kazananı Chelsea Teknik Direktörü thomas tuchel’di. Düşünün, daha 6 ay önce Paris Saint-Germain’den kovulmuş.
Hem de UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu finalde kaçırdıktan sonra. Chelsea’ye gelmiş ve takımı 5 ayda müthiş bir futbola getirmiş.
İngiliz futbolunda Liverpool Teknik Direktörü Jürgen Klopp’tan sonra ikinci Alman da bir başarı hikayesi yazdı. Böylece teknik direktörlük alanında Guardiola ve Mourinho’dan oluşan İberik yarımadası egemenliği dengelendi.
97 DAKiKALIK MAÇIN 15 DAKiKASINI SEYiRCiYi SEYREDEREK GEÇiRDiM
5- (*) Porto’nun Dragao Stadı önceki akşam neredeyse tamamen İngiliz taraftarın etkisi altındaydı.
Bu bir anlamda “Avrupa’nın seyircili futbola dönüşüydü.” Şunu söyleyeyim; 16 bin taraftar sahada 60 binlik bir tezahürat ve atmosfer yarattı.
Şurası kesin; seyircisiz bir maç baharatsız bir yemek gibiydi. Futbol önceki gece aromasını ve baharatını yeniden buldu.
Ben statta Chelsea seyircisi arasındaydım. 97 dakika süren maçın en az 15 dakikasını seyirciyi izleyerek geçirdim.
Bir kere daha anladım ki, futbol eğer bir eğlence ise bu eğlencenin en önemli parçası seyirci.
COViD SONRASINDA SOSYAL MESAFE KORUNAMAYACAK
6- (*) Porto’daki maçın bir başka sonucu şu: 60 bin kişilik stada 16 bin 500 seyirci alındı. Seyirci yerleşiminde sosyal mesafe ve hijyen şartlarına uygun bir oturum planlaması yapıldı. Ama daha maç başlamadan önce bütün sosyal mesafe kuralları bir yana bırakıldı. Maskeler tamamen atıldı. Hele hele maç sonrasında sarılmalar, kucaklaşmalar, Covid sonrasının eskisinden hiç farklı olmayacağını gösterdi.
OTELE DÖNÜŞTE TEKRARINI iZLEDiĞiM MAÇTA GÖRDÜĞÜM ÖNEMLi BiR FARK
7- (*) Oturduğum yer top oynanan alana çok yakındı. Bir kere şunu söyleyeyim; oyuncular ekranda görünenden çok daha ince çizgilere sahip. Maçı üç arkadaş seyrettik. Bize göre müthiş bir maç değildi.
Ama oyun boyunca Mustafa taviloğlu ile konuştum. O maçı Büyükada’daki evinden seyrediyordu. Ona göre müthiş bir maç olmuştu. Otele döndüğümde BeİN kanalından maçın tekrarını izledim Gerçekten ekranda gördüğüm maç sahadakinden daha iyiydi.
FUTBOLDA SAHADA TEKNiK DiREKTÖR DIŞINDA GÖRÜNMEZ BiR GÜÇ MÜ VAR?
8- (*) Maçın bir özelliği de, teknik direktörler dışında sahanın görünmez güçlerinin etkisiydi. Bunlar iki kulübün sahipleriydi.
Chelsea’nin sahibi bir Rus oligark. Manchester City’ninki ise bir Abu Dabi prensi.
Buna karşılık Manchester United’in sahibi Amerikalı bir iş insanı. Bu iki patronun özellikleri farklı.
Rus oligarkları ve Arap prenslerinde tek amaç kazanma hırsıyken, Amerikan rasyonalizminde ‘maliyet hesabı’ da devrede. Önceki geceden çıkardığım sonuç şu: Avrupa futbolunda kulüp sahipliği sistemi ile bizdeki başkanlık sistemi arasında görünmeyen bir savaş başladı.
MAÇI HEM YÖNETiP HEM DE OYUNUN PARÇASI OLAN HAKEMLER
9- (*) Önceki gece maçta futbolcular ve teknik direktörler kadar seyredilecek biri daha vardı.
Maçın hakemi Antonio Mateu Lahoz. İki bakımdan çok farklıydı. Birincisi, maçta sık düdük çalmayarak oyunun ritmini hızlandırdı. İkinci ise hakemliği bir ‘Acting’ sanatına çevirmesiydi. Yani rol yapma sanatına. Resmen bir aktör gibi oynadı, katıldı. Maçı daha eğlenceli hale getirdi.
SIRTINDA LAMPARD FORMALI GENÇ TARAFTAR BiZE NE DiYOR?
10- (*) BiLetimizi Chelsae Kulübü’nden almıştık dolayısıyla Chelsea taraftarları arasında oturduk.
Çok motive bir taraftardı. Tam önümde sırtında takımın eski oyuncusu ve bundan önceki teknik direktörü Frank Lampard’ın adını taşıyan formayla oturan 20 yaşlarında bir genç vardı. Tabii ki ilginç bir çelişkiydi. Chelsea’yi, eski oyuncunun yerine gelen yeni teknik direktör zafere taşıyordu ama bu genç maçı Lampard’lı formayla izliyordu. Çok iyi anlıyorum o duyguyu. Ben de zaman zaman Fenerbahçe maçlarını Lefter, Can Bartu ve alex’li formayla izlemek istiyorum. Çünkü futbol aynı zamanda bir vefa sporu olmalı.
MAÇ SONRASINDA SAAT TAM 22.30’DA GELEN TATSIZ SÜRPRiZ
11- (*) MaÇ sonrasında Chelsea taraftarı sevinçten, City taraftarı ise elemden içmeye hazırlamıştı kendine. Güzel bir bahar akşamıydı ama herkesi büyük bir sürpriz bekliyordu. Porto’nun bütün restoran ve barları saat tam 22.30’da kapandı.
Portekiz hükümeti maç için Covid kurallarını değiştirmemişti. Böylece maç sonrasında hepimiz otelimize gidip yattık.
ATTiLA DOĞUDAN’A ÇOK ÖZEL BiR TEŞEKKÜR BORCU
12- Maç öncesi daha büyük bir şok yaşadık. Biletlerimizde son anda bir sorun çıktı ve sahaya giremez hale geldik.
Aklıma DO&CO’nun sahibi Attila doğudan’ı aramak geldi. UEFA finallerinin cateringini yıllardır onun şirketi yapıyor.
Daha telefonu açarken “Ben buradayım, siz de burada mısınız?” dedi.
Ona durumumuz anlattım. Attila tabii ki UEFA’nın en önemli figürlerinden biri haline geldi.
O ve oğlu sorunumuzun çözümüne yardımcı oldu ve sahaya girebildik. Çok teşekkürler Attila... Bu yazıda büyük katkın var.
Yorum Yazın