Güzel bir kadın, zekâsı ve çirkinliğiyle meşhur olan edip George Bernard Shaw'a bir teklifte bulunur. "Sen zeki, ben ise güzelim. Evlenirsek ne kadar zeki ve güzel çocuklarımız dünyaya gelir."
Nüktedan ve hazır cevap Shaw bunun üzerine...
Bir anlatıma göre, "Ya tersi olursa" diye cevap verir!
Bir diğer anlatıma göre ise "Güzelliği bana, aklı sana çekerse halimiz nice olur?" der.
Millet İttifakı'nı oluşturan açık bileşenlerin (kamufle HDP ile birlikte), yanlarına ekleyecekleri diğer partilerle millete vaat ettiği tablo, Bernard Shaw'un ironisindeki gibi...
Adın, "Millet" olacak ama milletin derdinden önce kendi derdine düşeceksin.
Bu kadar benzemezi bir arada tutacak, sonra da ülkeye güzel günler getireceğini ileri süreceksin.
Erdoğan karşıtlığı dışında ittifak tutkalının olmaması bir yana üstüne üstlük HDP'yi iktidar ortağı yapacak kadar gözünü karartacaksın.
Güçlendirilmiş veya revize edilmiş parlamenter sistem ortak paydasında buluşma uğruna 1990'ların parçalı siyasetini ve kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarını çağrıştıracak, sonra da bu projeye milletin çoğunluğunun destek vermesini umacaksın!
***
Millet İttifakı'na eklemlenecek partilerin, adeta siyasi altın hisse sahibi gibi ön şartlar sıralaması başlı başına mesele iken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu, Ankara yolculuğunda durdurmak, CHP polit bürosu için dahi imkânsız gibi. "Proje Ekrem'den", "Projeci Ekrem'e" terfi edemeyen İmamoğlu, haliyle "Ekrem'in projeleri" hayali ile hedeflerini canlı tutmaya çalışıyor. Son olarak, "İş yapacağım ama engelleniyorum" ilânları bile Ekrem Bey açısından, "Daha İstanbul'u doğru düzgün idare edemedi ki Türkiye'yi idare etsin" eleştirilerinden kaçış manevrası olarak okunuyor.
Hani anlatılır ya...
Vaktin birinde, mahrumiyet bölgesindeki bir ilçeye kaymakam atanır. Kaymakam Bey, trenle ulaşılacak son noktaya varır ve sonrasını yaya devam eder. Valizi elinde, ceketi kolunda tozlu yollardan yürürken bir çobana rastlar. Selâm verir. İlçeye ne kadar zamanda gidebileceğini sorar. Bizim çoban, takım elbiseli beyin yüzüne bir süre bakar ve arkasını dönüp sürüsünün yanına gider. Kaymakam, "Allah Allah, ne tuhaf insanlar var" diye söylenip, yeniden yola koyulur. Biraz ilerlediği sırada çoban arkasından seslenir... "Beyim, bu yürüyüşle yarım saate varırsın!" Halk arasında, "Hele bir yürüyüşünü görelim" denmesinin sebebi de budur.
Nitekim...
Ekrem Bey'in yürüyüşü siyasi podyum için ideal gibi görünse de büyük Türkiye yürüyüşü için umut dağıtan tempoya erişmekten çok uzak duruyor. Belki de bu yüzden İmamoğlu'nun siyasi hızını ve hırsını kontrol etmesi, mazeret ürettiği ölçüde alternatif üretmesinden de geçiyor. "Nedir o alternatifler?" diye sorulacak olursa... Seçenekler belli...
CHP Genel Merkezi'ne baskı kurabilen dinamiklere yaslanma veya gerektiğinde partiden bağımsız hareket etme, olmadı "İYİ" saatte olsunlar tarzı yeni arayışlar...
Unutmadan...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için Ekrem İmamoğlu da Mansur Yavaş da hâlâ denklem dışı tutulmak istenen aktörler olarak dikkati çekiyor. Neden? Çünkü Kemal Bey, "Önce faktörlere sonra aktörlere" endeksli de ondan!
Demem o ki...
Kemal Bey ya son kozunu oynamak üzere sahne alacak ya da sahneye profili itibariyle "ortaya karışık bir figür" ileri sürerek bambaşka ittifaklara sebep olacak!
Yorum Yazın