Hayır!.. Tahmin edersiniz ki, ırkçılık yapmıyorum.. Ne Mesut'un, ne de Ferdi'nin, hatta Adana Demirspor maçında oyuna sonradan giren Serdar Dursun'un kanlarını konu etmek gibi bir niyetim olamaz.. Kimin olabilir ki.
Konum tamamen hukuksal..
Türkiye Futbol Federasyonu, bu sezonla birlikte başlamak üzere bir karar aldı. Bundan böyle takımlar sahada en fazla 8 yabancı oynatabilecekler, en az 3 Türk'le sahada olacaklardı.
Bu yılın şampiyonlukta iddialı takımı Fenerbahçe, sezonu Adana deplasmanında açtığında, ekran başına otururken, ben de tabletimi açtım.
"Flashscore" adlı uygulama maç başlarken, yedekler dahil kadroları, teknik direktörleri ve hakemleri veriyor, maç boyu da golleri, kartları, değişiklikleri işaret ediyor ve bana izleme kolaylığı sağlıyordu.
Flashscore'de Adana Demirspor-Fenerbahçe maçını tıkladım. Karşıma yandaki Fenerbahçe tablosu çıktı..
Bu tabloda kaç Türk bayrağı görüyorsunuz?.
İki değil mi?. Peki "En az 3 Türk bayrağı olması gerekmiyor mu?." Şimdi bu soru maçı izleyen ya da ertesi gün gazetelerde okuyan kaç kişinin aklına gelmiştir?.
Bir soru daha.. Adana Demirspor, süresi içinde yasal itiraz yapsaydı, Fenerbahçe hükmen mağlup olur muydu?. Adanalılar bu itirazı şimdi de yapabilirler mi?.
Böyle bir durumda Federasyon disiplin ve tahkim kurulları ne karar verebilirler?.
Şimdi yurt dışında yaşayan Türklerin, Türklükleri tartışılmaz, ama hukuken 3 ayrı durumları var..
1. Türk vatandaşı olanlar ve Türk pasaportu taşıyanlar.
2. Yaşadıkları ülkenin pasaportunu taşıyanlar..
3. Çifte pasaport taşıyanlar.
Birinci gurupta olanların durumları kesin ve net. Onlar tartışılmaz.
Ama ikinci gurupta olanların durumu belirsiz.
Fransız, Hollanda, Almanya pasaportu taşıyan göçmen Türk çocuklarının durumu nedir, bilen var mı?.
Üçüncü guruptakilerin durumu ise iyice karışık. Her iki pasaportu da taşıyor, ama milli takım tercihini, Türkiye değil, öbür vatanı için yapmış..
Onun durumu ne?.
Bu soruların cevabı ne?.
Ne yazık ki, Federasyon kararında bir açıklık yok.
Kararda, futbolcu kimlikleri için kullanılan deyim "uyruk". Hangi ülkenin uyruğunda ise o.. Kararın gerekçesini yazarken kullanılan tarif ise şöyle..
"Türkiye A Milli Takımı'nda oynama uygunluğuna sahip.." Şimdi Mesut ve Ferdi'nin Türklüklerinden kimse şüphe edemez. O ayrı.. Ama hukuki durumları ne?.
Diyelim çifte pasaportları var.
Ancak Mesut, Alman ve Türk pasaportlu, ama Milli Takım tercihini "Almanya" olarak yapmış. Ferdi, Hollanda ve Türk pasaportlu, ama Milli Takım için Hollanda'yı seçmiş..
O zaman bu ikisi, Federasyon'un Türk tarifine (Türk Milli Takımı'nda oynama uygunluğu) uyar mı?.
Uymazsa Fener 2 yerli oyuncu ile sahaya çıkmış olmaz mı?.
Şimdi Federasyon, dünyanın bugünkü durumuna da bakarak Türk yabancı ayrımını kesin, net ve tartışılmaz yapsaydı, bugün bu sorulara gerek kalmazdı.
Fenerliler merak etmesin. Federasyon açık ve net tarif yapmadığı için kulübe ceza verilmesine imkân yok..
