İki duygu birlikte varoluyor: Yıkılan binaları görünce duyulan üzüntü ve "İyi ki orada değilim" şeklinde yaşanan gizli sevinç.
Hep de böyle olur.
Yirmi dört yıl önce de böyle olmuştu.
Bu sefer "yarım ceset" de gördük.
Sardıkları battaniye küçüktü, çünkü adamın yarısı "aşağıda" kalmıştı.
Nasıl bir şeye benzediğini anlamak için "Er Ryan" filminin ilk bölümüne bakacaksınız, Normandiya çıkarması görüntülerine...
Gerisi malum teranedir: Ölülere rahmet, kederli yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar.
Kurtarma çalışmaları birkaç gün daha sürecek, ölü ve yaralı sayısı artacaktır.
Sonra molozlar temizlenecek, sokakta kalanlara tesis yapılacaktır. Böylece yazı buluruz.
***
Bir deprem sonrası, Avrupa'dan gönderilen yardım peynirlerinin Nişantaşı'nda lüks şarküterilerde satıldığını gözlerimle görmüştüm.
Yirmi dört yıl önceki depremde de, cesetlerin parmaklarındaki yüzükleri çalanları gördük. Taa Karadeniz'den kalkıp Marmara'ya gelmişlerdi...
Şimdi de yağmalanan market!
Bunu Amerika'da zenciler yaparlardı, elektrik kesilince.
Hadi yiyeceği, suyu anladık diyelim, herif büyük ekran televizyonu sırtına vurmuş götürüyor!
Dilerim devrilir de altında kalır.
***
Yan yana üç koca bina, biri dümdüz olmuş, öteki ikisi sapasağlam ayakta.
Devlet yapıları da yerle bir...
Birkaç müteahhit tutuklanacak, birkaçı ceza görecektir.
Rüşvet alıp onay verenler daha da beter olsunlar.
Sonra onlar da unutulacaklardır.
Malum terane. Hep öyle olur.
Birkaç yıl geçer, gene başa dönülür:
Evladım, ben 2023 depreminde...
Biz 1939'u dinleyerek büyüdük.
1999'u da biz çocuklara anlattık.
2023 de şimdi yeni kuşakları bekliyor.
Yorum Yazın