Son dönemde Türkiye’deki bir kısım iş birlikçilerinin de yol yapması ile hem ulusal hem de uluslararası alanda MHP ve Ülkü Ocakları hedefe alınmış durumda.
Aslında bu ilk kez MHP ve Ülkü Ocaklarının hedefe alındığı dönem değil.
Hatırlayalım, yakın zamanda 2011 seçimleri öncesi FETÖ kumpasıyla bazı MHP yöneticilerinin kasetleri yayınlanmıştı.
7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında AK Parti dâhil hiçbir parti tek başına hükûmet kuracak çoğunlukta değildi.
O dönem ‘İslamcı’ görünümlü ama her söylem ve icraatı emperyalist Batı’ya hizmet eden Davutoğlu, Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı idi.
Davutoğlu ve onun genel başkan yapılması için yoğun gayret sarf eden o dönemin SETA ekibi AK Parti’nin MHP ile değil CHP ile koalisyon yapmasını istiyordu.
Daha önce de yazmıştım, o dönem CHP Genel Başkanı olan Kılıçdaroğlu, Bahçeli’ye “Siz başbakan olun, birlikte koalisyon kuralım. HDP de bizi dışarıdan desteklesin.” teklifinde bulunmuş, MHP lideri Bahçeli’den de ‘ret’ cevabı almıştı.
Birileri tarafından kurgulanarak sahneye konulmak istenen bir oyun vardı.
Kurgu ve oyunlar, MHP lideri Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bozuldu.
1 Kasım seçimleri sonrası birdenbire Meral Akşener, Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Koray Aydın gibi isimler MHP liderini hedefe aldı.
Birçok il, ilçe teşkilatını âdeta boşalttılar.
Sürekli istifalar oldu.
Aslında hesap ve hedeflerini bozan kontrollerinden çıkan şimdiki İYİ Parti’nin durumu gibi bir durum yaşandı.
MHP’yi hedefe alanlar tarla kurultayları yaptılar.
MHP oyundan çıkarılarak İYİ Parti parlatılmak istendi.
Sahte anketler ve sözüm ona araştırmacı manipülatörlerle bir algı oluşturulup İYİ Parti yüzde 22, yüzde 18 gibi rakamlarda gösterildi ama olmadı.
İYİ Parti açısından, almış olduğu yüzde 10 düşük bir oy değildi.
Ama işlerini görmüyordu.
Yakın zamanda hedefe koydukları MHP’yi itibarsızlaştırma görevleri başarısız olanlar bu sefer de bir oyun sahneye sürdüler. Görevden alınan ve sonrasında da bir silahlı saldırı sonrasında öldürülen Sinan Ateş üzerinden MHP ve Ülkü Ocakları hedefe alındı.
Daha önce de MHP’yi hedefe koyanlar FETÖ’cülerdi, şimdi de onlar.
Cevheri Güven, Emre Uslu, Önder Ataç başta olmak üzere Almanya’nın tasmasını elinde tuttuğu Erk Acarer, bunların hepsi MHP’yi hedeflerine almış durumda.
FETÖ ile iş birliği net olarak bilinen American Enterprise Institute’den, Pentagoncu Michael Rubin Ülkü Ocakları aleyhine Temsilciler Meclisi’ne önerge verdi ve bu önergeyi “çok gecikmiş bir eylem” olarak nitelendirdi.
MHP ve Ülkü Ocakları, terör örgütü statüsüne alınmak isteniyordu.
Oysa MHP ve Ülkü Ocakları her türlü terör örgütünün karşısında bir yapı idi.
Dışarıda Michael Rubin gibiler çalışırken içerideki sol sosyalist hatta PKK’lılar bile neden birdenbire Sinan Ateş olayı üzerinde bu kadar durdular ve durmaya da da devam ediyorlar?
Ülkücü dostu oldukları için değil elbette.
Sinan Ateş cinayeti üzerinden MHP ve Ülkü Ocakları, kriminal bir yapı gibi gösterilmeye çalışılıyor.
Bu da tamamen FETÖ tezgâhı ve bununla AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnızlaştırılmaya çalışılıyor.
Daha önce de yazdım, AK Parti içerisinde bunlarla iş birliği içerisinde olanlar var.
Amaçları belli; ‘Tam bağımsız ve güçlü’ bir Türkiye yerine daha önce olduğu gibi emperyalist Batı’nın güdümünde ve yörüngesinde bir Türkiye oluşturmak.
Bunun için de Türkiye’nin sigortası olan MHP ve Ülkücü hareketten kurtulmaları gerekiyor.
Ülkücüler, 1980 öncesi nasıl Millî Mücadele döneminde Kuvâ-yi Milliye ruhuyla hareket edenler olmuşsa yine aynı ruhla hareket etmişlerdir.
Aynı şekilde 15 Temmuz’da meydanlara çıkanlar da aynı inanç ve ruhla hareket etmediler mi?
Bu ruh ve inançla da AK Parti ve MHP arasındaki ittifak doğal olarak başlamıştır.
15 Temmuz gecesinde üç hilalli MHP bayraklarını, bozkurt işaretlerini, Türk bayraklarını ve Rabia işaretlerini meydanlarda gören birisi olarak yazıyorum.
Bunu fare deliğine saklanır gibi bir yerlere saklananların, ellerini ovuşturarak FETÖ darbe girişiminin başarıya ulaşmasını bekleyenlerin anlaması mümkün değil.
Ama Türk milleti anlıyor.
2018 ve 2023’te de oy verirken bu hassasiyete göre oy veriyor.
Bir de 2019 ve 2024 yerel seçimlerinde Cumhur İttifakı bazı politikalarında hatalar yapmasa -ya da yaptırmasa-, adayları toplumun beklentilerine göre belirleseler ve de etkin bir kampanya yürütseler ne olurdu sizce?
Yine ben vereyim cevabı; çok güçlü ve uzun süre kimsenin hiçbir terör örgütüyle siyaseten hareket edemeyeceği bir siyasal zemin oluşurdu. Ve de Türkiye’nin ihtiyacı olan dönemde mutlak bir istikrar dönemi başlardı.
Yorum Yazın