Ama ligler ilerleyip, küme düşme ve şampiyonluk, Avrupa'da oynama hakkı ortaya çıkınca neler olabileceğini tahmin edersiniz..
Bu yüzden Türkiye Futbol Federasyonu, derhal toplanmalı ve 8 yabancı 3 Türk kuralında, kimlerin kastedildiğini açık, net, hatta örnek vererek belirtmeli ve kararı yayın tarihinde yürürlüğe koyarak, geçmişe dönük itiraz da yapılamayacağını açıklamalıdır.
Konu netlik kazanmadan bu iş UEFA, FIFA ve CAS'a (Uluslararası Spor Mahkemesi), hatta AİHM'e giderse neler olur bilemeyiz.
***
BİR KONUĞUN AĞZINDAN İSTANBUL'UN TAKSİ ÇİLESİ...
İstanbul taksileri geçen hafta gündemin en önde gelen maddelerinden biriydi, hem de seller, yangınlar ve giderek yeniden artmaya başlayan Kovid vaka ve ölümleri gibi felaket haberleri arasında..
Senelerden beri İstanbul'un, yerel, genel yönetimlerin hiçbiri tarafından gündeme alınmadığı için çözümü bulunmayan, ortada düzeleceğine dair bir umut ışığı da bulunmayan bir sorun bu.. Uzun zamandan beri yeni plaka verilmiyor. Dünyanın bulduğu ve yararını gördüğü Uber de bizde yasaklandı.
Zavallı taksi şoförleri, en insafsız şekilde çalışıyor ve kazançlarının büyük çoğunluğunu, plaka sahibine, yani ağasına veriyorlar.. Peki nasıl aile geçindirecek adam, evlat okutacak?. Soru kimsenin umurunda değil.
Peki geçen hafta niye gündem oldu?.
İstanbul Büyükşehir Belediye zabıtası, yolcu kılığında binerek taksileri denetlemiş. 700 taksiden 400'ünü bağlamış. Yani yüzde 50'den fazla taksimiz, müşteri beğenmiyor. Gidilecek yeri beğenmiyor. Aracına bir turist bindiğinde de fena halde kazıklıyor. Herkesin 40 yıldır bildiği gerçek.. Ama resmi rakamlar açıklanınca çarpıcı oluyor işte..
Belediye bu denetimi yaparken, Kuzey Kıbrıs'ın önde gelen gazete ve televizyon sahip ve yöneticisi, benim de yıllanmış dostum Ertan Birinci İstanbul'da imiş meğer.. Bana "İstanbul'da taksi çilesi" başlıklı bir mektup atmış...
Vilayet ve polis ilgilenmez. Bu köşede çıkan yazılarla ilgileri hiç olmadı çünkü. Asla cevap ve açıklama zahmetine girmediler.
Büyükşehir de öyle.. Beylikdüzü Başkanı iken yakın dostum olan İmamoğlu, büyük yerlere gelince, hele de en büyük yere oynamaya heveslenince, sanırım bir Sabah yazarı ile dost olmanın adaylık yolunda önünü keseceğini düşündü. Ne o aldırır oldu, ne de yanındakiler..
Ama ben Ertan'ın mektubunu gene aynen sunuyorum size..
Belki Kıbrıs'ın bir numaralı yazılı ve görsel gazetecisinin satırları, İmamoğlu'na geçen haftaki denetimlerinin, göstermelik olmadığını kanıtlama fırsatı verir.
*
Sevgili Hıncal Ağbim..
Gitmek mi zor kalmak mı zor dedik; kızma ama sonunda 2 yıl aranın ardından eşim Meliz ile İstanbul'a 1 haftalığ-ı na geliverdik . Kovid nedeni ile sizin gibi çok sevdiğimiz aile büyüğü saydığımız kimselere de uğrayamadık...
İşte bugün Hıncal Ağbim, 30 yılı aşkın dostluğumuz boyunca bu değerli sayfanızda hep Kıbrıs'tan bir şeyler paylaştım ya.. Bu sefer izniniz olursa İstanbul'u, İstanbul'un taksilerini yazmak istiyorum size..
İstiyorum, çünkü çok çektik, perişan olduk.
