Yüksel Aytuğ

Yüksel Aytuğ

Mail: hffhsyt@hotmail.com

O kadar da değil Gülşen hanım!

Sahneye neredeyse çıplak çıktın, gözümüzü kapadık. Sahnede göğüslerini sergilerken "Bırakın annelerin memeleri açıkta olsun" filan diye saçmalayıp, anneliğin kutsallığına saygısızlık ettin, kulaklarımızı tıkadık. Ama sahnede söylediğin "Kendisi İmam Hatip'te okumuş, sapıklığı oradan geliyor" sözünün artık affedilecek, hoş görülecek yanı yok.
İnsan her konuda fikrini açıklayabilir. Bunda bir sakınca yok. Ama dini ve ahlaki konularda atıp tutarken bu ülkede iki kere düşünmek gerektiğini bilmiyor olamazsın. Dini ve etnik konular en tehlikeli, en fazla enerji biriktiren fay hatlarıdır. Bu ülkeye sadece din görevlileri değil, devlet yönetecek güç ve yetenekte insanlar yetiştiren bir kurumu "Sapıklıkla" nitelemek için en azından vicdan ve izan gerekir. Bu ülkenin inançlı insanları okuyabilmek için bir dönem büyük engellerin üzerinden atlamak zorunda kaldılar. Üniversitelerdeki "ikna odalarında" başörtüleri zorla çıkartıldı. İmam Hatip liseleri defalarca kapatılma korkusu yaşadı. En azından bu çileli sürece saygı duymanı beklerdim.



Bak sevgili Gülşen, bu ülkede herkes dilediği yaşam tarzını sürdürüyor. Ama sen ve senin gibiler her fırsatta farklılıkları dinamit fitili gibi ateşledikçe bir arada yaşamak güçleşiyor. Daha geçenlerde sokakta şort giyen bir kadın, sözlü saldırıya ve tacize uğradı. "Acaba bunda benim de rolüm oldu mu?" diye düşündün mü hiç? Çünkü her etkinin, bir tepkisi vardır. Sen sorumsuzca söylemlerinle sadece fikrini açıklamıyor, farklı yaşam biçimlerini "kutuplaştırıyorsun."
Senin yaşında birine öğüt vermek hatta yola getirmek haddim değil tabii ki... Ama ben ülkemi ve onun geleceğini düşünüyorum. Kural tanımaz, sorumsuz, ucunun nereye varacağını hesap edemediğin sözlerin sadece seni bağlamıyor. Bir an önce bunun ayırdına varmanı istedim.

Doğa bekçiliği böyle yapılır
BBC Earth belgesel kanalında özellikle yaz aylarında kaçırmadan izlediğim bir yapım var: Sıfırın Altında Yaşam. Alaska'nın ıssızlığına yerleşen ve burada hayat mücadelesi veren insanların yaşamını anlatıyor. Hem öyküleri ilginç buluyorum hem de eksi 25 derecedeki görüntüler yaz sıcaklarında bana klimadan daha iyi geliyor.
Geçen hafta bir aile, kışın yiyebilmek için sazan stoklamak üzere nehirde balık avlıyordu. Kadının oltasına kocaman bir balık takıldı. O sırada çoluk çocuk, karınları açlıktan guruldarken, o balığı yeniden suya bırakmak zorunda kaldılar. Çünkü yasalara göre kanca, yakalanan balığın mutlaka ağzında olmalıydı. Kadıncağız ise oltayı balığın yüzgecine taktırarak onu yakalamıştı. Av faullüydü yani... Yüzlerce kilometrekarede onlardan başka kimse olmamasına rağmen bu kurala uydular.
İzleyince aklıma bizim balık tezgahlarında boyları 6 santimi bile bulmayan hamsiler geldi...

Bir panonun anlattıkları
Bu fotoğrafı, geçen hafta Balıkesir Büyükşehir Belediyesi'ne yaptığım ziyarette, Çağrı Merkezi'nin bulunduğu ofiste çektim. Duvarda öyle yazıyordu.



"Daha çok hayal et, daha az şikayet et. Daha çok dinle, daha az konuş. Daha çok sev, daha az tartış. Daha çok ümit et, daha az kork. Daha çok sakin ol, daha az endişe et. Daha çok inan, daha az şüphe et."
Her dakika vatandaşların şikayetlerini dinleyen, çözüm üretmeye çalışan bir belediye ofisi için bundan daha güzel bir "iş tanımı" olabilir mi?

Gaf kürsüsü
İdeal konserve yapımını uzman eşliğinde nakleden Atv muhabiri Burcu Kuruaslan'ın dili fena sürçtü: "Öncelikle yumurtalık domatesleri, yani yumurta domatesleri alıyoruz. Ay, ismini de unuttum." (Sırık domates)

Zap'tiye
Sosyal medyada yüz filtresi kullandığımız kadar fabrika bacalarında, arıtma tesislerinde filtre kullansak, çevre kirliliği diye bir sorunumuz kalmayacak.

Ne demiş?
Kanal D'de üçüncü kez tekrarı yayınlanan Geçmiş Zaman Olur ki dizisinden romantik bir diyalog: - Ne çabuk özledin beni? - Çabuk değil. Sensiz zaman geçmek bilmiyor ki...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar