Şu salgın bitince Fransa'ya gidebilecek turistlerimiz ünlü Vauxle- Vicomte şatosunu ihmal etmesinler. Bir kenara yazınız.
Paris'ten trene binip bir saat kadar gidecek, Melun istasyonunda inip oradan bir taksiye atlayacaksınız. Kumara, zamparalığa ya da alışverişe gidenler görmeseler de olur, bencileyin tarih meraklıları kaçırmasınlar.
Maliye Nazırı Fouquet yaptırmış, yediği avantalarla şişmiş çok çok zengin bir adam, genç kral On Dördüncü Louis'ye hava atmak için olağanüstü görkemli bir davet veriyor... Bir kuş sütü eksik...
Kral gittikten sonra Fouquet, davetlilerden bir aristokrata soruyor:
Ne düşünüyorsun?
"İki haftaya kadar ya başbakan olursun ya da kendini kodeste bulursun" demiş adam...
İkincisi olmuş. Ölünceye kadar da çıkamamış. Tutuklayan da kralın muhafız alayı komutanı ünlü D'Artagnan.
Kral da buradan aldığı ilhamla Versailles sarayını yaptırıyor...
***
Şatonun bugünkü sahibi kont hazretleri züğürtlemişti, masraflarla başa çıkamıyordu.
Bilet kesip şatoyu gezdiriyordu ama bu yetmiyordu.
Çatıyı aktarması gerekiyordu, para yoktu.
Şöyle bir çare bulmuştu: Çatıya döşenecek her bir arduvaz kiremiti beş avroya satıyor, buna karşılık katkıda bulunan kişinin adını kiremitin üstüne yazıyordu...
Önce niyetlendim.
Sonra düşündüm:
O kadar yüksekte, binlerce arduvaz arasında benim bit kadar adımı kargalar mı okuyacaklardı uzaylılar mı?
***
Fakat adınızı Mars'ta okuyacaklar varmış...
Hani NASA altı ayda bir su buluyor ya, işte o Mars.
Keşif aracının üstüne isteyenin ismini yazmışlar (nasıl sığdırdılar?), bütün dünyadan tam 10 milyon kişi, çoğu çocuk.
En yüksek katılım Türkiye'den!
İki buçuk milyon...
Hindistan ikinci geliyor, ABD üçüncü, Çin dördüncü.
NASA ile Internet'ten yazışmışlar, isimlerini de öyle yazdırmışlar tabii.
NASA bunlara sembolik bir bilet kesiyor, "boarding pass" bile veriyor.
"Miles" da veriyor ha, sonraki gidişler için.
Elbette bu isimleri kimse okumayacak.
Belki birkaç yüzyıl sonra gidecekler, dedelerinin dedesini arayıp bulurlar.
Yok yahu, isim misim yazdıkları yok, yalnızca bilet benzeri bir şey veriyorlar. Bu, medyada "isim yazıldı" şeklinde pazarlanıyor.
Zarar yok. Amaç yeni kuşakların hayallerini gıdıklamak.
Ama millet aç, aç... Öyle mi?
Böyle diyecekler ve kusur bulacaklar muhalif yazarlar.
Herkesin dünyası kendi kafası kadar büyüktür.
Ama o kafa dünyanın kendisini de büyütür.
Bütün bu uzay çalışmaları, bundan aşağı yukarı yüz yıl öncesinden başlayarak abuk sabuk serüven romanları ve öyküleri yazan birkaç dengesiz ruhlu Amerikan yazarı sayesinde gündeme gelmiştir...
Ünlü bilim-kurgu yazarı Philip K. Dick, hastaneye girmiş çıkmış bir şizofrendi, mesela...
Böyledir, kimisi uzaya gider, kimisi Ankara'dan İstanbul'a gidemez.
Kimisi hayal kurar, kimisi o hayallere bile yetişemez.
Yorum Yazın