Hilmi Daşdemir

Hilmi Daşdemir

Mail: asdfghh@hotmail.com

Kürt siyasal hareketi ve geleceği

Türkiye'nin Nabzı Araştırmasındaki “Yeni bir partiye ihtiyaç var mı?” sorusuna HDP seçmeninin yüzde 30'u “Evet” cevabı veriyor. Bu da gösteriyor ki HDP tabanı bir arayış içerisine girmiş durumdadır. Bu arayışın yönü de muhtemelen yine Kürt kimliği üzerinden siyaset yapacak, mücadele edecek ama silahlı mücadeleyi savunmayan yapılar olacaktır.


Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sonrası oluşan tablo siyasal anlamda yeni bir dönem başlattı.Oluşan sistem aynı zamanda ittifakları da getirdi. AK Parti, MHP ve Büyük Birlik Partisi’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı ile CHP, İYİ Parti, SP’nin oluşturduğu dışarıdan da HDP’nin desteklediği Millet İttifakı. Bu ittifak 16 Nisan 2017 Halk Oylaması öncesi oluştuğu için benim ‘Hayır Bloku’ olarak tanımladığım blok.

Demokrasi havariliği

Türkiye’de Kürtlerin siyasallaşma sürecinin tarihi çok eski değildir. Ancak, yüz yıl önceye dayandırabiliriz. Yüz yıl önce Birinci Dünya Savaşı sonucu galip devletler Sykes-Picot anlaşması ile ülkeleri paylaşmışlardı. Osmanlı da yenilmiş kabul edilen ülkelerden olduğu için Mısır, Libya dâhil birçok toprağını kaybetmişti. Irak topraklarında da suni bir krallık kurarak Faysal Bin Hüseyin Haşimi 1. Faysal olarak kral ilan edildi. Sürekli demokrasi havariliği yapan Batı, kendi kontrollerinde bir krallığı, birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi, Irak için de uygun bulmuştu. Netice olarak kurguladıkları gibi gitmemeye başladı işler ve bu arada bazı aşiretler –ki böyle aşiretler hala var- Türkiye’ye bağlanmayı dile getirmeye başladılar. Bunun önüne geçilmeli idi. Nitekim Binbaşı Noel olarak bildiğimiz Edward William Charles İngiliz İstihbarat subayı görevlendirildi. Görevi, Türkiye’deki Kürtleri ayaklandırarak karışıklığa sebep olmaktı. Becerebilirlerse kendi kontrollerinde bir Kürt Devleti kurmayı da hedeflediler. Nitekim o dönemin ABD Başkanı Wilson’un hazırladığı ve Wilson Prensipleri olarak anılan maddelerin 12.’si “Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarının egemenliği sağlanacak fakat Türk olmayan milliyetlere muhtar gelişme imkânları verilecek.” diyerek bu duruma zemin de hazırlıyordu.

O dönem başarılı olamadılar. Dersim olayları, Şeyh Sait İsyanı bu çerçevede değerlendirilebilir.

Sonrasında Kürt Siyasal Hareketi açısından birçok gelişme oldu. Batı’nın desteklediği ASALA sonlandırıldıktan sonra yerine iki örgüt kuruldu. Birisi PKK diğeri ise FETÖ idi.

Şu an İmralı’da cezasını çekmekte olan PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan birçok Kürt aydın ve kanaat önderini öldürterek Kürtlerin tek temsilcisi konumuna geldi. Birçok terör eylemi gerçekleştirdiler. Kadın, çocuk ve bebeklerin de içlerinde olduğu birçok sivili katlettiler.

Sonrasında yasal siyasal uzantıları olan partiler kurdular. Bugün bu partilerin sıralamasını ve isimlerini, Kürt Hareketi içinde olan, yakinen takip edenler bile şaşırıyorlar. Sıralama şöyle; 1990’ların başında HEP, ardından DEP, HADEP, DEHAP, BDP ve HDP. ‘’Alfabenin birçok harfini kullandılar.’’ şeklinde eleştiri olsa da birkaç harfe ve PKK’nın söylemi dışında bir söylem üretememe alanına sıkışıp kaldılar.

