Valla yarım asrı buldu Müjdat Gezen'le dostluğumuz.. Ben gazeteciydim.. Hobileri, sinema, tiyatro, mesleki görevi 1969'da kurulan TRT Televizyonu muhabirliği olan gazeteci..
Müjdat bunların hepsinde karşıma çıktı.. Önce tiyatroda.. İstanbul Tiyatrosu tabii. O klasik artık. Kimler yetişti o okuldan.. Sonra Muammer Karaca ve Münir Özkul Tiyatroları.. Sonra Şehir Tiyatrosu, Devlet Tiyatrosu.. Derken filmler.. Onu Türkiye'de tanıtan Gırgıriye filmleri dizisi.. Sonra orda yarattığı Darbükatör Bayram tipinden çıkan, ayni adlı dizi..
Ama asıl en önemli işi, onu benim gözümde asıl devleştiren yanı, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ni kurması oldu.
Bir nevi özel konservatuvar.. Sanatçı yetiştiren okul.. Kolay mı böyle bir şey kurmak.. Bir Mercedes arabası vardı, İstanbul'da onu ordan oraya taşıyan.. O kadar dağınık yerlerde işleri vardı ki, o Mercedes hayatını kurtarıyordu adeta..
Ama okulunu tamamlamak, geliştirmek için gözünü kırpmadan o Mercedes'i sattı iyi mi?. Duyunca ben de kolları sıvadım.. O sıralar Sabah'a yeni başlamışım.
Müjdat'a destek olmak lazım.. Okul ya.. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan izin almak lazım.. Etraf dershane adı altında binlerce kurumla dolu. Önüne gelene ruhsat veren bakanlık Müjdat'a takmış.. Nasıl engeller çıkarıyor, şu eksik, bu eksik diye.. Müjdat da tamamlıyor ama gene müfettiş.. Gene kontrol.. Gene bir eksik.. Bin senelik yönetmelikten ne maddeler buluyorlar, inanmazsınız..
Müjdat inatla dayanıyor. Eksik dedikleri şeyi temin edip koyuyor. Bu defa başka eksik.. Ben durmadan yazıyorum, bakanlığın ayıbını..
Sonunda "Artık eksik kalmadı" dedi Müjdat.. Müfettiş geldi..
"Hani yangın tenekeleri" dedi.. Nuh Nebi'den kalma yönetmelikte, üzerinde Y A N G I N harfleri yazılı içi kum dolu tenekeler olacakmış koridorda, üzerlerinde de çapraz asılmış uçlarında çengel olan iki direk.. Müjdat çağdaş kırmızı yangın köpüğü fışkırtan tüpleri gösterdi.. Hayır..
Yönetmelik o kırmızı tenekeleri istiyormuş..
Sonunda o tenekeler kondu da izin çıkabildi.
2021, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin 30'uncu yılı.. Pandemi de gevşedi ya.. Müjdat 30'uncu yılı gene kendi kurduğu Müjdat Gezen Tiyatrosu'nda üç oyunla kutlamaya karar vermiş..
Haberi Cumhuriyet'te okudum.
Baba Kız.. Müjdat bu oyunda, Hollanda'da yaşayan kızı Elif ile oynuyor.. Elif'i, Sezen Aksu'nun Rumelihisarı Konserleri'nde izlemiştim.
Emre Altuğ, Aşkın Nur Yengi, Levent Yüksel o konserlerle vokalistlikten solistliğe gelmişlerdi.
Benim aklımda kalan iki tane daha vardı. Leon ve Elif.. Elif hele, dilsiz bir kızın jest ve mimikleri ile okuduğu şarkıyla koca açık havayı mest etmişti. Sonra ikisi de kayboldu. Elif meğer Hollanda'ya gitmiş işte. Baba Kız, müzikal bir oyun..
Bir Kız Sevdim Adı Eleni.. Muhafazakâr babanın oğlu, bir Rum kızına âşık oluyor. Başta Müjdat kalabalık bir kadro..
