Askerlikte mesafeler kat edilirken, bir düzen içinde askeri takımların, bölüklerin intikali sağlanır. Komutanın (lider) “uygun adım”, “serbest adım” komutları gibi emirlerle asker hareket ettirilir veya hareket halindeki askeri topluluk durdurulur. Durma komutu işlemin bittiğinin, hedefe ulaşıldığının bir ön işaretidir. Topluluklarda da aynı bilgisayar algoritması gibi start (başlar) ve stop (dur) işletimleri sağlanır. Başıboşluk bilgisayarı sonsuza, insan topluluklarını da anarşiye (kargaşaya) sürükler. Günlük hayatta bu yönteme genellikle ülkeyi yönetenler (sıklıkla) başvurur. İktidarlar başarısızlığı gizlemek için toplumları “ toplumların içinde bulunduğu çuvalı” sürekli sallamakla kendilerince uygun görülmeyen, istenmeyen hareketlerin önünü kesmiş olur.
16 milyon emeklinin standart insani ölçülerin daha altında bir düzeyde yaşama mahkum edilmesinin, yüksek enflasyon maharetiyle ülke açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşatılması itirazının istenmeyen bir çıkışa neden olmaması için farklı ve sürekli “sanal gündemler” üretmekte, toplumları istedikleri yöne kanalize edebilmektedirler. Biz insanlar bu halin ne anlama geldiğini bilmekte, hatta böyle köşe yazılarında bile neşretme becerisini gösterebildiğimiz halde sürekli onların (yönetenlerin) istemleri doğrultusunda hareket tarzımızı değiştirebilmekteyiz. Açlık söz konusu iken, iktidarın bu sorun konuşulmasın diye sürekli uydurma gündemleriyle toplumu meşgul etmesi gibi. “Teşbihte hata aranmaz” diyerek bizlerin bir çuval içinde olabileceğimizi kabul edip, düşünen ve düşündüğünü hayata geçirme becerisini kurallar çerçevesinde yapabilen varlıklar olarak “çuvalı neden delmediğimizin” sorgulamasını yapmak zorundayız. Toplumsal yaşam kuralları dinamikliği gerektirir. Demokrasi demek seçim sandığı demek değildir. Her an, iktidar yanlışlarına karşı hep birlikte aynı anda “kaşlarımızı çatabilme” becerisini gösterebilmeliyiz.
FARELER VE İNSANLAR
Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene bindi. Yanına, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu. Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etti ve yol boyunca çiftçi her çeyrek saatte bu çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyordu. Bu durum yolculuk boyunca devam etti. Mühendis, çiftçinin bu hareketini garipseyerek çuvalın hikayesini sordu:
Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum. Orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” dedi. Mühendis,“Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sordu: Çiftçi, “Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla aynı halde bırakırsam fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler. Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar. Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar” dedi. Mühendis, çiftçinin düşünce şekli ve (Fare Çuvalı Teorisi) karşısında şaşkınlığa uğradı ve Batı’nın ülkelerimize karşı uyguladığı siyasi tuzakları iyi anlayarak, ne zaman ülkemiz huzur ve istikrar hissetmeye başladığında, içerden ve dışarıdan çuvalı sallıyorlar ve fitneler başlatarak terör azıyor !.. Doğal olarak halklarımız içgüdülerini manipüle edenlerin ardına düşüyor ve herkes “çuvalı kemirip delme gerekliliğini unutuyor.
Biz insanlar aynı anda birden fazla işi yapabilme becerisine sahibiz. Fareler ise aynı anda bir işi yapmaya çalıştıkları için çuvalı kemirmeye zaman bulamayacak, o fırsat da çiftçi tarafından farelere tanınmayacaktır. Oysa bizler böyle değiliz. Her ne kadar toplum mühendisliği diye yutturulan bir safsata olsa da, insanoğlu haksızlığa boyun eğmeyen bir yapıya sahiptir. İbni Haldun der ki; “Yönetenlerin görevi insanların dünyevi işlerini yoluna koymaktır, uhrevi işlerini değil”.
Metin ÇINAR
Yorum Yazın