Şimdiye kadar ilişki biçimi şöyle gelişti:
İki lider belirli aralıklarla bir araya geldi.
Sosyal medya paylaşımlarına mana yüklenerek fikir yürütüldü.
Sınırlı ve süreli olarak iki taraftan ekipler, özel gündemli toplantılarla yetindi.
Sonra...
Liderler arasındaki güven ve anlayış birliğini parti yönetimleri düzeyinde içselleştirecek, sürdürülebilirliğini tahkim edecek, artı ve eksilerini samimiyetle masaya yatıracak çalışmalar yürütülmedi.
Elbette... İki ayrı partiden, iki ayrı kurumsal ve organizasyonel yapıdan, iki ayrı siyasal tabandan söz ediyoruz. Benzeşen yönler olsa da kimse kimseye benzemek durumunda olmadığı gibi siyasal iddiasından ve karakterinden taviz vermesi de beklenemez.
Hatta bir adım ileriye gidelim... Her sandığın ardından seçmenin tercihi ve mesajı yorumlanırken iğneyi kendisine batıramayan kimi siyasal aktörlerin, çuvaldızı bir diğerine batırmaya çalışarak asli sorunu ve sorumluluğunu perdelemesi de kabul edilemez!
***
Öngörülebileceği gibi AK Parti ile MHP arasındaki siyasi ortak paydadan, Cumhur İttifakı'nın siyasal sistemdeki yeri ve öneminden bahsediyorum.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasındaki özgün diyalog tarzı, içeriğe dair paylaşımlar sınırlı olsa da iki liderin genel duruş ve ifadelerinden epeyce anlaşılabilir yönler bulunabiliyor. Görüşme serisinin; ülkenin iç ve dış politik gelişmelerine ilişkin boyutlarla şekillendiği ama aynı zamanda iki partide yanlış anlaşılmalara yol açan, işbirliğine zarar verme potansiyeli taşıyan kişi ve konulara da set çektiği genel kabul görüyor!
Ama artık...
"Devlet Bey ne demek istedi?", "Sosyal medya paylaşımıyla kimi hedef aldı?", "Devlet bey, filancadan rahatsızmış" türü spekülâsyonları kökten gidermek gerekiyor.
Neden?
Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse Sn. Bahçeli, "Cumhur İttifakı'nın ruhuna sahip çıkıyor ve yüklendiği misyonu vurgulamayı sürdürüyor!"
Bu da demek oluyor ki... Cumhur İttifakı'nı oluşturan şartlar, bugünkü karşılığı ve yarına dair misyonu sürekli göz önünde tutulmalı.
Gelelim bam teline...
MHP'nin ittifaktaki varlığı ile Kürt kökenli seçmenin tercihleri arasında korelâsyon kurma çabalarına... Daha açıkçası, MHP ile yol yürümenin Kürt kökenli seçmende davranış değişikliği yarattığı iddiasına... Aslında bu sorunun cevabını Devlet Bey son grup konuşmasında verdi. Ve dedi ki... "MHP, terörü hak arama vasıtası gören, bölücülüğü demokratik mücadele şeklinde gösteren mihraklara direnecek, Kürt kökenli kardeşlerimizi amasız, fakatsız bin yılın hatıralarıyla kucaklayacaktır!"
Şimdi...
Terörle mücadele tarihi kritik eşiğe ulaşmışken AK Parti'nin bu noktada duracağını düşünebilir miyiz? Veya Diyarbakır Anneleri'nin nöbetine kayıtsız kalacağını varsayabilir miyiz? Milli Birlik ve Beraberlik Projesi'nin, Suriye'nin kuzeyinde kanton oluşturma, sonra Irak ve Türkiye ile birleştirme plânı ile birlikte Kandil tarafından çökertildiğini, YPG'nin ise ABD eliyle büyütüldüğünü görmezden mi geleceğiz? Terör örgütünü açıkça himaye eden CENTCOM stratejisinin Türkiye için milli güvenlik tehdidi olarak tanımlanma aşamasını unutacak mıyız?
Kaldı ki... Gizli ajanda kuşkusu oluşturmadıkça, milli beka adına MHP ile pek çok konunun konuşulması her zaman mümkün. "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" düsturu korunarak mesafe alınması da şaşırtıcı olmaz.
Demem o ki...
AK Parti ile MHP arasına karışan siyasal frekans bozucuların, bahane üreten, karşı tarafa fatura kesen unsurların varlığı, değişmiş(!) gibi görünen CHP'ye geniş alan açar.
Bu nedenle... AK Parti ile MHP arasında, liderlerin çizdiği çerçevede mutemet isimler üzerinden düzenli gündem değerlendirmesi yapılması ya da bir mekanizma kurulması ciddi ihtiyaç!
Yorum Yazın