2000 sonrası Erdoğan liderliğindeki AK Parti ‘çözüm süreci’ adıyla anılan süreci başlatsa da ben bu sürecin bir devlet projesi olduğunu düşünenlerdenim.

Silahı bırakmadılar

İyi niyetli olarak başlayan süreç maalesef özellikle uygulamanın başında uzun süre yer alan üstelik de bir sosyolog olan Beşir Atalay gibi isimlerin uygulamaları sebebiyle akamete uğradı. PKK ve HDP kendilerinden başka birilerinin masada olmasına izin vermediler. Silahları ortadan kaldırmadılar. Devlet ve hükümet tarafından işin başında olanlar da bu duruma maalesef seyirci kaldılar. Bu süreç ‘Kürt kimliği’ üzerinden kendisini tanımlamayan birçok Kürt vatandaşın da siyasallaşmasına sebep oldu.

Kobani olarak anılan Ayn El Arab bölgesine DEAŞ’ın saldırması ile terörize edilmiş olan bir taban oluştu. Bu oluşan ortamın azmettiricilerinden birisi de Selahattin Demirtaş idi. Kobani olayları Kürt vatandaşlarda ‘Kürt kimliği’ ile ilgili bir tehdit algısı oluşturmuştu. Nitekim HDP etrafında da o dönem bir kenetlenmeye sebep oldu. Bu durum aynı zamanda Kürt siyasal hareketini güçlendiren bir kırılmaya da sebep oldu.

Sonraki süreçte PKK’nın dağ kadrosundan gelen talimatlarla ‘Hendek Olayları’ başlatıldı. Bu olaylar bir sorgulamayı beraberinde getirdi. Sebebi de Kürt Halkına ölümü dayatması idi.

Yeni bir kırılma

Hendek olayları tekrar bir kırılmaya sebep oldu. Bu kırılma da tersine bir kırılma idi. Sonuç olarak, gelinen süreçte; özellikle doğu ve güneydoğuda yaşayan Kürtler HDP ve PKK ile aralarına mesafe koydular. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun etkin olarak PKK ile mücadeledeki başarısının da sonucunda PKK tehdidi ortadan kalktı ve HDP bir önceki seçime göre ciddi oranda oy kaybetti. Şırnak örneğine bakacak olursak, 2014 seçimlerinde HDP yüzde 59 ile belediye seçimini kazanmışken, 31 Mart 2019 seçimlerinde ancak yüzde 35 oy alabildi. Seçimi kazanan da AK Parti adayı oldu. Şırnak ki HDP’nin en güçlü olduğu illerden birisidir. Geçmişte devlet tarafından zulme uğradığını düşünen bir Kürt toplumu vardı. Sonraki süreçte Kürt toplumunun hakkını koruduğunu iddia eden PKK/KCK/HDP tarafından zulme maruz kaldıklarını net bir şekilde gördü Kürtler.

Son dönemde Eski Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’in: “Bugün itibarıyla HDP, kendi geleceği ve ülkenin geleceğini ittifak stratejilerine endekslenmiş görünmekle birlikte, hiçbir parti kendisiyle açık ittifak yapmayı göze alamamaktadır. HDP, çözüm sürecindeki genişlemeyi kalıcı sanmış ve kişisel başarı olarak yorumlamayı tercih etmiştir. Hem müdahaleden şikâyet edip hem Kandil ve İmralı için pozisyon belirlemeye kalkmak, kendi pozisyonunun gereğini yapamamakla ilgili bir handikaptır. Sadece son iki kongre süreci ve aday belirleme süreçlerine kimin, neden, hangi dayatmalarla müdahale ettiğine bakılırsa sorunun tam da benim ‘tersine Türkiyelileşme’ diye tarif ettiğim kişisel hesaplarla bir siyasi mücadeleyi kontrol altında tutma eğiliminden kaynaklandığı görülecektir.” diyerek eleştirdiği PKK ve HDP ilişkisini Eski HDP Milletvekili Altan Tan da : “Silahla demokrasi yan yana olmaz. HDP ya PKK’nın sürdürdüğü siyaseti sürdürecek ya da yeter diyecek. Bugün demokratik ülkelerde silahla, şiddetle, terörle varılacak bir yer yok.” diyerek eleştirmişti.

