Akşam üstü yayıncım telefon etti, kitapların çıktığını söyledi. Denizhan Özer’in yakın çevresine hediye etmek üzere her iki kitaptan ellişer tane sipariş verdiğini memnuniyet duygusuyla belirtti.
Tanınmış bir yazar değilseniz, üniversitede hoca değilseniz, medyatik bir kişi değilseniz kitabınızın satış ihtimali çok düşüktür. Zaten yazarına bir getirisi olmadığı gibi yayıncısı da zarar etmeden üç beş kuruş para kazanabilirse ne alâ.
Mutluluğumuzun oluşmasında maddi kârdan ziyade manevi karın daha çok etkili olduğunu düşünüyorum. Kitaplarla bir insanın hayatına dokunuyorsun. Eğer güzel duyguları ve düşünceleri yazmışsan, her cümlen zihinlere bir çiçek tozu gibi dağılıyor, bilemediğin nice güzelliklerin mayası haline geliyor. Bu duyguyu hangi parasal değerle ölçebilirsiniz? Bu mutluluğu hangi maddi kazanç verebilir?
Akşam, Doğan Cüceloğlu’nun “Kendini Keşfetmeye Zorluklarla Başa Çıkmaya Hazır mısın?” isimli kitabını okuyorum. Kitapta yer alan bir anekdot ilgimi çekti. Manevi kâr üzerine düşünmemi sağladı.
Cüceloğlu’nun eşi Yıldız Hanım Mecidiye Köyündeki işyerine gitmek için Suadiye’den deniz otobüsüne binip Kabataş’ta inmiş. İş öncesi vakti olduğu için oradaki bir çay ocağına oturup çay ve simit söylemiş. Birden etrafını kuşlar sarınca simidi küçük parçalara ayırıp kuşlara atmaya başlamış. Kuşlar iştahla yerken şöyle düşünmüş. “Şu kuşları besliyorum ya kuşlar benim kuşlarım gibi oldu.”
Kuşların simidi yemesi çok hoşuna gitmiş, kendini çok mutlu hissetmiş. Sonrasında yine aynı duyguyu yaşamak için aynı yere gitmiş, iki tane simit almış. Bir tanesini ufalayıp yere atmış. Ama bu kez ortada hiçbir kuş yok. İçine bir hüzün çökmüş. O zaman anlamış ki sadece simidin olması yetmiyor, kuşlara da ihtiyaç var.
Mutluluk birbirimize yansıttığımız bir alışveriştir. Alışverişi ticari anlamda kullanmıyorum. Sıcak yüreklerin birbirinde yansıyıp birbirini aydınlatması ısıtması anlamında söylüyorum.
Değerli dostum, Denizhan Beyin kitabı alıp çevresine dağıtması, çevresi derken sadece yakın dostları değil, örneğin işini yapan bir posta memuru gördü, kitabı sevip sevmediğini soruyor, sevdiğini öğrenince, memnuniyetini bildirerek ona bir kitap hediye ediyor. Hiçbir karşılık beklemeksizin. Belki bir daha onu görmeyecek.
Yine aziz dostum Adem Karafilik BBN Türk televizyonunda "Öğrenmek Hayattır" isimli programda kitap tanıtımı da yapıyor. Programı izleyen Hollanda’dan Vahit Şenel isimli bir vatandaş telefon ediyor. “Bu tür kültür hizmetlerini gönülden destekliyorum,” diyor “Benim de bu kültüre katkım olsun” diyor, “Her tanıtılanı kitaptan yedi tane alıp izleyiciler arasında kura çekilsin, kurada çıkanlara hediye edilsin” diyor. Sadece kitabın fiyatını ve iban numarası istiyor. Her programdaki kitap için para yatırıyor. Bu kişi zengin bir kişi değil orada çalışan bir Türk işçi, televizyon sahipleriyle ve Adem Karafilik’le herhangi bir tanışıklığı yok. V. Şenel kitapların kime hediye edileceğini de bilmiyor.
Ancak diyeceksiniz ki hocam hangi çağda yaşıyoruz? Her şeyin maddi çıkar duygusuyla ölçüldüğü günümüzde bu tür karşılıksız iyiliklerin yeri kaldı mı? Adam bir yoksula ekmek verir, camiye yardım eder, hayır yaptım diye karşılığında cennet hayali kurar. Oysa kitap hediye edip neyin hayalini kuracak?
Bence İnsan karşılıksız yaptığı iyilikle kendi içindeki özün anlamını keşfeder. İnsan karşılıksız iyilik ederek mutluluğun yürekteki yankısını hisseder. İnsan karşılıksız yardım ederek bu dünyadaki cennetin inşasında bir nefer olduğunu fark eder. İnsan zihnini aydınlatan kitapları karşılıksız bir iyilik duygusuyla dağıtmak dünyamızı yaşanır hale getirir. Bilinmeli ki dünyada gördüğümüz karanlık zihnimizdeki karanlığın bir yansımasıdır. Zihnimiz aydınlandıkça dünyamız da aydınlanacaktır. Bunun yolu da kitaplardan geçer.
Hepimiz mutluluğu arıyoruz ama büyük bir çoğunluk olarak bulamıyoruz. Bunun ana sebeplerinden en önemlisi maddi kâr duygusu hayatımızı istila ettiği içindir. Hayatımıza manevi kâr duygusunu yerleştirmeye çalıştıkça her şeyin daha güzel hale geldiği görülecektir diye düşünüyorum.
Yorum Yazın