Bir bilge, “Merdivenleri çıkarken selam verdiklerini unutma; çünkü inerken yine onlara rastlayacaksın.”diye nasihat veriyordu. Bu nasihat, yönetici ve temsil noktasında olan herkesin kulağına küpe olması gereken bir nasihattir. Burada anlatılmak istenen ‘kuru bir selam’değil, görev alma sürecinden sonra ortaya koyulan davranışların görev aldıktan sonra değişip-değişmediğine dair bir dikkat uyarısıdır. Bazı insanlar çeşitli makamlara gelirken insanlara karşı temas, diyalog rolünü gayet iyi oynuyor ama göreve geldikten sonra onlarla tüm ilişkilerini koparıyor. Davranışları değişiyor, verdiği sözleri unutuyor, dilleri zehirleniyor ve adeta bir kibir abidesi oluyorlar, selamı sabahı kesiyorlar. Sanırsın “Küçük dağları ben yarattım” havasına giriyorlar. Kendilerine hangi yolların açıldığını, hangi destekle merdivenleri tırmandıklarını unutuyorlar.
“Melek adam” olarak başladıkları yolculuğun sonunda içlerinden adeta bir canavar çıkıyor. Makam-sıfat sevdasına düşüyorlar, para kazanma uğruna her taşın altından çıkmaktan çekinmiyorlar ve taşıdıkları sıfatın gücünü sürekli maddiyata dönüştürüyorlar. Oturdukları makamlarda da bunun dilini, “iş bitiricilik ve iş takipçiliğinden” doğan komisyonculuk olarak koyuyorlar. Bunlar en samimi, en fedakâr, en idealist insanları makam gücüyle ezerlerken, nerde namussuz, nerde ahlaksız, nerde şeytanın yardımcı figüranı olacak tipler varsa onlarla da iş tutuyorlar. Çünkü onlara huzur veren, onlara kazandıran şey böyle bir birliktelikten doğuyor. Haramı bilenler, vefayı yaşayanlar, ahlak kaygısı olanlar bunlarla asla yol arkadaşı olmaz. Her doğan ve her batan günde nefsani duyguları için plan üstüne plan yapıyorlar.
“Görüyoruz, duyuyoruz ama konuşmuyoruz” diye tarif edilenler ve maskeli yüzlerine laf vurulanlar da genelde bunlardır.
Devlet kurumlarında bulunan yöneticiler, siyasiler, belediye başkanları, sendika başkanları ve bunun gibi topluma daha geniş hitap eden makam sahiplerinin, çıkmaya ve inmeye dayalı merdiven testiyle daha çok muhatap olmaktadırlar.
Sadece günümüzün meselesi değil bunlar, tarih boyunca insanın ve yöneticiliğin olduğu her yerde bunlar tartışılmış, konuşulmuş, nasihatler verilmiş durumlardır.
Şeyh Edebali’nin (ö. 726/1326, ilk Osmanlı kadısı ve mutasavvıf) Osman Gazi’ye nasihatindeki şu sözleri yüzyıllardır her yöneticinin kulağına küpe olacak niteliktedir.
Ey oğul! Beysin…
Bundan sonra öfke bize; uysallık sana.
Güceniklik bize; gönül almak sana.
Suçlamak bize; katlanmak sana.
Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.
Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana…
***
“Merdivenleri çıkarken selam verdiklerini unutma; çünkü inerken yine onlara rastlayacaksın.” sözlerinin içeriğini en iyi şekilde dolduran bir nasihat değil mi bu sözler?
Merdiveni çıktıktan sonra değişen tiplerin genelde “Yarın görevden ayrılsın selam vereni olmaz” diye arkasından konuşulmasının temel sebebi, mevcut makam sahibinin karakter erozyonuna uğrayarak insanlara yönelik davranışlarının değişmesi yatmaktadır.
Adaletli bir yönetimle saygın bir şekilde anılmak, merdiven sınavında verdiğin başarıyla doğru orantılıdır. Dün merdivenleri çıkanlar alkışlanırken bugün indiğinde taşlanıyorsa eğer o saygınlık, hiç oluşmamış demektir.
O yüzden herkes terazisini önüne koymalı ve yaşantısına, davranışlarına, ağzından çıkana, liyakatine, yaptıkları hesaplara dikkat etmelidir. Eğer bunlara dikkat edilmezse kurumlardaki adaletsizlik nesillerce gen aktarımı gibi miras kalacaktır.
Merdivenden adam gibi çıkıp, adam gibi inenler hep şerefle anılacak kişilerdir. Bunların varlığı her ortamı ve kurumu yüceltecektir. Saygınlık; parayla, makamla değil, karakterle kazanılacak bir sıfattır.
“Selam verenin, yüzüne dostça gülenin çok olsun” duası, merdivene hakkıyla çıkanların ve inenlerin muhatabıdır.
Yorum Yazın