20 Mart "Dünya Mutluluk Günü" idi. Yani geçen cumartesi..
Nerden çıktı bugün?.. Efendim 2012 yılında Birleşmiş Milletler ilan etmiş.
Niye etmiş?. Dünya üzerindeki insanların mutluluk fikrini hatırlamaları ve kutlamalarıyla farkındalık oluşturmak için..
İnsan nasıl mutlu olacakmış, peki?.
"Gülümseyin, paylaşın, sağlıklı yiyin, egzersiz yapın, minnettar olun, olumlu düşünün, arkadaşlarınızla ve ailenizle biraz zaman geçirin, dikkatli olun, hayal edin, müzik dinleyin, teşekkür edin, rekabet edin, hayırsever olun.
Başkalarını mutlu etmek için yapabileceğin her şeyi yapmayı unutma!
Mutluluk bulaşıcıdır. Basit bir gülümseme, bir yabancının gününü bile daha parlak hale getirebilir."
..Ve günü ilan eden Birleşmiş Milletler, dünya ülkeleri arasında "mutluluk" araştırması yapmış.
En mutlu insanlar ülkesi, Finlandiya.. 149 ülkelik sıralamanın sonunda Afganistan var.. Peki Türkiye nerde?. 104'üncü olmuşuz.
Ben mi?.
Eski okurlar bilirler.. Hep yazarım..
Mutluluk devamlı, akıp giden bir şey değildir.. Mutluluk bir andır..
Bazen biraz daha uzun bir süreç..
Benim benzetmemle "Bir tespih tanesi"dir, mutluluk.. Hep derim ki..
"Tespihinizde ne kadar çok tane varsa, o kadar mutlusunuz demektir!."
İşin zor tarafı şurda..
Mutluluğun bazen öyle içinde yaşarız ki, o zaman farkına bile varmayız..
Örnek vermişimdir.
Ünlü Fransız Yazar Georges Simenon, tüm romanlarını Paris'te Eiffel Kulesi'nin içindeki bir kafede yazarmış. Bir röportajda sormuşlar..
"Bu kuleyi çok seviyor olmalısınız!. Tüm eserlerinizi burada yazıyorsunuz da.." "Tersine" demiş, Simenon.. "Nefret ediyorum. Tüm Paris'te bu lanet kulenin görünmediği tek yer, içi!." Mutluluğun en iyi farkına vardığımız an peki?
Hani içinde olduğunuz için görmediğiniz mutluluğun, kaybettiğiniz anda, öylesine farkına varırsınız ki..
Hani şairin dediği gibi, "Yokluğunda bulunan şeydir" aslında mutluluk..
Peki çözüm..
Ben kendimde buldum..
Hayat boyu "Sahip olmak istediklerim" diye bir listem olmadı.. O liste sonsuzdur çünkü.. "Daha"lar hiç bitmez.
"Sahip olduklarım"a baktım hep.. Onlara bakınca da, "Bunları bana bağışlayan Yüce Tanrı'ya nankörlük olur, oturup kahretmek" dedim her gün.
İşte dünyayı kapkaranlık ilan eden, hele her Allah'ın günü kendi yarattığı komplo teorilerini bir de yayarak, çevreyi de kendisi gibi kapkara yapmaya çalışanları görünce, aslında bana "Olumlu Düşünce"yi bahşeden Tanrı'ma nasıl teşekkür borçlu olduğumu düşünürüm.
Her gece başımı yastığa koyarken, bana, aileme, yakınlarıma bir sağlıklı gün daha ihsan ettiği, her sabah kalkarken de "yeni bir güne uyandırdığı" için minnet ve şükranlarımı söylerim Tanrı'ma..
Türkçe tabii, teşekkürlerim de, dualarım da.. Ortadoğu'nun en önde gelen din âlimi ve Kur'an tefsircilerinden Kilis Müftüsü Muharrem Efendi, yani dedem bana, "Tanrı her yerdedir ve her dili anlar, sen yeter ki dile ve şükret" diye öğretmişti. Doğru öğretmişti. Çünkü, sonuncu din İslam'ın, Musevilik ve Hıristiyanlık dinlerinden en büyük farkı, "İnsan ile Tanrı arasına aracı koymayışı" idi. İslam'da ruhban sınıfı bu yüzden yoktu. Tercümana da ihtiyaç yoktu tabii, Ulu Tanrı'mız "Her yerde olan ve her şeyi bilen" olduğu için..
İşte bu sabah, gene sağlıklı, gene mutlu uyandım ve gene Yüce Tanrı'ma minnet ve şükranlarımı fısıldayıp, aşağıya indim bunları yazmak için..
***
Kayıplarım... Kayıplarımız!..
TAYLAN, ERHAN VE SEÇKİN!..
Öyle üst üste geldi ki, gazete okumaktan korkar oldum.. Bu kadar mı sık olur, Tanrım..
Önce Taylan gitti.. Bilgel.. Ta 1968'den bu yana yakın arkadaşım, yoldaşım, can kardeşim..