Yemekli Tiyatro.. Müjdat başta komedyenler.. Kalabalık bir müzik sanatçıları kadrosu.
Assolist de bizim Betül Demir..
Hemen Yasemin'i aradım, perşembe sabahı..
"Müjdat Gezen Tiyatrosu" dedim. "Yaz" dedim..
"Üç oyunun adını yazdırıp, hangi gecemiz uyarsa, bunların üçüne de gideceğim" dedim..
Yarım saat geçmedi, Yaso döndü.. "Bu gece Yemekli Tiyatro'ya gidiyorsunuz.." Koşturduk. Yukarda oyun salonu var.. Aşağı orta boy bir restoran.. Masalar.. Millet yemek yiyor.. Bize de önde bir masa ayrılmış.
Soğuk, sıcak mezelere bakarken, önümüze birer şat bardağı ve birer minik kâsede sakız leblebi kondu. "Bu ne" dedim..
"Rakı ve leblebi" dedi.. "Atamızın şerefine kaldıracağız!." Müjdat, en sıkı Atatürkçülerdendir bu ülkede..
Aklıma bir anım geldi..
Bizim Özcan Karamahmutoğlu ile Begüm kardeşimizi evlendiriyoruz. İzmirli Begüm "Savarona" dedi, düğün için. Kahraman Sadıkoğlu arkadaşımız.
İstedik. Verdi. Arka güvertede oturdu bizim koca maç gurubu.. Şarap istediler.. Ben tabii kola gene.. O sırada ağbim geldi, masaya baktı..
"Ata'nın Savarona'sında şarap içmeye utanmıyor musunuz" dedi.. Şarap şişeleri anında toplandı, rakılar ve leblebiler geldi..
"Hadi şerefe" diye anons gelince tüm salon şatları kaldırdı. Ben dudağıma götürdüm, indirdim.
Nihat araba kullanacak, dokunmadı bile.. Caner mi?. Üç şat.. Zom oldu..
Sonra gece başladı.. Önce Müjdat geceyi bir stand-up şovu ile anlattı, herkesi ısıttı.. Bize Eşek Arıları'nı tanıttı. Bir zamanlar Bal Arıları vardı ya.. Bunlar da Eşek Arıları.. Cengiz Gezgin ve Volkan Yaşar.. Geceyi sunma görevi onların..
Hem güldürdüler, hem sundular, gençler.. Ve sahneye bir fasıl heyeti davet ettiler..
"Ala Turka!." Ama "A" uzun.. "La" ince..
Sezen'in "Ala Turka" şarkısında olduğu gibi..
Gerçekten Ala bir ekip.. Özgür Koban (Keman), Erdem Şentürk (Ut), Güven Saraç (Kanun) ve Sadettin Nar (Darbuka).
Yahu fasıla da, gazinolara da hasret kalmışız..
Bir coştu salon.. Nerdeyse bütün şarkıları birlikte söylüyoruz. Sonra üç solist geldi bu gurupla söylemeye..
Füsun Batum, Bengü Ergene ve Başak Höl. Bir alaturka dinledik ki gene eşlik ederek..
Ve nihayet assoliste geldi sıra.. Bizim Sevgili Betül Demir.. Aşık Veysel'den Minik Serçe Edith Piaf'a her dilden, her telden.. Hele o benim ölüp bayıldığım "Uzun ince bir yoldayım"ı söylemez mi?.
Ve de orda Özgür Koban'ın muhteşem kere muhteşem keman solosu..
Gün çoktan perşembeden cumaya dönmüştü, biz çok mutlu, çok keyifli arabamıza binerken..
Nihat arabayı yürütmeden geri döndü.. "Teşekkür ederim Hıncal Bey.. Son yıllarda bu kadar eğlenmemiştim" dedi..
"Ben de Nihat, ben de" dedim..
