Pazartesi akşamı dost, kardeş, hekim Ahmet Kurtaran telefon etti.. Modern Folk Üçlüsü'nün bançocusu.. "Boss" dedi, "Sen pratik çözümler adamısın.. Bir şey düşün, ama acil düşün.. Müzisyenler aç.. Ben hadi dişçiliğimle para kazanıyorum, ama benim gibi yan işi olmayan, sadece müzikle yaşayanlar aç!. Bir senedir boş oturuyorlar. Evlerine tek kuruş götürmüyorlar.. Yüzlerce, binlerce müzisyen ailesi aç!. Bu ne demek bir düşün.. Bir çare düşün.. Teklif et.. Ama acele et!."
1969 yılında Modern Folk Üçlüsü'nün menecerliğine başlayınca, müzisyenlerin arasına girdim. Hemen hepsini ailelerine dek tanıdım desem yeridir. Esas işim gazetecilik olunca, dertlerini, sorunlarını da öğrendim tabii. Tam yarım asır sevgili dostlar.. Tam yarım asırdır, müzisyenlerle yaşıyorum adeta..
Ahmet'in sözleri içimi nasıl sızlattı.. Haklı, çok haklı olduğunu biliyordum çünkü.. Bir şeyler bulmalı, yapmalıydık, bir yıldır evlerine para götüremeyen, ama hayatlarını bizi neşelendirmeye, duygulandırmaya ve güzel anlar yaşamamıza adayan bu insanlar için.. Bugün "unutulmuş" bu insanlar için..
Dün sabah gazetemi açtım..
Günaydın'da Mevlüt Tezel kardeşimin yazısı anons ediliyordu..
"Tarkan ayıp etti!."
Tarkan gerek sanatçı, gerek insan olarak en sevdiklerim arasındadır. Bugüne dek hiçbir konserini kaçırmadım. Açık Hava'da üç gün üst üste gidip dinlediğim çok oldu. 40 gün üst üste de giderim. Sevgim, hayranlığım öylesine..
Mevlüt'ün yazısını hızla okudum.
Korona döneminde çalışamayan, işsiz bazı müzisyenlerin, enstrümanlarını satmak zorunda kaldıklarını anlatıyor. Uğur Güngör adlı bir müzisyen, içinde bulunduğumuz 17 günlük tam kapanma döneminde müzisyenlerin sesini duyurmak için dünyada geçmiş yıllarda çok örneğini yaşadığımız bir "Challenge/Meydan Okuma" kampanyası başlatmış. O bir şarkı okuyor ve bir başka şarkıcının adını söyleyip topu ona atıyor. O da bir şarkı ve bir başkasının adı.. Böylece adsız müzisyenlerin feci halleri, ünlüler sayesinde kamuoyuna yayılıyor.. Meydan okuma Yıldız Tilbe'ye gelince, "Kış Güneşi" şarkısını okumuş.. Sözü ve müziği kendisine ait bu şarkıyı Tarkan plak yapmış ve üne kavuşturmuştu. Yıldız, şarkısını verdiği Tarkan'a o şarkı ile meydan okumuş..
Tarkan'ın cevabını Mevlüt'ün köşesinde okuyunca inanamadım..
"Yıldız'ım sen benim kıymetlimsin, seni çok severim ve geri çevirmek hiç istemem ama bu challenge'ın nasıl bir amaca hizmet edeceğini pek anlamadım doğrusu ve bir parçası olmak da gelmedi içimden ne yalan söyleyeyim.
O yüzden sen en iyisi topu benden geri al, bir başkasına atıver."
Eskiler "Tok, açın halinden anlamaz" derler.. Meğer ne doğruymuş..
Hem de Tarkan gibi, ülkesinin sorunlarına ne kadar duyarlı olduğunu Orhan Gencebay'ın sazı eşliğinde okuduğu o müthiş, o muhteşem "Uyan" şarkısında milyonlara duyuran Tarkan'ı hatırladım..
"İki gözü iki çeşme hepimize sesleniyor
Deva bul bu derde gel beni kurtar diyor
Kanadı kırık kuş gibi garibin içi kan ağlıyor
Beni ateşe atmadan önce vicdanına sor diyor
Uyan uyan, uyan uyan
Koy elini kalbine geç olmadan
Bu yolun sonu yokuştur deme
Dağları aşarız eğer inanırsan."
