Aktörünü daha sonra açıklamak üzere, bazı tespitlerini alt alta sıralayalım. Ve ardından Türkiye'nin oluşturmaya çalıştığı eksen üzerinden kısa bir ufuk turu yapalım.
5 yıl önce stratejik özerklik bir kuruntuydu. Bugün herkes bunu konuşuyor.
Özerkliğimizi güçlendirmek için askeri, teknolojik, enerji ve finansal alanlarda uygulamaları hızlandırmamız gerekiyor.
Yeniden sanayileşme, iklim eylemi ve egemenlik arasında bir sinerji var.
Doların ülke dışı rolüne bağımlı kalmamalıyız.
Ülkeler işgal edilirken ve donmuş çatışmalar sürerken, Avrupa güvenlik mimarisi kurulamaz.
Avrupa için tuzak, küresel karışıklığa ve bizim olmayan krizlere yakalanmaktır.
Yapılacak en kötü şey, Amerika'nın hızına ve Çin'in aşırı tepkisine tabi olarak bu gerilimin parçası haline gelmektir.
Bir gün enerjiden, kendinizi nasıl savunacağınızdan, sosyal medyadan, yapay zekadan başka seçeneğiniz kalmadığında ve bu alanlarda altyapınız yok ise bir süreliğine tarihin dışında kalırsınız!
Mülâkatın sahibi, yakın zamanda Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Çin'e resmi ziyarette bulunan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron. Evet, kendisinin sorunlu fikirleri, Türkiye karşıtı politikaları biliniyor. Ama küresel sisteme güncel bakışı, AB'yi bağımsızlaştırma arayışı hiç de yabana atılır cinsten değil. Büyük Avrupa sistemi bile ABD'den özerk tercihler geliştirmeye, Avrupa güvenliğini teminat altına alacak alternatifler üretmeye çalışırken... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın dış politikadan para politikasına, savunma sanayisinden enerjiye kadar en geniş yelpazede Türkiye için "yerli ve milli", yani bağımsız kimlik oluşturma çabasının anlamı daha belirgin şekilde ortaya çıkıyor. Küresel nizamın büyük bir kırılma yaşadığı, ulusal güvenlik, gıda güvenliği, enerji güvenliği, siber güvenlik konularının vazgeçilmez öneminin anlaşıldığı bir dünyada, Türkiye'nin erkenden yol alması başlı başına değer taşıyor.
Ve çok yakında...
Erdoğan'ın, "Daha Adil Bir Dünya İçin" düsturu ile başlattığı "Dünya, 5'ten Büyüktür" hareketi, BM'de reform ihtiyacı ile birleşecek. Böylece "Türkiye Ekseni" tanımlamasında karşılık bulan global adalet arayışı ve hakça paylaşım mücadelesi bir "üçüncü kutbun" doğumuna vesile olacak.
***
O YARDIM HDP'DE KALMALI MI?
Hazine yardımı, demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez unsurları olan partilerin sürdürülebilirliği ve politik söylemlerindeki bağımsızlığı için oldukça mühim bir mekanizma! Üstelik bu yardımdan yararlanmanın koşulları da bir hayli esnetilmiş durumda.
Yakın zamanda işaret ettim, bir kez daha vurgulamak istiyorum. Her yıl 10 Ocak'ta siyasi partilerin hesaplarına Hazine yardımı yatırılıyor. Ancak seçim olan yılda, bu tutarın iki katı kadar daha ödenek tahsis ediliyor.
Malûm, HDP ile ilgili kapatma davası son aşamasına geldi. Anayasa Mahkemesi bir ara, HDP'nin Hazine yardımını bloke etti ise de sunulan delilleri tatmin edici bulmadığı gerekçesi ile tam da seçim kararının alındığı günlerde bu blokajı kaldırdı.
Sonradan, HDP seçime katılmama kararı aldı. Yani, kapatılma riskini gözeterek, Yeşil Sol Parti üzerinden yeniden konumlanma yoluna gitti.
İşte bu durumda... Seçime katılmayacak partiye hazine yardımı yapılması doğru mu? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı re'sen harekete geçemez mi? Hazine ve Maliye Bakanlığı, "Ben, yasadaki kriterlere bakarım" demekle yetinmeyip o yardımın peşine düşemez mi? En azından 360 milyon liranın nerede olduğunu, nerelere harcandığını tespit edemez mi?
Yorum Yazın