Askerden sonra, Delta Ajans'ta Cüneyt Ağbi ile (Koryürek) çalışmaya başlamıştım. Daracıktı İnkılap Sokak.
Tam bizim karşımızda da bir butik şehir oteli vardı. Gül Palas.. Taylan işte onun genç patronuydu. O daracık sokakta karşılaşa karşılaşa dost olduk..
Sonra, yıllar yıllar sonra, 80'lerde ikimiz de İstanbul'a taşındık. Ben Erkekçe'yi çıkarıyordum.. Müthiş başarılı olmuş, 150 binlere, akılalmaz tirajlara ulaşmıştık.
Bir gün Taylan çıkageldi..
"Aydın Bey'le üçümüz bir yemek yiyelim" dedi.
Taylan'ı kırmam mümkün mü.. Çıktık tabii..
Aydın Bey, dediği yakın dostu Aydın Doğan..
Milliyet'i Ercüment Karacan'dan almış.
Ama gazete bir türlü toparlanamıyor.
Taylan herhalde "Bu işi Hıncal kıvırır" demiş olmalı..
Aydın Bey, yemekte bana beyaz kâğıt uzattı.. "Ne kadar transfer ücreti, ne maaş istersen sorun değil. Gel, gazetenin başına geç.." "İki sebepten olmaz Aydın Bey" dedim..
"Bir.. Ben Gelişim Yayınları'nda gayet mutluyum.
Gelirsem bunun tek sebebi para demek olur.
O zaman, siz 'Bu adam bana para için geldi. Yarın Erol Simavi üç kuruş fazla teklif ederse, ona da gider' demez misiniz?. O zaman bana güvenebilir misiniz?. Güvenmediğiniz adama bu ülkenin en iyi gazetesini emanet edebilir misiniz?." "İkincisi, demin size sordum.
Gazetenizde 1200 fikir işçisi çalışıyor.
1200 kişiden bir Genel Yayın Müdürü çıkaramayan gazete olur mu?. Ben bu gazetenin çalışanı olsam, dışarıdan başımıza getirilen bu Genel Yayın Müdürü'ne, organ reddeden vücut gibi davranmaz mıyım?." Taylan bizi Aydın Bey'le birkaç defa daha buluşturdu. Aydın Bey, hoş adam, hoşsohbet adam. Sazlı sözlü eğlenceleri de seviyor.. Bir gün dedim ki..
"Bakın Aydın Bey, sizinle çok iyi vakit geçiriyorum ama, iş transfer konusuna gelince tadım kaçıyor. O zaman siz bana söz verin, bir daha transfer teklifi yapmayacağınıza..
Ben de size söz vereyim, işsiz kalırsam ilk size gelip iş isteyeceğime.." Aydın Bey sonra Hürriyet'i de aldı, ama Taylan ve benimle süren üçlü keyfimiz bir daha hiç kaçmadı.
*
Erhan Önal, çok çok iyi arkadaşımdı. Hani "Yediği içtiği ayrı gitmez" derler öyle.. Onu, bir başka çok sevgili arkadaşım Mine Baysan'la ben tanıştırdım. Evlendiler. Bu evlilikten bugünün ünlü oyuncusu Bige Önal doğdu.
Cumartesi akşamı Mine aradı beni.. "Sana teşekkür etmek için aradım Hıncal.. Bugün Bige gibi bir hazineye sayende sahibim" dedi.
Erhan 2011'de beyin kanaması geçirdiği günden itibaren hep yakınında olmuş, hep kollamış.. İkincisi kocası da fevkalade anlayışlı çıkmış, Mine'nin kızının babasına bu yakın davranışına.. Ne güzel değil mi?.
"Sonuna dek aradım, kolladım, ne lazımsa yaptım.. İçin rahat etsin Hıncal, hiç çekmedi" dedi..
Tanıdığım en büyük futbolculardan biriydi. Nasıl harika bir savunma toparlayıcısı ve nasıl harika oyun kurucu olduğunu anlatır dururdum.
Bir gün Ankara'da bir milli maç var.. Arkadaşlar dalga geçtiler..
"Erhan, Erhan diye yazıp duruyorsun.
Ne işe yarıyor bu adam?." "Ne işe yaradığını çıkarsa anlarsınız" dedim.. İkinci yarının ortasına doğru sakatlandı çıktı Erhan ve bizim takım darmadağın oldu..
"Anladınız mı" demedim, çıt çıkmayan, ağızları bıçakların açmadığı basın tribününe..
*
Üçüncüsü, Nezih Ağabey'den (Demirkent) sonra Hürriyet'e en parlak devrini yaratan çekirdekten Hürriyetçi Genel Yayın Müdürü Seçkin Türesay..
Onunla yakın dostluğumuz yoktu ama, sevgim ve saygım sonsuzdu. Çünkü çok sevdiğim ve en çok okuduğum gazeteyi çıkarıyordu.