Bi defa eskiden "İstanbul'da yol yok" derlerdi ya..
Şimdi taksi yok.. Evet, evet sizi durup alacak olan veya isted-i ğiniz yere götürecek taksi bulursanız çok şanslısınız..
İstanbul'da bu sektöre kim bakıyor bilmiyorum ama yolda taksiler çoğu kez durup yolcuyu almıyor..
Alan araçların 10'da 7'si ya kötü kokuyor ya şoförü yorgun ya da asabi...
10'da 3'ü ise pırıl pırıl ve şoförleri de tam bir İstanbul beyefendisi..
Bu bir haftada Levent'te, Nişantaşı'nda, Beşiktaş'ta saatlerce taksi bekledik.
Aynı durum AVM önlerinde de mevcut. Duraklarda da taksi yok..
Yani İstanbul'da taksi bulup gitmek bir şans olmuş.. Uber deseniz o hiç devrede yok! Cevap hep "Araç yok" oldu..
Güzelim İstanbul için bunların mutlaka düzelmesi lazım..
Taksi ve taksici bir şehrin aynasıdır.. Mutlaka bu konu ele alnı - malı, güzel araç, kaliteli, bilgili, eğitimli şoför modeline süratle geçilmelidir..
Yani "7 kötüye 3 iyi oranı" değişmelidir..
Bir de şu gerçek var ki dünyanın en ucuz taksi ücreti İstanbul'dadır.. O kadar yolu gidersiniz, araçta 4 kişisiniz ve sadece 20 TL ödüyorsunuz.. Yani otobüs fiyatı. Adam başı 5 TL...
Bu konu da mutlak ele alınmalı... Toplu taşımacılık artmalı ve taksilerin ücreti de taksiciyi doyurup işe cezbetmeli..
Bunca yıldır İstanbul'u bu kadar taksi fukarası hiç görmemiştim.
Hele 14.00-16.00 arası taksilerde şoför değişim zamanı imiş.. O saatlerde yüzünüze hiçbir taksi bakmıyor bile..
Zaten her güne de ayrı mazeret var. Kalabalık trafiğe de gitmek isteyen yok.. Bekle babam bekle.
Dünyanın en güzel şehrinde en güzel taksiler olmalı.. En şık şoförler olmalı..
Temiz araç ve mis kokulu taksiciler olmalı.
Bunlar yapılmaz ve taksi sorunu çözülmez ise İstanbul'a gerçekten çok yazık olacak..
İstanbullu da, İstanbul'a gelen misafir de güzel, düzenli ve sistemli bir taksi trafiğini hak ediyor doğrusu..
21. yüzyılda, bu milenyumda bunu yapacak ehliyete sahip yöneticiler mutlaka vardır diye düşünüyorum..
Kültürün de başkenti olan, her gün değerine değer katan İstanbul'da benim gibi daha pek çok kişi böyle dert yanar "taksi" dendiği zaman!
Vilayet ve belediye el ele verirse çare mutlaka vardır düşüncesi ile saygılarımı sunuyorum, Hıncal Ağbi..
Ertan Birinci
***
PEK YAKINDA...
Ünal Özüak/Sinema
Yıllardır ben Almodovar filmlerini tek geçerim, Hıncal Ağbi de benimle dalga geçer...
1-11 Eylül'deki 78. Venedik Film Festivali'nin açılışını, başrolünü fetiş oyuncusu Penelope Cruz'un oynadığı "Madres Paralelas" adlı yeni filmiyle yapacak Pedro Almodovar.
Madrid'de bir hastanede aynı gün doğum yapan üç kadının paralel ilerleyen yaşamlarına şahitlik edeceğimiz film, programın kâğıt üstünde en heyecan verici yarışmacılarından.
Ben ekstradan heyecanlanıyorum; çünkü Hıncal Ağbi'ye yıllarca önce Almodovar'ın "Konuş Onunla"sını hararetle tavsiye edip, yalvar yakar götürdükten sonra yıllardır dilinden kurtulamıyorum.
Film dağıtım işleriyle uğraşıp Perla Negra/ Siyah İnci vb.