30'uncu yıl kutlamalarının bu üç gecesi ilginizi çektiyse, arayıp bilgi alabilirsiniz..
Tel.. 0216 449 59 52 veya 53..
Ya da Biletix'e müracaat!.
***
NEW YORK TÜRKEVİ'NDEN 'İLK' GÖZLEMLER
Efendim, köşemizin artık New York muhabiri de var. Sevgili kuzen Nihan Kışlalı, Ahmet'imin kızı, New York Üniversitesi'ne master'a gitti.. "Sade okul olmaz. Yazacaksın bana" dedim. İlk yazısı geldi. Yeni açılan Türkevi'ne gitmiş ve izlenimlerini yazmış.. Buyrun..
*
Sevgili Hıncal Amca,
New York'a gelişimin üzerinden bir ay geçmiş bile! "Zaman ne hızlı geçiyor" diye düşünürken, geçen gün hakkında çok konuşulan, haliyle yazılıp çizilen Türkevi'nde buldum kendimi.
Dış mimarisine ve çevresine göz gezdirirken beni kapıda Bayram Bey karşıladı. Bayram Bey ile Ankara'da ağustos ayında ABD Büyükelçiliği'nde tanışmıştık, beni görür görmez hatırladı ve içeri davet etti.
Dünya ne küçük!
Gazeteci olduğumu, biraz bilgi edinip binayı da mümkünse görmek istediğimi söyledim.
Benimle çok ilgilendiler, önce bana binayı anlatan, faaliyetlerinden bahseden bir kitapçık verdiler.
Kitapçığı okurken, Bayram Bey "Başkonsolosumuz Reyhan Özgür, sizinle görüşecek" diyerek beni beşinci kata, Reyhan Bey'in odasına çıkardı. Üst kata çıktığımda bana Reyhan Bey'in sekreteri kapıya kadar eşlik etti. Boydan boya cam olan oda, karşıdaki Birleşmiş Milletler binasına ve Birinci Cadde'ye bakıyordu.
Makamında Reyhan Bey ile çok keyifli bir sohbet yaptık. Benim aklımdaki sorular haliyle çoktu elbet. Hem maliyeti, hem lokasyonu, hem de mimarisi ile bu bina yurtdışı ve Türk basınında çok konuşulmuştu çünkü. Reyhan Bey, bana Türkevi'nin işlevini anlattı. 32 katlı bu bina, hem daimi temsilcilik, hem başkonsolosluk, hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Temsilciliği görevi görüyormuş.
"Konsolosluğa bağlı beş ataşelik var..
Kültür ve turizm, ekonomi, ticaret, eğitim ve din. Bunların yanı sıra, New York ve çevresinde okuyan tüm burslu öğrencilere de konsolosluğumuz bakıyor.
2010'da temeli atılan ve 2011'de inşaatına başlanan yeni bina, iki buçuk haftadır faaliyette." Reyhan Bey, "Vatandaşlık hizmetleri daha medeni ve rahat koşullarda verilmeye başlandı. Eski bina, küçük ve tıkış tıkıştı. Şimdi gelenler çok memnun" dedi.
Eski Türkevi, yine bu binanın olduğu noktada 11 katlıymış. O binanın yetersiz kalmasına şaşmamalı, çünkü Reyhan Bey'in elindeki kayıtlara göre bu konsolosluğa bağlı 110 bin kayıtlı ve kayıtsız 250 bin civarında vatandaşımız var. Bu vatandaşların hepsine hizmet veriliyor.
Türkevi yalnızca vatandaşların işlem yaptırmak için kullanacakları bir merkez değil üstelik.
Sivil toplum kuruluşları, dernekler dahil örgütlenmeleri olan vatandaşların düzenledikleri etkinlikler için de artık yeni bina kullanılabilecek.
Yani, bu bina ile Türkler kendi etkinliklerini kendi evlerinde yapar, başka yere ücret ödemez hale gelmişler.