Bir onun gazetesini hatırladım, bir de bugünkü sosyal medyanın yönettiği garabeti.. Tıpkı Erhan gibi, onun da büyüklüğünü yokluğunda anladık!.
***
KIZ ÇOCUKLARINIZA ARMAĞAN... PUDUHEPA!..
Pandemi evlerde çocukları iyice ekrancı yaptı.. Bir yanda eğitim, bir yanda eğlence.. Hepsi ekranda.. Bu kadar ekran, sadece çocuklara değil, büyüklere de zararlı.. Bilim söylüyor.. Dünya biliyor.. Peki o zaman ne yapmalı?.
Onları evde ekrandan uzaklaştıracak şeyler bulmalı mesela..
Nedir?.
Kitap ve oyun..
İşte o.. Hatırlarsınız, özellikle kız çocukları için hazırlanmış, ülkemde, Anadolu'mda başarılı olmuş kadınların öykülerini anlatan ve yanında o kadınların bebeklerini de armağan eden renkli, resimli, az ve öz yazılı bir kitap serisinden söz etmiştim, bana ulaşan ilk seti yazarak..
Türk Tiyatrosu'nun en büyük kadın oyuncularından Gülriz Sururi'nin kitabı ve bebeği..
Şimdi yenisi..
"Puduhepa / Hitit Barış Kraliçesi.."
Hititler, atalarımız.. Anadolu'da ilk uygarlığı kuranlar.. Puduhepa, uzak ülke Mısır'la durmadan savaşan Hititler'in kraliçesi.. Ama o barış istiyor..
Halkının çoğunluğunun da barış istediğini görüyor.. Kendisi gibi barışsever bir generali ile evleniyor ve karıkoca Mısır'la tarihin ilk barış antlaşmasını Anadolu'da imzalıyorlar. İlkokul tarih kitaplarında okudunuz.
Kadeş Barış Antlaşması..
İşte Demet Kılıç'ın yazdığı ve çok şirin resimlediği kitap, kız çocuklarınıza örnek olacak bu Kraliçe'nin yaşam öyküsü.. Ama dedim ya.. Az yazı, bol resim.. Yanında yapıştırmalar da var..
Dahası.. En hoşu, Arzu Kaprol Usta'nın tasarladığı Puduhepa bebeği.. Okusun, öğrensin..
Yapıştırsın, oyalansın.. Bebekle oynasın, uyusun..
Tıklayın.. www.puduhepavekizkardesleri. com Karşınıza 45 liradan 1000 liraya kadar setler çıkacak.. Hepsi farklı içerikli kutularda geliyor.. Hangisini seçerseniz seçin, ödediğiniz para TOÇEV'e (Çocuk Eğitim Vakfı) gidecek. Yani bir kız çocuğunun eğitimine harcanacak..
Bir taşla kaç kuş..
Hadi durmayın..
Hemen tıklayın. Seçin.. Ismarlayın!.
***
İYİ HABER, MAYALAR'DAN...
Aslında bu yazıyı Maya uzmanı Öcal Ağbim yazmalıydı. Yazar da belki.. Ben hafta sonunda Hürriyet'in "Seyahat" ekinde, Metin Uslu'nun yazısında okudum.
Gündüz ile gecenin eşit olduğu günlere ekinoks denir, gök biliminde..
İlkbahar ekinoksu, 21 Mart.. Sonbahar ekinoksu 23 Eylül'de..
Ama 2021 ilkbahar ekinoksunun bir özelliği var.. Amerika'nın "Uygar (!) Avrupalılar tarafından keşfinden önce, Güney Amerika'da yaşayan ve matematik, astronomi ve fen ilimlerinde çok ileri gitmiş Mayalar, sonsuza uyanan bir de takvim yapmışlardı.
Bu takvime göre ise, 2021 ekinoksu 21 Mart'a eş düşen Maya gününde, dünya "Karanlık Yüzyıl"dan çıkacak ve "Aydınlık Yüzyıl"a başlayacakmış..
Şöyle bir dönüp bakalım..
İki Dünya Savaşı.. Milyonlar öldüren İspanyol gribi salgını.. Şimdi de Kovid, hepsi Mayalar'ın karanlık yüzyılındaydılar.
Şimdi aydınlık yüzyıl başlıyor..
Ve nerde başlıyormuş?.
İnanmazsınız!.
Anadolu'da!. Lagina Muğla'da..
***
TEBESSÜM
İnsanın en zor zamanlarından biri nedir bilir misiniz?. Hiçbir şey satın almadan büyük mağazadan çıkarken şöyle düşünmek..
"Masummuşsun gibi doğal davranarak yürü!."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
ek başına durabilecek kadar güçlü, yardıma ihtiyacın olduğunu anlayacak kadar akıllı ve o yardımı isteyecek kadar cesur ol..
Ziad K. Abdelnour (Lübnan asıllı Amerikalı insan hakları aktivisti)
Yorum Yazın