Brezilya dizileriyle ülkeyi tanıştırdığım yeni milenyumun hemen başlarında, Medyavizyoncularla Cannes Film Festivali'nde beğenmiştik, Almodovar filmolojisinde pek de önemli bir yeri olmayan, Hable con Ella/Konuş Onunla'yı.
Rastlantıya bakın ki "Konuş Onunla" da Madrid'de bir hastanede geçiyordu...
Filmde sakatlanıp hastaneye düşene kadar ona olan hayranlığını anlatamamış kahramanımız, beyin ölümü gerçekleşmiş balerine yatağının başucunda, geri dönüşlerle bezenmiş tek taraflı monologlarla duygularını anlatıyordu.
"Allah seni bildiği gibi yapsın" bakışlarını film boyu üstümde hissettim Hıncal Ağbi'nin. Orada iki paralel kadın yaşamını anlatıyordu, şimdi üçleme yapmış anlaşılan, usta yönetmen..
Pedro Almodovar'ın, Penelope Cruz'la yeniden bir araya geldiği yeni filmi Madres Paralelas/ Paralel Anneler için heyecanlı bekleyiş sürerken daha afişinden sansasyon patladı..
Geçtiğimiz günlerde filmin afişi sosyal medya platformlarında paylaşıldı.
Söz konusu bu afişte bir meme ucundan akan süt damlası yer alıyordu.
Instagram, kadınların göğüs uçlarının toplumsal hayatta benimsenen ahlak kuralları çerçevesinde tabu olarak kabul edilmiş konumlandırılmasını destekler nitelikte bir hamlede bulunarak çıplaklık karşıtı kurallarını ihlal ettiği için afişi sansürledi.
Afişi tasarlayan Javier Jaen tepki gösterdi ve filmin afişini kendi profilinde tekrar paylaştı.
Gelen tepkiler üzerine Instagram, "Sanatsal bir bağlam içerdiği sürece çıplaklık konusunda bazı durumlarda istisna yapabiliriz" açıklamasıyla afişi sansürlediği için özür diledi.
Pedro Almodovar da "Filmin afişine uygulanan sansür sürecinde filmi ve afişi destekleyen herkese ve medyada kadınların göğüs uçlarının görünürlüğü konusunda benimsenen katı tabulara karşı mantıklı yaklaşımlarda ve açıklamalarda bulunan kişilere" teşekkürlerini sundu.
Konu tatlıya bağlanırken aslında filme duyulan ilgi katmerlenmiş oldu.
Hikâyenin merkezindeki üç kadına hayat veren Penelope Cruz, Aitana Sanchez Gijon ve Milena Smit'in performanslarını şimdi daha heyecan ve merakla bekliyoruz.
Son filmi Dolor y Gloria'da (Acı ve Zafer) kendisinin çok renkli ve değişik hayat hikâyesini oynatarak maço aktör Antonio Banderas'a Cannes'da "En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü kazandıran Pedro Almodovar, bu defa bakalım neler hazırlamış bize...
Ekim ayına şunun şurasında ne kaldı?.
***
Ünal'ın yazısını dün aldım ve hemen bir mesaj attım.
"1. Yazı enfes..
2. Kovuldun.."
***
TEBESSÜM
Hırsız eve sessizce girdi. Etrafta, para, kıymetli eşya ne varsa torbasına doldurdu. Tam girdiği pencereden çıkmak üzere iken, kadın uyandı. Bir çığlık atınca kocası da uyandı. Hırsız tabancasını çekti.
Kadına doğrulttu.
"Sizi öldürme niyetim yoktu, ama beni gördünüz, tanıdınız" dedi.. "Artık öldürmem lazım. Adın ne senin?." "Fadime" dedi kadın.. Adam silahı indirdi.. "Benim annemin de adı Fadime. Seni öldüremem" dedi ve silahı erkeğe doğrultup sordu..
"Senin adın ne?." "Temel" dedi, adam.. Ama köyde bana Fadime derler!."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Maratonun anahtarı motivasyondur. Başlamak için motivasyon.. Devam etmek için motivasyon.. Asla terk etmemek için motivasyon.. Hayat bir maratondur." Hal Higdon
Yorum Yazın