Bunları söyleyen ve tüm ülke insanına söyleten Tarkan, şimdi, tıpkısının aynisi bir çığlık, hem de kendi meslektaşları, şarkılarında, plaklarında, konserlerinde kendisi için çalan, vokal yapan bugünün aç meslektaşları için atılan bir "çığlık" için "Ne işe hizmet edeceğini pek anlamadım" diyebiliyorsa, bunun bir tek anlamı var..
"Tarkan benim için bitti!."
*
Bütün gece yatağımda dönerek, Doktor'un sözlerini düşündüm.. "Ne yapabiliriz, aç müzik sanatçıları için.."
Belediyelerin elinde imkân var, bir.. Üç büyük kentin, İstanbul, Ankara ve İzmir'in büyükşehir belediye başkanları örnek olabilirler.. Bu sanatçılar için, işte kapanma bitiyor. Yaz da geldi.. Açık hava konserleri yapabilirler. Maske, mesafe kuralı ile izlenen ya da dijital ortamda canlı yayınlanan..
Radyolar var.. Televizyonlar var.. Başta benim vergilerimle yaşayan "kamu radyo ve televizyonu" TRT'nin başta müzik kanalı, canlı konser ve eğlence programları düzenleyip sayısız müzik sanatçısına iş verebilirler. Sembolik bile olsa güzel.. "Unutulmadınız" derler.. "Umut" verirler hiç değilse..
Radyo ve televizyonlar, doğrudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'a bağlı.. O el koyabilir ve tüm radyo ve TV'leri göreve davet edebilir.
Kültür ve Turizm Bakanı'nın tam konusu müzik ve müzisyenler.. Mehmet Nuri Ersoy Bakan tam da konunun göbeğinde.. Başdanışmanı Tayfun Topal da pek çok müzikli, ama şimdi kapalı mekân sahibi.. Orada çalan şimdi işsizlerin sorunlarını en iyi bilenlerin başında geliyor..
Yani, büyükşehir belediyeleri ile muhalefet, radyo, televizyonları ve sonsuz imkânlarıyla iktidar, bu "aç" sanatçılara kucak açabilirler..
Açmalılar..
"Müzik ruhun gıdasıdır", doğru.. Ama ruhumuzu doyuranların karınları aç bugün..
Duyun seslerini.. Tarkan duymasa, anlamasa da, siz duyun elinde "güç" olanlar.. Yerel ve genelde gücü ellerinde tutanlar..
Haydi bir şeyler yapın..
Hemen..
Acele!.
***
'DÜNYA KRİZİNİ FIRSATA ÇEVİRDİK!..'
29 Nisan'da aradı, Sevgili Dostum Abdullah Kiğılı.. "Hıncal" dedi.. "Dünya krizini fırsata çevirdik.."
"Nasıl yani" diyebildim..
Pandemi var ya, pandemi.. Türkiye o krizi fırsata çevirmiş işte.. Ülke olarak.. Abdullah da çevirmiş, "Kiğılı Kurumları" olarak..
Anlattı..
"Pandeminin Çin'de başlamasıyla birlikte Avrupalı tedarikçiler Çin, Kore, Tayvan ve Uzakdoğu pazarından çekilip, coğrafi olarak Avrupa'ya daha yakın olan Türkiye'ye girdiler. 2021 Mart ayında açıklanan ihracat rakamlarına bakıldığında Türkiye ilk defa rekor kırarak 19 milyar dolara ulaştı. Bunun birinci sırası otomotiv, ikincisi kimyevi maddeler, üçüncüsü tekstil hazır giyim sektörüdür. Yani bu kadar önemli bir konumdayız. Bundan sonra bu rakamlar daha da artacak. İhracat böyle giderse yılı 200 milyar dolarla kapatacak, 2022 yılında bu rakamın 250 milyar dolar olmaması için hiçbir neden yok.
Hem moda ülkesi hem de (Çin, Kore, Tayvan ve Uzakdoğu) ülkelerine göre daha tecrübeli olduğumuz için bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. Jeopolitik konumumuz sayesinde lojistik anlamında avantajlı konumdayız Avrupa'nın herhangi bir ülkesine 1 günde teslimat yapabiliyoruz. Komşu ülkelere, Balkanlar'a 2 saat içinde teslimat yapabiliyoruz.