Yeni parti talebi

Eskiden Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde PKK’nın korkusundan kimse PKK ve HDP eleştirisi yapamazdı. Eleştiri yapanların çoğu da PKK tarafından infaz edilirlerdi. Yine Süleyman Soylu’nun oluşturduğu güvenli ortam ile Diyarbakır’da Analar evlatlarını PKK’nın elinden almak için HDP İl Binası önünde eylem yapıyorlar. Sonuç alarak evlatlarına kavuşan anaların sayısı hiç de azımsanacak gibi değil. Eskiden olsa kimse böyle bir eyleme cesaret edemezdi. PKK ve HDP toplumsal tabanını kaybediyor. Geçmişte kimlik sebebiyle HDP ile güçlü bağları olan Kürt toplumu ile HDP arasında artık güçlü bağlar yok.

Optimar Araştırma tarafından her ay yapılan Türkiye’nin Nabzı Araştırmasındaki “Yeni bir partiye ihtiyaç var mı?” sorusuna HDP seçmeninin yüzde 30’u “Evet” cevabı veriyor. Bu da gösteriyor ki HDP tabanı bir arayış içerisine girmiş durumdadır. Bu arayışın yönü de muhtemelen yine Kürt kimliği üzerinden siyaset yapacak, mücadele edecek ama silahlı mücadeleyi savunmayan yapılar olacaktır. HDP, bir taraftan homojen bir yapıya sahip gibi görünse de pek de öyle bir yapı içerisinde değildir. HDP, aslında bir koalisyon yapısı içerisindedir. İçlerinde Kürt siyasal hareketi içerisinden gelen isimler olduğu gibi sosyalist solun temsilcisi isimler de var.

Yabancı istihbarat örgütleri

Örgüt eskiden de yabancı istihbarat örgütlerinin kontrolünde idi. Son dönemde çok daha etkin bir şekilde bu kontrol devam ediyor. Türkiye’nin rahat bir şekilde geleceğe odaklanmasını engellemek isteyen uluslarası camia şu an aktif bir şekilde faaliyetlerine devam ediyor.

Her zaman söylüyor ve yazıyorum. Türkiye’nin ayağındaki iki pranga; iki terör örgütü, PKK ve FETÖ’dür. Bunlara işbirlikçileri küreselci mandacı zihniyeti, 5. kol faaliyeti sürdürenleri de ekleyebiliriz ya da aynı minval içre değerlendirebiliriz.

Eğer bu iki örgüt olmasaydı Türkiye muhtemelen şu an dünyadaki en etkin ülkeler arasında daha çok öne çıkardı. Tüm engellemelere rağmen çıkacak. Zaten bölgesinin en etkin gücü ve devletidir. Bakmayın siz Biden’dan medet umanlara, ne derlerse desinler onlar da Türkiye ile uzlaşmak zorundadır. Bir asrı aşkındır emperyalist işbirlikçileri ile durdurulmaya çalışılan Türk İslam dünyasının bayraktarlığını yine Türkler, Türkiye yapacaktır.

Düşüş yüzde 99

PKK terör örgütü bitmeye yüz tutmuştur, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun o destansı bütçe görüşmelerinde de söylediği gibi örgüte katılım 2014 yılında 5 bin 558 iken, bugün 52. Buradaki düşüş yüzde 99’dur. Yine henüz birkaç gün önceki konuşmasında “Tüm güvenlik başlıklarında saha sonuçlarımızı iyileştirdik, olumlu sonuçları trend haline getirdik. Belki de en önemlisi strateji üreterek, günlük değil stratejik adımlar atarak, somut hedefler belirleyerek ilerledik. Tarif etmeye çalıştığım güvenlik risklerine karşın Türkiye bugün terörle mücadelede tarihinde olmadığı kadar başarılıdır. Sadece yıllık katılımı bile 5 bin 558 rakamını görmüş olan PKK’nın bugün Türkiye’deki eleman mevcudu 320’nin altındadır.” Tüm bu veriler PKK terör örgütünün bitmeye yüz tuttuğunun göstergesidir.

