Millet İttifakı'nın geçtiğimiz haftalarda öncelikli tartışma konusu oturma düzeniydi. Alfabetik sıraya göre mi oturacakları yoksa boy sırasına mı girecekleri uzun uzun konuşuldu. Sonra baktılar ki işler tatsız bir yöne doğru gidiyor, gündemi değiştirecek birkaç hamle geldi. Şimdi de ittifakın adı tartışmaya açılıyor galiba. Biraz da bunu tartışacak gibiyiz.
Zorlama olduğu ne kadar da belli. Ortada doğru düzgün bir vizyon ve program yok ama her türlü usul ve protokol esasları tartışma yaratıyor. Sayısı evvela iki dediler. İki artı bir oldular. Şimdi 6 olduğu söyleniyor. Ama ortada net beyanatlar yok.
Millet İttifakı baştan beri aslında bir siyasi mühendislik projesi olması nedeniyle hiçbir zaman organik bir görüntü vermedi. İttifakın iki ana partisi diyebileceğimiz CHP ve İyi Parti bile hangi konularda ortak olduklarını topluma açıkça beyan edemediler. Bir ara "güçlendirilmiş parlamenter sistem" sözleri ediliyordu ama gün geçtikçe bunun çok da ikna edici olmadığını gördüklerinden olsa gerek, o kavram artık eskisi kadar sık kullanılmıyor. Tabii bir de bu sıralar cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesi var ki, aslında oradaki çekişme nedeniyle diğer başlıklara pek vakit kalmamış da olabilir. Kılıçdaroğlu'nun adaylığı açıkça İyi Parti tarafından reddediliyor. Hatta Meral Hanım başka adayları ön plana bilerek çıkartıyor.
Kılıçdaroğlu'nun işi gerçekten zor. Zaten İyi Parti'nin beklentileri ile kendi genel merkezi arasındaki uyumu saylayamıyordu, bir de ortaya beklentileri özgül ağırlığını aşan küçük müttefikler çıktı. Hatta bunlardan biri, ittifakın adını bile değiştirmek gerektiğini söylüyor. Kılıçdaroğlu belli bir noktaya kadar bu küçük ortakların rızasını almak isteyecektir, ama bunun sınırı nereye kadar uzanır tahmin etmek güç.
Ama ittifakın üye partileri arasındaki çekişme, bu işin bence en belirleyici tarafı değil. Sanırım gün geçtikçe olay daha da uluslararası bir boyut kazanıyor ve belki de belli bir noktadan sonra Kılıçdaroğlu çok daha sert dayatmalarla karşılaşacak.
İmamoğlu şimdiye kadar adaylık konusunda tek bir geri adım atmadı. "Balıkçı skandalından" sonra bile kenara çekilmedi. Aksine Türkiye'nin genel siyasetine dair açıklamalar patlatıyor. Ve bu esnada en belirgin desteği de yeni Amerikan büyükelçisinden aldı. Büyükelçi kabul yazısını alır almaz koştura koştura İmamoğlu'nu ziyarete gitti. Diplomasinin diliyle bu açıkça İmamoğlu'na verilmiş Amerikan desteğidir.
Hiçbir büyükelçinin bu şartlar altında böylesi bir ziyaret yapmasının içi boş değildir. Mesaj içerir. Sanırım o mesaj da Kılıçdaroğlu'na yönelikti. Amerika kendine bir aday belirlemiş ve Kılıçdaroğlu'na bunu empoze etmek istiyor. Belki de bu yüzden Kılıçdaroğlu, ittifak üyeleriyle daha sıkı fıkı olmak durumunda kalıyor. Parti liderleri arasındaki görüşmeleri bir denge mekanizması olarak gördüğünü düşünüyorum.
Yorum Yazın