Türk markaları için pandemi dönemi önemli bir fırsattır. Bizim için Avrupa'ya açılmanın tam zamanı diyebiliriz, çünkü daha önce yüksek kiralar nedeniyle ulaşamadığımız yerlere kiraların 4'te 1 fiyatına düşmesiyle artık kiralama yapabiliyoruz. Textile Workshop dergisinin geçen ay yayınladığı bir makaleye göre pandemi süresi bittiğinde Avrupalı markaların yüzde 25'i iflas etmiş olacak. O yüzden Türk markalarının geleceği çok parlak."
2001 krizini de Kiğılı Kurumları için fırsata çeviren ve Çin'e açılan, ülke içinde en büyük holdingler küçülürken, hepsinin tersine büyüyen ve içte dışta genişleyen, Kiğılı halk markasına ek olarak "Lüks" Abdullah Kiğılı markasını da kuran sevgili Apo, pandemi krizinde de gene içte dışta yayılmış.
Yurt dışında 51 ülkede 45 yeni mağaza açmış, 72 bayilik vermiş.
"Dünya erkek modasının kalbi İtalya ve Almanya'nın da içinde bulunduğu Romanya, Sırbistan ve Makedonya gibi 5 ülkede kendi yatırımımız olan mağazalarımızda aynı zamanda 200'ü aşkın kişiye istihdam sağlıyoruz.
Almanya en çok önem verdiğimiz ülkelerden biri. Wolfsburg sponsorluğumuzun yanında aynı zamanda FC Köln Futbol Kulübü'nün, Düsseldorfer Buz Hokeyi takımının ve Krefeld Pinguine Buz Hokeyi takımının da resmi kıyafet sponsoruyuz.
Dünyanın en önemli liglerinden olan Bundesliga'da 3. sırada yer alan Wolfsburg takımına bir Türk markasının sponsor olması ülkemiz ve bizim için büyük gurur" diyor.
Balkanlar, Türk cumhuriyetleri ve Ortadoğu'da da hızla büyüme devam ediyor.
Yani "Eyvah pandemi.. Yandık" diye kapanıp, karalar bağlamak yerine, tıpkı 2001'de olduğu gibi krizi fırsata çevirmek, işini bilen işadamına ve ülkemize büyük yararlar sağlıyor.
Martta ihracat rekoru kıran Türkiye, hafta başında açıklanan rakamlar gösterdi ki, nisanda da rekor kırdı. Yüzde 109 artışla 18.8 milyar dolarlık ihracat yaptık. Toplam ihracat içinde hazır giyimin payı da hızla artıyor.
Abdullah, "Bu gidişle 2021 yıllık ihracatımız 200 milyar doların üstünde gerçekleşecek. Gelecek çok daha güzel. Onlar krizi fırsata çevirme yılları" diyor.
***
KIZINDAN B. MUSTAFA'YA...
Selin Denizli, Mustafa Hocamın adeta kucağımıza doğan ve kucağımızda büyüyen kızıydı. Hocam, Altay'ın teklifini, tamamen parasız olarak kabul ettiğini açıklayınca, Selin'den satırlar geldi..
Telefonunu bana uzatır ve "Şuna bakar mısın" derken gözleri yaşlıydı. Okurken beni de ağlattı Selin..
Siz de okuyun bakalım..
*
Nefes almak, yemek yemek, uyumak gibiydi bize Altay maçı izlemek. Altay'ı desteklemek diye bir şey olmadı hiç. Bir çocuğun okul bahçesi, doğum günü partisi, tatil fotoğrafından fazla Altay antrenman sahası, kulüp binası, tesis lokantasında çekilmiş resimleri varsa eğer, o takımın taraftarı olamazsın, o takım ailendir çünkü.
Her takımın taraftarı olduk biz, en çok babamın elbet. Ama her lig sonu, benim evin kanepesinde tepinerek, kumandaların havada uçuştuğu, babamın kızgın üzüntülü "Gidiyorum ben ya" deyip evden gidişleriyle yani Altay ile gelirdi.
Biz hiç Altaylı olmadık, biz böyle doğduk.
Babam Altay'ı çalıştırmaya gitmedi bugün...
O, ondan hiç gitmemişti ki. Yine Büyük Mustafa'ydı bu sabah, Mustafa Denizli değil.
Kardeşimle kapıdan yolcularken onu, ilk defa çalışmaya değil kendi evine göndermenin garip, duygusal, aşırı ama çok gerçek, heyecanımsı hali çöktü üstümüze.
Parasına bile dokunamayacağı kadar duygusu baskın bir kavuşma anı bugün.
Ona "Büyük" denilen yerde, ben çocuk, kardeşim bebekti bu sabah.
