Satmadıkları bir otomobil kaldı…
Ekmekten cep telefonuna, etten ayakkabıya, maruldan elbiseye, sigara ve içkiden iç çamaşırına aklınıza ne gelirse…
Bakkalın, fırıncının, kasabın, manavın, balıkçının, beyaz eşyacının, mobilyacının, konfeksiyoncunun, telekom ve tekel bayilerinin, bankaların, hepsinin rolünü üstlendiler…
Tıkır tıkır her şey… Veresiyesi yok, hatırı yok, ya nakit, ya kredi kartı…
Personel demişsin zaten bolca asgari ücrete…
Piyasayı stoklarıyla, istedikleri kadar belirlemeye başladılar…
Haftanın yedi günü açıklar… Mantar gibi ürüyorlar, neredeyse her sokakta…
Market dediğinin işi belediyenin ruhsatıyla bağlı…
Ve mahallenin zor günlerinin adamı “bakkal” zor durumda…
Kartta kredi, cepte para kalmayınca sığındığımız bakkal amcalarımız darda…
İnsafsız bir “kapitalist sistem”in karşısında dayanacak gücü kalmamış…
*
Sakın “sermaye düşmanı” olduğumu düşünmeyin…
Hak ve adaletin tecellisi için yazıyorum…
Devlet bu adaletsizliğe bir çare bulmalı, bu marketlerin icraatlarını denetleyecek bir sorumlu kurum olmalı…
Haftanın bir günü olsun kapatıp tatil yapın mübarek! Yok!
Üstelik aldıklarına da 2-3 ay sonrasına çek kesiyor… Tüketiciye ise tıkır tıkır peşin!
Aslında ticarî dünyamız, ekonomimiz tehdit altında…
Yıllar öncesinden hatırlarız yağ stoklayıp piyasayı yakıp kavurmayı, şeker ve tüpgaz bulamamayı…
Allah muhafaza yarın bir gün bunlar “tröst” olsalar, bazı malları satmasalar piyasa ne olur?
Düşünün bir kere…
*
Mesele bakkalın sınırlı sermaye ile sınırlı mal alabilmesinden kaynaklı…
Oysa marketlerin kapısına her gün tırlarla mal sevk ediliyor…
Nasıl rekabet edeceksiniz?
Devlet buna çözüm getirmeye mecbur…
Küçük esnafımızı desteklemek zorundayız…
Halka oynanan gramaj oyunlarıyla ucuz satışa bir çekidüzen ve reklamla “indirim” göz boyamalarına resmî bir sorumluluk getirmek gerekiyor…
Bu ülkede bu canavar gibi beslenmiş bir rakip ile hangi bakkal amca rekabet edebilir, hangi manav haftalık reklâm verebilir?
Hangisi kasalarca içecek, hangisi tonlarca et stoklayabilir?
Adamlar çiftlik kurdu, bağ bahçe kiralayıp domates, marul, elma, portakal, balık üretiyor, satışa sunuyor zincirlerinde…
Bakkal Hasan Emmi ne halt etsin? Ya Esnaf Kefalet’e mahkûm ya da bankaya…
*
“Rekabet” güzel şey elbet, piyasayı canlandırır, çeşitlendirir, fiyat dengesi sağlar…
Ama haksız rekabet adaletsizliktir, vahşi kapitalizme döner, kanınızı emer!
Esnafın desteklenmesi, piyasanın, marketlerin sorumluluk altına alınması lâzım…
Bakkal Hasan karşısındakine inat, şu pandemide eve nasıl servis yapsın?
Önüne gelen her şeyi satamamalı…
Fabrikayla anlaşıp “fason ürün” satamamalı…
Bu iş belediye başkanının anlayışına bırakılmamalı…
Bir “irade”, bu piyasayı kontrol etmeli, esnafla marketler zinciri arasında denge sağlamalı, üretimden satış zincirini denetlemeli…
“Büyük” olmak, “sermaye olmak” değildir…
İkisinin de hedef kitlesi “millet”tir, sömürülmesine izin verilemez…
Mesele Yahudi dükkânında asılı “Besmele” ile “Peşin satanla veresiye satanın fotoğrafı”ndan ibaret değildir…
Mesele “millî ekonomi”dir, “halk”tır…
TBMM’ye sunulan kanun teklifini yakından takip edeceğiz!
Yorum Yazın