Reyhan Bey, örnek olarak iki buçuk hafta önce gerçekleşen açılışı verdi.
"Binanın ilk denemesini açılışta yaptık.
Cumhurbaşkanımız geldiğinde bir tek bu bina kullanıldı. Başka yerde konaklama veya etkinlik yapılmadı." 32 katlı binanın son 12 katı konaklama amaçlı kullanılıyor. Yani artık Türkiye'den yapılan New York ziyaretleri sırasında bina herkesi rahatça ağırlayabilecek..
Konuşmamızın en çarpıcı yanı benim için Reyhan Bey'in şu sözleri oldu:
"En büyük özelliği bence, dünya diplomasisinin kalbi olan Birleşmiş Milletler binasına tam cepheden bakıyor olması. Dünya diplomasisinin karşısında şu an iki ülke binası var. Bir tanesi Türkiye Cumhuriyeti, bir tanesi ABD!." Gerçekten de binanın işlevi kadar konumu da çok çarpıcı. Hemen camdan baktığımda çift şeritli yolun ötesinde BM binasının karşımızda nasıl yükseldiğini gördüm.
Türkevi'nin arka ve sol tarafında bulunan komşuların "Muhitimize değer kattınız.
Çok simgesel bir bina olmuş" demesine şaşmamalı!
Türkevi binasına "simgesel, ikonik" denmesi de sürpriz olmadı.
Dışarıdan bir lale görünümünü anımsatan mimarisi ve Anadolu süslemeleri oldukça göze çarpıyor.
Başkonsolos ile konuşmamızın ardından Esma Hanım ile açılışın yapıldığı yedinci kattaki terasa çıktık.
Teras oldukça geniş.. Tüm caddeyi boydan boya görüyor..
Orada biraz vakit geçirdikten sonra tam çıkıyordum ki, girişte kırmızı giyinmiş, güler yüzlü bir grup hanımla tanıştım.
Bu orta yaşlı öğretmenler, otuz yılı aşkındır New York'ta Cumhuriyet Okulu işletiyormuş ve daha geçen hafta onlar da yeni bir binaya taşınmışlar. Yüzü aşkın öğrencisi olan ve hafta sonu eğitim veren Cumhuriyet Okulu'nda Atatürk değerleri öğretilerek New York'ta yaşayan Türk öğrencilerin anadillerinden ve değerlerinden kopmamaları amaçlanıyormuş.
Cumartesileri açık olan okula bu vesileyle ben de davet edilmiş oldum. İlk fırsatta görmek ve onu da yazmak için can atıyorum.
Sevgiler..
Nilhan
***
TEBESSÜM
Müjdat Gezen sahneye geldi ve "Şimdi klimaları kapattıracağım, çünkü az sonra yapacağım esprilerle burası buz kesecek. Bu dünyaya benden soğuk espri yapan gelmedi" deyince, oturduğum yerden müdahale ettim..
Cenk Koray!." "Haklı Hıncal" dedi Müjdat.. "Zamanında bir TRT Eğlence programında beraberiz. Cenk güya benimle konuşuyor. Üzerime yukardan buzlar yağmıştı.."
Sonra o konuşmayı nakletti. Konu spormuş. Cenk, Müjdat'a "Beşiktaşlı Feyyaz'ın ikiz kardeşi var, biliyor musun" demiş. Yahu öyle biri yok..
"Var" demiş Cenk. "Adı da Feykış!.. Peki Şeytan Rıdvan'ın iki kardeşi daha var.. O kardeşleri söyle.." Müjdat'ta gene ses yok. Cenk kendi saymış..
"Rıdvan.. Rıdtwo.. Rıdthree!." İşte o an yağdırmış buzları yukardan, yönetmen.. Ne güzel arkadaşımızdın sen Cenk!..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Dedikoduları, nefret edenler çıkarır. Aptallar yayar, gerzekler inanır. Anonim
Yorum Yazın