"Galatasaraylılar bilmelidir ki, biz doğru yoldayız, neticeler yanlış" diyor, ekranda gördüğüm Fatih Hocam.. Ama sadece Galatasaraylılar değil, dünya biliyor ki, tam tersi..
"Neticeler doğru, Fatih Terim yanlış!."
"Sorumlu olan benim" diye kabadayılık ettikten sonra, suçun tümünü birer birer futbolculara atarak konuşan Terim'e artık inanan kalmadı..
Dün gece maçtan sonra, ekranlara da baktım. Konuşan herkes tek suçlu olarak Fatih Terim'i gösteriyor artık, hem de her konuda. İdmandan maça, futbolla ilgili her konuda suçlanıyor artık Fatih..
Hepsinin ortak eleştirilerinin başında şu var..
"Formalar adaletsiz dağıtılıyor.."
Aynen öyle.. Terim, formaları tamamen kişisel sempati ve antipatileri ile dağıtıyor. Bu yüzden de hiçbir futbolcuya, özellikle de gençlere hiç güven vermiyor.
Haftalar evvel yazmıştım bunu manşetten Hocam ve demiştim ki..
"Bu futbolcular senin için oynamaz!."
Oynamıyorlar işte Hocam.. Sana güvenmedikleri için, sen formayı adil dağıtmadığın için oynamıyorlar. Antrenman yanlış, sistem yanlış, her şey yanlış o ayrı..
"19 şut attık. 2 isabet olur mu?" diyorsun..
Daha geçen yazımda sormuştum, "Şut antrenmanı yapıyor musun?" diye. Kapalı idmanlarında ne yaptığını bilen yok. Ama oynanan futbol hiçbir şey yapmadığını gösteriyor..
9 korner atıyorsun. Bir korner oyunun yok, mesela..
Seni gayet iyi analiz eden (Ki bu zor değil.
Her maç ayni yanlış oyunu oynuyorsun çünkü) Hikmet Karaman'ın takımı Kayseri, üç pasta kalenin önünde gol pozisyonuna girecek kadar hızlı ve doğru oynarken, sen 7 pasta ancak santraya geliyorsun, yıllardır.. Çok iyi top çıkarıyormuşsun gibi Muslera topu önündeki stopere atıyor hep. Bunu bilen rakip orada top çaldı mı, al başına belayı..
Bu Muslera'ya santradan geri pas atma yanlışın da değişmedi.
Bu aptal pasların kaptırılması yüzünden maç nerdeyse 5 olacaktı.
"Rakibi analiz etmemiş" diyor eleştirmenler ekranda..
Sen kendi takımını analiz etmemişsin.
Etsen senelerdir ayni hatalarla oynamakta ısrar etmez, bir yanlışı düzeltirdin hiç değilse..
Yazıyı uzatmaya gerek yok Hocam..
Bin defa yazdıklarımı tekrar etmeme de gerek yok, sen her maç ayni yanlışları tekrar ediyorsun diye..
Ama artık, medyadaki en koyu, en gözü kara Fatihçiler bile seni savunamaz hale geldiler..
Önce Euro 2016 Milli Takım bozgunu yıktı seni Hocam.. Suçu futbolculara yüklediğin için, Türk oyunculardan nefret ettin. Sahaya yedekleri dahil tümü yabancı kadrolarla çıkmaya başladın. Toparlanır gibi oluyordun ki, Alaçatı krizini yaşadın, kafan iyice dağıldı. O gün bugün kendine gelemedin Hocam..
Gelemediğini bildiğin için, "Biz gelecek 10 yılın takımını yapıyoruz" diye kendine nerdeyse ömürlük bir süre tanıdın.. Seni değiştirmeye karar veren Mustafa Cengiz'i "düşman" ilan ederek bir Galatasaray Başkanı'na "düşman" diyen ilk teknik direktör olarak tarihe geçtin..
Ne yazık ki, genç ve yeni Başkan Burak Elmas, daha 20'lerin altında bir çocuk/ delikanlı iken yaşadı 1999/2000 sezonunu..
UEFA Ligi'nin her maçında kafile ile beraberdik, gazeteciler ve taraftar gurubu..
O Galatasaray'a ve yaratıcısı Fatih Terim'e herkes hayrandı.
Genç Burak nerdeyse taptı tabii.. Ve aklında hep o Fatih olduğu için, seçildiğinin ertesi günü, biten sözleşmeni, hem de yüzde 100 zamla 3 yıl uzattı.