Biz Büyük Altaylıyız...
Evimizdeyiz...
Selin.
***
BİR SANAT ADAMINDAN JOE BİDEN'A!..
Kurduğu Tefken Filarmoni'de 23 değişik ülkeden sanatçı vardı. Konserlerde bu ülkelerin bayrakları sahneye asılırdı. Hemen hepsine giderdim..
Dinlemek kadar görmeye.. Çünkü görülesi bir manzara vardı.. İsrailli ile Filistinli sanatçı yan yana oturuyor, Azerbaycan ve Ermenistan bayrakları yan yana asılı duruyordu.
Saim Akçıl'dan söz ediyorum. Başta Almanya, dünya çapında orkestralar yönetmiş şefimizden.. Bugünlerde "Sinan Akçıl'ın babası" olarak tanınıyor. Oysa daha düne kadar Sinan'dan "Saim Akçıl Şef'in oğlu" diye söz edilirdi.
Hey gidi dünya hey..
Saim Şef'imiz, 24 Nisan'dan "soykırım" diye söz eden ABD Başkanı Joe Biden'a bir açık mektup yazdı. Bir kopyasını da bana gönderdi.
Buyurun okuyun.. Sanırım altına siz de imzanızı koyarsınız..
*
Sayın Joe Biden,
1915 olaylarına soykırım diyerek önceki başkanlardan çok farklı davrandın
Vaktiyle başımıza çuval geçirmiştiniz ama şimdi bizzat sen çuvalladın
Yüz binlerce masum insanı öldüren veya sakat bırakan atom bombalarını Japonya'ya attın
Afganistan, Kızılderili ve Vietnam halkına yaptıklarınızı hiç mi hatırlamadın
*
Gerçekleri araştırmadan tarihçilerin önüne geçerek iftira furyasına katıldın
Bu kararınla Cezayir'de sayısız masum insanı katleden Fransızlardan büyük alkış aldın
Siyasi çıkarların uğruna dünyadaki Türk düşmanlarını sevindirdiğin için gözün aydın
İki halkın da büyük kayıplar verdiği acı geçmişi hortlatmakla geleceğe ne kazandırdın
*
Ermenistan, Karabağ'da Hocalı katliamını yaparken acaba neden kılını bile kıpırdatmadın
Yönettiğim orkestrada Ermeni ve Azeri sanatçılar yan yana oturup çalıyordu Sayın Biden
Filistin ve İsrail'den gelenlerin ise aynı odada kalmak istediklerini görsen inanamazdın
Siz dünyayı kana bularken, biz 23 ülke sanatçısı, özlemini gideriyorduk dostluk ve barışın
*
Ülkemizdeki Ermeni kökenli vatandaşlarımızın huzursuz olacağını hiç kale almadın
Onlar Türk vatandaşı olarak bizimle aynı hak, hukuk ve adalete sahiptir Sayın Joe Biden
İstiklal Marşı'mızın orkestrasyonunu bir Ermeni kökenli bestecimiz yapmıştır; herhalde çok şaştın
Sen ise sık sık dile getirdiğin insan hakları ve eşitliği konusunda doğrudan sınıfta kaldın
*
Yine de NATO dostun olarak çiftetelli çalıp birlikte oynamaya seni davet etmek istiyorum
Fakat çiftetelliyi çifte standarda çevirip aleyhime oynarsın diye çok şüpheleniyorum
Çünkü müttefikin Türkiye'nin düşmanı hain teröristlere silah verdiğini biliyorum
Amerikan halkını tenzih ederim. Fakat ben de seni ve siyasi yandaşlarını şiddetle kınıyorum.
Saim Akçıl
***
TEBESSÜM
Köye tatile gelmiş şehirli delikanlı, bisikletiyle dolaşırken rastladığı köylüye "Sen de kendine neden bir bisiklet almıyorsun" dedi..
Köylü "Ben, param birikince bir inek almayı tercih ederim" diye cevap verdi.
"Güldürme beni" dedi, genç.. "Bisiklete bindin mi kişiliğin olur. Seni ineğin üzerinde görenler 'Çağ dışı kalmış görgüsüz' derler.."
Köylü gülerek baktı gence..
"Ya beni bisikleti sağarken görenler ne derler, delikanlı?."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Gençliği anlamaz hale gelmişseniz, bu dünyadaki işiniz bitmiş demektir." Hz. Ali
Yorum Yazın