Örgüt içerisinde İran’ın konrolünde olan Cemil Bayık, muhaberat elemanı Bahoz Erdal ve PKK’nın güya Kürt mücadelesini savunan Batılı emperyalistlere daha yakın Murat Karayılan. Hepsi başka bir telden çalıyor. ABD’nin oluştırmaya çalıştığı PYD devletçiği bir asır önce nasıl mümkün olmadıysa yine mümkün olmayacaktır. Yeter ki küresel sistemin taşeronu siyasal yapılara fırsat verilmesin. Yeter ki bilinçli olalım.

Muhtemelen önümüzdeki günlerde PKK’nın dağ kadroları tek ya da iki haneli rakamlara düşecek. PKK ve onun siyasal uzantısı HDP toplumsal tabanını kaybediyor. Ayhan Bilgen devşirilmiş ama içerden birisi olarak eleştiride bulunuyor. Altan Tan eski eleştirilerini tekrarlıyor. Diyarbakır Anaları sonuç alıyor, örgüte diz çöktürüyor. Bunlar hamaset değil. Bunlar gerçek.

Türk Devleti ve Türk Milleti nasıl ASALA’yı bitirdi ise şimdi yasal ve meşru mücadele ile PKK’yı bitiriyor.

Ancak, farkındalığımızın güçlü olması gereken alan Türkiye aleyhine FETÖ’nün ve PKK’nın oluşturmaya çalıştığı uluslararası alandaki dezenformasyonlardır. Maalesef artık hipergerçeklik ve post- truth çağındayız. Habercilik ve siyasette bu durum etkisini her geçen gün daha fazla hissettiriyor. Türk Milleti milli meselelerde birlikte hareket edebiliyor. Bunun önündeki engeli herkes biliyor. Zihinlerini kiraya vermiş siyasetçiler, nefret ve kin kusan söylemler var. Kimse iktidara her konuda destek vermek zorunda değil. Ancak Türkiye’nin çıkarları konusunda farklı bir pozisyon takınanlar ana problemdir. Başka ülkelerin taşeronu olanların ifşa edilerek Kürt meselesinde de diğer meselelerde de Türkiye ekseni üzerinden bakış sergileyecek siyasal hareketlere ihtiyaç var.

Mücadele zaman alacak

HDP tabanından da Türkiye ekseni merkezli bakış açısına sahip seçmenlerin hiç de azımsanamayacak boyutta olduğunu unutmamak gerek. Daha önce Optimar’ın “15 Temmuz’da meydanlara çıktınız mı?” sorusuna HDP tabanının yüzde 20’sinin çıktığını söylemesi gibi bir gerçeklik de var. HDP kapatılır, baraj düşer ise; PKK etkisi altında kurulacak partinin oy oranı yüzde 5 ila yüzde 7 arasında olacaktır. KDP’ye yakın partilerin potansiyeli ne olur onu da zaman gösterecek. Ama Kürt siyaseti açısından PKK ve KDP çizgisi tek seçenek de değildir. Başka hareketlere yakın duran Kürt seçmenler de var. Bekleyip göreceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılı olan 2023 yaklaşıyor. Umarım o döneme girerken Türkiye FETÖ ve PKK belasından -PYD de buna dâhildir ancak ABD desteği devam ettikçe biraz zaman alacaktır onlarla olan mücadele- yani ayağındaki prangalardan kurtulacak.

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış,

Ebed bizimdir

Necip Fazıl Kısakürek

 

hilmi@optimar.com.tr

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar