Mehmet Aktan

Mehmet Aktan

Mail: aaabbbccchhggf@gmail.com

Müslüman Nadiren Hastalanır; Neden?

Peygamber Efendimiz (S.A.S.) Medine sözleşmesiyle (Anayasa) İslâm Devleti’ ni kurduğunda, Müslümanlar, Hristiyanlar, Museviler, Mecusiler, Putperestler, müşrikler Devlet’ in tebaalarıydı.

Bu tebaalardan hiç birisinden Devlet idaresiyle ilgili herhangi bir şikâyet tarihe düşmemiştir. Gerçek din, vicdan, ifade ve dinini yaşama hürriyetinin emsalsiz örneği, 14 asır önce işte Efendimiz (S.A.S.) tarafından Medine Sözleşmesiyle kurulmuş bulunan işte bu Devlet’ te tesis edilmiş ve yaşanmıştır.

Bu nedenle de tarihteki bu dönem “Asr-ı Saadet” ismiyle vasıflandırılmıştır.

İşte asr-ı Saadet’ te bir Yahudi hekim Medine’ de muayenehane açmış, ancak bu muayenehaneye fazla hasta gelmemiştir. Yahudi hekim bir süre bekledikten sonra hasta azlığından dolayı Devlet Başkanı olan Peygamber Efendimiz (S.A.S.) e şikâyete gelmiş, böyle giderse muayenehaneyi kapatmak zorunda kalacağını söylemiştir.

Peygamber Efendimiz (S.A.S.) Yahudi hekime: "Biz Müslüman’ lar, acıkmadan sofraya oturmayız, yemeyiz, sofradan da iyice doymadan kalkarız, bu nedenle nadiren hastalanırız. Sen başının çaresine bak! " diye cevap vermiştir.

İnsanoğlu, beden, akıl ve ruhtan müteşekkildir. Bu nedenle hastalıkları da bu üç unsur hakkında vaki olur. Bu üç unsurun birindeki hastalıkların diğer unsurlara da olumsuz etkilerinin olabileceği tıbben kabul edilir.

Değerli okuyucu; insanoğluna musallat olan hastalıkların belli başlı çeşitleri ve nedenleri var.

Bunlardan birisi; salt GENETİK sebeplerden yani yaratılıştan kaynaklanan hastalıklar.

Bir diğeri; BEDENİ varlığımızın varoluş ve idamesinin icaplarına uyulmamasından kaynaklanan hastalıklar.

Bir başkası AKLIN sıhhatinin gereklerine uyulmamasından kaynaklanan hastalıklar.

Son olarak da; RUHSAL sıhhatimizin icaplarına riayet edilmemesinden kaynaklanan hastalıklar.

Salt GENETİK sebeplerden yani yaratılıştan kaynaklanan hastalıklar: Yüce Rabbimiz’ in kullarını imtihan kapsamında yaratılışta var ettiği hastalıklardır. Bu tür hastalıklar için insanın yapabileceği fazla bir şey yoktur. Yaratan’ ımız bazı kullarına, sabretmesi, şükretmesi, isyan etmemesinin karşılığı cennet olmak üzere ibret olarak bazı eksiklik, aksaklık ve rahatsızlıkları diğer insanlara ibret olmak üzere yaratılışta vermiştir.

Diğer bedeni rahatsızlıklarımız ise yukarıda arz edilmiş olduğu gibi bedeni varlığımızın varoluş ve idamesinin icaplarına uyulmamasından kaynaklanan hastalıklardır.

Bu hastalıklarımız nedeniyle doktora başvurduğumuz zaman, bize söylenen söz genelde: Kilomuzun boy ve kilo dengesine uygun olmadığı, fazla kilolu olduğumuz, kilomuzu azaltmamız gerektiği, hareketsiz kaldığımız, bunu telafi etmek için de spor yapmamız, sigara, içki gibi kötü alışkanlıklarımız varsa, onları terk etmemiz gerektiği, bu söylenenlerin yapılmaması halinde verilecek ilaçların fazla bir yararının olmayacağı yönündedir.

İbadet, temizlik, çalışkanlık, doğal ve katkısız gıdalarla beslenme, kul hakkına riayet, zararlı alışkanlıklardan uzak durma, Müslümanlığın şiarları arasındadır.

Müslüman az yiyerek sünnete riayet ederse fazla kilosu olmaz. Namazını kılarsa günde 40 rekât, haftada 280 rekât namazı, günün 24 saatine, haftanın 7 gününe yayarak en ideal ruh ve beden terbiyesini gerçekleştirmiş olur. Hareketsizlikten kurtulmuş olur. Zamana yayılmış olması nedeniyle namazdan daha etkin ve sürdürülebilir başka bir spor yoktur.

Yılda bir ay oruç tutmak suretiyle sindirim sistemini dinlendirdiğinden, kendisini sindirim sistemi hastalıklarından azami surette korumuş olur. Acın halinden anlar.

AKLIN sıhhatinin gereklerine uyulmamasından kaynaklanan hastalıklara gelince:

Hayat ve kâinatı anlayabilme, izah edebilme noktasında: mikro sistem (atom) ve makro sistemlerin (uzaydaki güneş sistemlerin, galaksiler vs. sistemlerin) aklın ve havsalanın asla alamayacağı güzellik, uyum, mükemmellik ve muazzamlığı karşısında insanın aklını kaybetmemesi ancak ve sadece mutlak ilim, mutlak irade ve mutlak kudret sahibi bir Yaratıcı, Sevk ve İdare Edici’ nin varlığını kabul ve teslim olmasıyla mümkündür. Öbür türlü aklını ve beş duyusunu yegâne bilgi kaynağı zanneden birtakım filozofların ipe sapa gelmeyen, insanı asla tatmin etmeyen felsefi teorileriyle insan aklı hem kendini ifsat eder, hem de insanlığı kaosa sürüklerdi. Filozoflara genelde “tırlatmış” nazarıyla bakılmasının sebebi budur. Tarih boyunca insanoğlunun en büyük düşmanı yaratılışa, hayat ve kâinatın yanlış izahına dayalı felsefelerin neden olduğu savaşlar olmuştur.

Her ne kadar bu gerçeğin farkında olmayan bazı tarihçiler ve sosyologlar savaşların sebepleri olarak dinleri göstermişlerse de bu kesinlikle yalan ve yanlıştır. Çünkü dinler tarihine baktığımızda; Tevhit Akidesi’ ne (Tek tanrı inancına) karşı olanlar ya tevhit akidesi mensuplarına karşı ya da kendi aralarında birbirlerine karşı en yıkıcı, en ölümcül savaşları yapmışlardır. Esasen tarih itibariyle sonra gelen din kendinden önce indirilmiş olan dinleri geçersiz kılar. Buna rağmen önceki dinde ısrar edenler, Allah’ ın emrine karşı koymuş olurlar. Bu nedenle önceki ve sonraki dinlerin mensupları arasındaki savaşlar din savaşları olarak vasıflandırılamaz. Söz konusu olan; geçerli ve yürürlükte olan Dîn ile, geçerli Dîn’ e karşı olanlar arasındaki savaştır. Tevhit Din’ inde saldırmayana saldırılmaz.

İslâm; bilgi kaynağı olarak vahiy’ den sonra akla layık olduğu ve hak ettiği değeri veren yegâne inanç sistemidir. Aklın yetmediği konularda Yüce Allah’ ın peygamberleri vasıtasıyla hayat ve kâinatla ilgili, akılla edinilemeyecek bilgileri vahiyle bildirerek insanları kafa karışıklıklarından, kaostan, keşmekeşten, saçma sapan, sapık teori ve anlayışlardan kurtarır. İslâm inancı amentüye imanı gerektirdiğinden. İnsanın akıl sağlığı, tam bir teslimiyetle korunmuş olur.

İnsanın RUH SAĞLIĞI için de yine Müslümanca inanıp Müslüman’ ca yaşamak elzemdir.

Dünyada gadre, haksızlığa uğrayan insan, dünyada, olmazsa ahirette mutlak adaletin gerçekleşeceğine olan inancı nedeniyle ruhen sakinleşir.

Kadere, hayır ve şerrin Allah’ tan geldiğine iman ederek, hayatta karşılaştığı olumsuzluklar karşısında isyan etmez, ye’se kapılmaz. Umutsuzlukla, karamsarlıkla hayatını karartmaz.

Tövbe kapısının her zaman açık olduğuna iman etmiş olan Müslüman, günah işlemiş olsa da, kötülükten vazgeçip iyilik yolunu seçme imkanının her zaman mevcut olduğunu bildiğinden pusulası hep iyilik yönünü gösterir.

Dünyadaki diğer varlıklara hiçbir şekilde zarar vermeyerek, tam tersine iyi davranarak vicdanını rahatsız edecek eylemlerde bulunmaz, aldatmaz. Bu nedenle de rahat uyku uyur. Kendisini suçlamaz. Pişman olacağı şeyleri yapmaz.

Hayatta karşılaştığı güçlükler, çaresizlikler karşısında sığınacağı bir mercii vardır.

Günde beş vakit; abdestle temizlenir, namazla tüm dertlerine deva, borçlarına eda, hastalıklarına şifa isteyebileceği, ilmi iradesi ve kudreti mutlak bir Yaradan’ ı vardır.

O yaratan ki: “Kulumun duası olmasa Ben’ im indimde ne kıymeti olurdu ki” buyurarak, kulunu dua etmeye teşvik etmekte ve cesaretlendirmektedir.

Yüce Rabbimiz; Sadece namazda değil, her ne zaman ihtiyaç ihtiyaç duyarsak o zaman bizi huzuruna kabul etmektedir. Böyle bir sırdaş, böyle bir dost, böyle bir dert ortağı olanın ruhsal problemi olabilir mi?

Hastalandığımızda doktor nasıl ki bize zor gelen spor yapmak gibi, perhiz ve diyet gibi, kötü alışkanlıklardan uzak durmak gibi, ilaç gibi hiç de hoşumuza gitmeyen ve zor gelen tavsiyelerde bulunuyor ve iyileşmemizin bunları yapmamıza bağlı olduğunu söylüyor ve biz de ister istemez bunları yapmaya çalışıyorsak Yüce Din’ imiz de bizim hasta olmamamız için, hasta olmuşsak iyileşmemiz için yapmamız gerekenleri vaz etmiş bulunuyor. Yüce Dîn’ imiz bizim hem koruyucu ve hem de tedavi edici hekimimizdir.

Sabır, şükür, kanaat, sevgi, saygı, tevekkül, kadere iman, adalet, sorumluluk duygusu, cömertlik, cesaret, yardımseverlik, saldırmayana saldırmama, zorlaştırmayıp kolaylaştırma, korkutmayıp müjdeleme, ilme saygı, kavmiyetçilik yapmama, aileye, mala, cana ve namusa saygı, hoşgörü, feragat, fedakârlık, temizlik, çalışkanlık, dürüstlük gibi, insanı adam yapan değerleri kaim kılma Müslümanlığın şiarlarındandır. Bu değerlerin hâkim olduğu bir toplumda aklî, bedenî ve ruhî hastalıklar nadiren görülür.   

ÖZETLE: İslâm bir külfet değil, bulunmaz bir nimettir. Müslüman olsun olmasın, Hiçbir Allah’ ın kulu; İslâm’ ın şu hükmü insanın iyiliğine değil, kötülüğünedir diyemez.

O HALDE YÜCE DİNİMİZİN KADRİNİ KIYMETİNİ BİLİP ONA GÖRE HAREKET EDELİM Kİ, Rabbimiz tarafından sevildiğimizi idrak etmiş olalım.

Allah’ a emanet olunuz. 28.07.2022

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar