-Sayın müsilaj daha önce hiç adın sanın bilinmezken, şimdi bir anda gündemimize girdin. Sen çok popüler oldun biz tedirgin olduk. Nesin, ne değilsin bize biraz kendini anlatır mısın?
-Öncelikle benim adım musilaj değil kusmuktur, salyadır. Kusmuk salya deyince yüzünüz ekşiyor, çağrışımı bile sizi tiksindiriyor değil mi? Türkçesi varken neden yabancı dildeki karşılığını söylüyorsunuz. Bir yanda 2021 yılı Yunus Emre ve Türk Dili yılı ilan edilmiş, bir yanda kendi kusmuğunuzun, pisliğinizin üstünü örtmek ve kendinizi bilimsel göstermek için müsilaj diyorsunuz. Beni popüler yapan sizin cehaletiniz, aç gözlülüğünüz ve doğaya olan saygısızlığınızdır. Ben gündeminize girmedim. Siz kendi ellerinizle beni çağırdınız. Eğer benim bilimsel olarak olarak ne olduğumu soruyorsan insanlar tarafından denize akıtılan biyolojik ve kimyasal kirliliğin bir araya gelmesiyle oluşan, fitoplankton adında sümüksü yapışkan bir bitkiyiz. Ama ne anlama geldiğimizi sorarsanız. Hani siz insanlar, birisi size pislik yaparsa ona tükürürsünüz ya, biz de bize pislik yapan insanlara tükrük, sümük, salya, kusmuk tarzında bir tepki veriyoruz.
-Kusmukla, salya ile gereken tepkiyi verdiniz yetmedi, bir de ağır bir şekilde bizi suçluyorsunuz.
- Siz insanlarda ciddi bir idrak sorunu var. “Su gibi aziz olasın” dersiniz. “Su hayattır “ dersiniz, sonra bütün kirliliklerinizi suya bırakırsınız. Sanayi tesisi atıklarını, kanalizasyon sularını arıtmadan nehre, göle, denize veriyorsunuz. Hani su azizdi hani su hayattı. Azizi rezil ediyor, hayatı zehir diyorsunuz. Deterjan reklamlarında pırıl pırıl olmuş bardak, çanağı görürsünüz ve deterjanları alırsınız ama onun sonucu olan kimyasallarla kirlenmiş köpüklü dereleri, nehirleri, gölleri, denizleri görmezsiniz. Siz de çevre bilinci olmadığı gibi neden sonuç ilişkisini kuracak asgari bir bilinç bile yok.
-Ben belki seninle bir bağlantı kurarız da bu meseleyi çözeriz diye düşünüyordum, oysa siz suçlamaya devam ediyorsunuz?
-Ben mi sizi suçluyorum? Asıl siz kendinize bakın. Yöneticileriniz birbirine düştü. İktidar muhalefeti, muhalefet iktidarı suçluyor. Gelişmiş bir beyin şöyle düşünür. İnsan doğanın bir parçasıdır. Doğa eğer olumsuz bir tepki veriyorsa bu insanın kötüye kullanımından kaynaklanıyor. O halde bu ortak bir sorundur. Gelişmiş beyin, “Bu sorunda önce payımız nedir?” diye düşünür. Sonra “Bu sorunun çözümünde görevimiz nedir?” diye düşünür. Oysa sorundaki ve çözümdeki payını ve ödevini bilmeden bir suçlu aramak az gelişmiş bir beynin ürünüdür. Şunu bilmenizi isterim. Doğayı siyasi sözlerle ve hilelerle kandıramazsınız. Doğa kanunlarından kaçamazsınız. Doğanın kanunları insanların kanunlarına benzemez. Doğa kanunlarında hak ettiğiniz cezayı alırsınız. Sizin kanunlarınız gibi doğa kanunlarını af kanunuyla ortadan kaldıramazsınız. Doğa kanunlarını yamuk yaptığınızda size acı verir, zarar verir, hastalık verir, ölüm verir. Taaki aklınızı başınıza alıp davranışınızı düzeltinceye kadar bu durum aralıksız sürer. Hiçbir parti mensubuna, din ve millet mensubuna ayrıcalık tanımaz. Torpil geçmek, ahşap çavuş ilişkisi kurmak gibi adalete uygun olmayan hiçbir davranış göstermez.
-Tamam anladık suçluyuz. Yüzümüze yeterince vurdun suçumuzu. Peki bu kusmuğunuzdan, salyanızdan nasıl kurtulabiliriz?
-Siz bir çıkmaz sokağa ya da yanlış yola girdiğinizde ne yapıyorsunuz? Geldiğiniz yoldan aynı şekilde geri dönmüyor musunuz? Burada da yapacağınız yine aynı şey. Geldiğiniz yoldan geri döneceksiniz. Halen bütün kirlilikleri nehre, denize döküyorsunuz. Sonra temiz bir deniz bekliyorsunuz. “Sebep ortadan kalkmadan sonuç ortadan kalkmaz.” Ama sebep devam ederken siz siyasi beyanatlarla ya da suçlamalarla sorunun çözüleceğini sanıyorsunuz. “Diken battığı yerden çıkarılır.” Oysa siz dikeni batan yerden değil başka bir yerden çıkarmak istiyorsunuz. Bu durumda diken çıkmadığı gibi yeni yaralar açılıyor. Tekrar söylüyorum. Doğa kanunları siyasi hile ve sözlerden anlamaz. Biz size acı, zarar, hastalık ölüm vererek anlatıyoruz. Bunu yaparken şaka yapmıyoruz. Tüm ciddiyetimizle tepkimizi veriyoruz.
-Peki son olarak bize söyleyeceğin başka bir şey var mı?
-Siz doğayı sömürülecek sınırsız bir kaynak zannediyorsunuz. Havayı, suyu, toprağı doğanın bedelsiz bir armağanı sanıyorsunuz. Bunları bir şey üretirken maliyetlere katmıyorsunuz. Üretirken hava, su ve toprağı, geri dönüşü olmayacak şekilde kirlettiğinizin ve yaşam alanınızı daraltınızın farkında değilsiniz. Kızılderililerin dediği gibi sonunda “son ırmak kurduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde paranın yenmeyen bir şey olduğunu” anlayacaksınız. Ama tavşan yamaca geçmiş olacak. Bazı şeyler var ki telafisi çok zordur veya imkansızdır. Aslında doğa da size emanet olarak verilmiştir. Emanete hıyanet etmeden, sizden sonraki nesillere devretme yükümlülüğünüz var. Bu nedenle yine kızıl derilerin söylediği gibi “Yeryüzü size atalarınızdan miras kalmadı, çocuklarınızdan ödünç aldınız.” İlkel diye burun kıvırdığınız Kızılderililer kadar bile bir bilinciniz olsaydı bunlar başınıza gelmezdi. Temiz insan, temiz toplum olmadıkça temiz bir doğaya da sahip olamayacaksınız. Bize tiksintiyle bakan insanlara karşı kendimizi ifade etme fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür derim.
Yorum Yazın