İşte sonuç!.
"Ben pes etmem" diyorsun Hocam..
Ama Galatasaray camiası "Pes" diyor sana Hocam..
Pes!.
***
ŞAKA!.. MI?..
Sevgili Mevlüt Tezel dün köşesinde, şaka gibi yazmış, tokat gibi gerçeği.. Diyor ki..
"Fatih Terim, forvet bulması için scout ekibine talimat vermiş. Scout ekibine iyi bir golcü önereceğim. Rayo Vallecano'da Radamel Falcao var. İspanya'da oyunun sonlarına doğru girmesine rağmen ilk iki maçında da gol attı.
Anlaşılan Galatasaray'da iki yıllık tatil Falcao'ya iyi gelmiş. Aslında adamın golle ilgili bir sorunu yok! Doğru sistem takır takır gol attırıyor işte.
Bakalım Falcao, Galatasaray macerası hakkında konuşunca neler diyecek!"
***
Ünal Özüak/Mimari
BAŞMİMARLIK OLSAYDI ŞAYET...
Başmimarımız Doğan Kuban'ımızı sonsuza uğurladık.
"De mortuis nil nisi bonum/ Ölüler hakkında sadece iyi şeyler konuşunuz" derler.
Ne mutlu bana ki onun hakkındaki düşüncelerimi yaşarken 2019 yılında bu köşede yazarak paylaşmışım. Ardından değil, yaşarken. O zaman da üstat okudu..
Hafta başında kaybettiğimiz ülkemizin manevi Başmimarı Doğan Kuban için bugün yazı yazmadım.. İki sene evvel yazdığım, onun da okuduğu yazımı tekrar sunuyorum.. "Önceden" yazdığım yazımı.. Giriş cümlesine dikkat edin.
*
Keşke iyi şeyleri yazmak için ölümü beklemesek..
Tabii ki insan sarrafı değilim, ama Türk mimarlığına hizmet edenlerin "Marifetlerinin iltifata tabi olduğunu" en iyi takdir edenlerden biri sayabilirsiniz beni. Nihayet, ülkemizin Legion d'Honneur nişanı kabul edebileceğimiz ödüllerin en büyüğünü alan entelektüel katma değerimiz, ayaklı mimarlık tarihçisi Prof. Dr. Doğan Kuban'ın hakkını tam dokuz yıl önce bu sütunlarda teslim ettik.
"Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri / "Mimarlık Ödülü"nün "Türk mimarisinin geçmişine yönelik kuramsal ve kavramsal çalışmaları, restorasyon faaliyetleri, İslam mimarisi içinde Türk eserlerinin kimliğini vurgulayan görüşleri ve bu konulara dair yazdığı kitapları dolayısıyla" Doğan Kuban'a verilmişti. Kendimden alıntılıyorum, üstadın eserleri hakkında bakın o zaman neler demişim..
"Doğan Kuban Hoca, Adair Mill'in mükemmel akademik çevirisiyle İngilizce basılan 'OTTOMAN Architecture/ Osmanlı Mimarisi' kitabıyla zirve yapmış, bütün zamanlarının en mükemmel eserini yaratmış.
720 sayfa 1000 illüstrasyon, Cemal Emden'in ödül kazanmış fotoğrafları eşliğinde Osmanlı mimarisi eserleri ve mimari pratiği üzerine bugüne kadar yazılmış en kapsamlı 4 kitabı tek çatı altında toplamış. Mimar Sinan öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılan kitapta kutsal topraklar Mekke, Medine, Kudüs ve Kahire'deki Osmanlı mirası planları ve resimleriyle, dönemin diğer mimari eserleriyle karşılaştırılarak, gözler önüne seriliyor. İkinci bölümde ise Osmanlı dini ve sivil mimarisinin bugünün Batı coğrafyasında yer alırken yaşadığı değişim ve etkileşim incelenirken, başka yerde bulamayacağınız bilimsellikte, mükemmel yorumlarla irdeleniyor."
Ayrıca, Anadolu'daki Görkemli Selçuklu Mirası Divriği Ulu Camisi ve Şifahanesi'ni anlatan "Cennetin Kapıları/ Gates of Paradise" kitabı daha önce hiç sergilenmemiş fotoğraflar ve Prof. Doğan Kuban'ın özgün metinlerini içeriyor. Divriği Ulu Camisi ve Şifahanesi, mimari konsepti, anıtsal heykel nitelikli bezemesi ve benzeri olmayan yontularıyla dünya sanat tarihinde Türkiye Ortaçağ Sanatı'nın en önemli eseri olarak kabul ediliyor.
Yapının detaylarındaki ihtişamı gözler önüne sermek amacıyla devasa boyutlardaki fotoğraflarla önce İstanbul'da, ardından da TC Kültür Bakanlığı ile İKSV işbirliğiyle Metz, Famek, Strasbourg ve Brezilya'da, nihayet 2010'da UNESCO Paris Merkezi'nde sergilendi.
Mimar olan dayısı büyük mimarımız Emin Onat'ın etkisiyle İTÜ Mimarlık Fakültesi'ni bitirip hayatını mimarlık tarihimize vakfetmiş bir "Prof. Dr. Doğan Kuban'ımız var" diye ne kadar övünsek azdır.
***
YİNE KADİR... YİNE ANTALYA... YİNE MÜZİK...
Kadir Dursun adlı Mardinli gencin adını ilk defa duymamın üzerinden yıllar geçti.. Bu isimsiz genç, Batı Akdeniz sırtlarındaki Antik Arykanda Tiyatrosu'na Gürer Aykal yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nı (CSO) getirmişti. Biz konuklar, yol bittikten sonra keçi yolunda nefes nefese tırmanmıştık zirvedeki binlerle yıllık tiyatroya..
Tüm aletleri ile senfoniyi düşünün bir de. Ama biz konuklar o sayede Arykanda'yı tanımak, o zirve yolu üzerinde yaşayan köylüler de, klasik müziği, CSO'yu dinleme fırsatını bulmuştuk.
Kadir, klasik müziğin içinde yapımcı ve menecer olarak yıllarca kaldıktan sonra, memleketine döndü ve orda dutluklar yarattı.
İşlerini yoluna koyduktan sonra, gene müziğe el attı.
5 yıldan beri, bu mevsimde Antalya'ya dönüyor (Geçen sene pandemi ara verdirdi sadece) ve Akra Caz Festivali'ni düzenliyordu.
Bu yıl, tüm engelleyici koşullara rağmen "Antalya 4. Akra Caz Festivali"ni sunuyor, yöre halkına ve turistlere.
Festival, modern ve klasik cazın yanı sıra caz müziği, funk, rock, Latin, soul ve elektronik tarzla harmanlayan renkli bir müzikal yelpazeyle izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
. Yarın başlayacak, 9 Ekim'e dek devam edecek.
Kimler mi var?..
Birkaçını yazalım..
Hollanda'da yaşayan Türk kökenli sanatçı Karsu, Akra Jazz Band, Önder Focan ve Şallıel Kardeşler, dünyaca ünlü Rus saksofonist Igor Butman ve Moskova Caz Orkestrası, konuk solist Fantine, Sonic Boom Elif Çağlar (vokal), Çağrı Sertel (tuşlu çalgılar), Alp Ersönmez (basgitar) ve Volkan Öktem (davul), İlhan Erşahin ve.. ve.. Onno Tunç'un kardeşi, o unutulmaz müzisyen, dost, Arto Tunç Boyacıyan..
Mekân, yapımı yüklenen Akra Otelleri'nin açık hava sahnesi..
Türk Hava Yolları ulaşım sponsoru..
Bilet gelirleri Manavgat Ormanları'nın yeniden yeşertilmesi için kullanılacak.
Yurt içinde ve dışında Biletix gişelerinden ve biletix.com adresinden alınabilir.
Daha fazla bilgi isteyenler tıklasın lütfen..
www.akrajazz.com
***
TEBESSÜM
Kadın kuyumcu mağazasındaki camekânın altındaki pırlanta yüzüğe bakmak için eğilince, gaz kaçırıverdi.. Tezgâhtar yaklaştı, "Yardımım olabilir mi?" diye sordu.. Kadın "Demek kazayı duymamış" diye mutlu oldu ve sordu..
"Bu çok güzel yüzüğün fiyatı nedir acaba?."
Adam yanıtladı..
"Madam!. Daha bakarken gaz kaçırdınız. Fiyatını duyunca, altınıza edersiniz!."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Hava soğuyunca gölge veren ağaçlar unutulur. Tıpkı işi bitince unutulan insanlar gibi.."
Anonim
Yorum Yazın