Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

Mail: jdgklgkd@homail.com

‘Kovid, bildiğimiz gribe döndü’ demek üzereyiz...

Dr. Erdoğan Karatay'dan fevkalade olumlu bir haber geldi. Kovid 19 başladığından bu yana, haftanın yedi günü, 24 saat Kovid hastaları ile uğraşan Frankfurtlu doktorumuz, başından beri bu köşede olanları ve olacakları söyledi. "Olacak" dediklerinin hepsi gerçekleşti. Durmadan mutasyona uğrayan Kovid-19 virüsünün son hali Omicron..
Doktor, yolladığı maille, baştan beri durumu özetlerken, Omicron ile "Virüs normal grip aşamasına gelmek üzere" müjdesini de verdi.
İşte size, hafta sonunuzu, felaket tellallarının boğucu havasından kurtaracak bir "Kovid Uzmanı Doktor" yazısı.

***

Şubat ortasındaki son yazımda şöyle demiştim:
"Omicron varyantı, insanlık için büyük şans. Pandeminin bitmesine büyük katkısı olacak. Kovid, grip gibi endemik olacak, yani belli mevsimlerde, belli bölgelerde görülecek." Bakınız, geçenlerde Omicron'un bir alt varyantına rastlandı, yani yeni bir mutasyon. Omicron'a çok benziyor, daha hızlı bulaşıyor, ama hastalık daha hafif geçiriliyor. Şimdilik çok çok az görüldü. Zaten Omicron son olacak asla demedik, bundan sonra da varyantlar elbet olacak. İki yıldır yazdığım gibi:
"Virüsler asla ölmek istemez, yaşamak ister, yaşamak için mutlaka bir konağa ihtiyaç duyar, Kovid-19'da konak insandır. İnsan ölürse virüs de ölür. Bu Kovid-19 da diğer virüsler gibi, konağını öldürmeyip onunla yaşamayı öğrenecek, mutasyonlara uğrayacak!"
Yine Nisan 2020'de bu köşede şöyle yazdım:
"Peki yazdan sonra ne olacak? Asıl püf nokta bu! Virüslü insan sayısı yine artacak, ancak asla şimdiki gibi bir ölü sayısı görülmeyecek!"

***

Şu an itibarıyla yaşadığım Almanya'da her gün pozitif vaka sayısı rekor kırıyor, en son 350 bin kişiye yaklaştı. Baskın görülen varyant, yukarda bahsettiğim Omicron'un alt varyantı.
Ağır hastalık ve kayıp sayıları, hatta yoğun bakıma alınan hasta sayılarını göz önüne aldığımızda, daha önceki varyantlarla kıyaslanamaz bile. Örneğin, bir sürü cana mal olan Delta ile.
Omicron sayesinde, milyonlarca insan daha Kovid'le tanıştı. Yani artık sürü bağışıklığına doğru gidiyor dünya. Aşılama da başlangıçtaki hızda olmasa da devam ediyor.
Ben yine de şunu tekrar vurgulamak istiyorum..
"Hastalığı geçirmektense aşı olmak kesinlikle daha doğru, üstelik Kovid geçirmek bir aşı olmuş gibi kabul edilirken."
Neden mi?
Bir kere, sadece Kovid değil, birçok enfeksiyon hastalığı, savunma sistemimizi harekete geçirirken ona zarar da veriyor. Şaşırdınız değil mi?
Belki şimdiye kadar tam tersini duymuştunuz. Bir hastalık etkeniyle vücut karşılaştığında, elbette savunma sistemi ona reaksiyon gösteriyor, onu yok etmeye çalışıyor, ayrıca bu etkene, örneğin Kovid'de olduğu gibi virüse karşı bağışıklık hafızası geliştirerek bir dahaki karşılaşmada onu hemen yok ediyor. Ancak virüs, savunma sistemimizi sabote edip onu bozmaya çalışıyor.
Kovid geçiren bir hastada, belli bir süreliğine bağışıklık sisteminde bazı değişiklikler oluyor ve bu durum diğer hastalıklara karşı olan savunmayı negatif etkiliyor.
Bu durum aşı olan kişilerde söz konusu olmuyor; çünkü kişi hiçbir zaman virüsün tamamıyla karşılaşmıyor ya da klasik aşılarda olduğu gibi, hastalık yapma yeteneği elinden alınmış virüslerle karşılaşıyor.
Ayrıca hastalığı hafif geçirmenin garantisi yok biliyorsunuz, hatta ölümcül bile olabiliyor. Almanya'da geçenlerde bir araştırma açıklandı. Kovid'den vefat etmiş yaklaşık bin kadar insanın otopsi sonuçlarını içeriyordu bu araştırma.
Sonuçlar, aşı karşıtları ya da Kovid'e inanmayanların bir iddiasını daha çürüttü.
Ne diyorlardı bu kişiler..
"Kovid yok, bu insanlar başka sebepten ölüyor, Kovid bahane."
Otopsi yapılan kişilerin yüzde 90'a yakın kısmında ölüm nedeninin Kovid olduğu kesinleşti, kalan yüzde 10'da ise Kovid, ölümcül bir hastalığa eşlik etmiş ve onu ağırlaştırmıştı.
Kovid, çoğunlukla solunum yetmezliği yaparak ölüme neden olurken, diğer durumlarda çoklu organ yetmezliği ve akciğerde meydana gelen ek bakteriyel enfeksiyonlar hastaların kaybına yol açmıştı.

***

Aşı olmak için daha bir sürü neden sayabilirim.
Şimdi, üstelik kısa süre önce Kovid'e karşı klasik bir aşı da piyasaya sürülmüşken. Artık aşı karşıtlarının mRNA teknolojisini kötülemek için uydurdukları gerçek olmayan şeyler de ellerinden alınmış oldu.
Ayrıca yine son zamanlarda açıklanan bir araştırmaya göre, iki aşısı yapılmış 12-18 yaş arasındaki çocuklarda Kovid'e yakalanıp yoğun bakıma alınma veya hayati tehlike atlatma durumunun çok etkili olarak engellendiği ortaya çıktı.
Ama aşı olan insanlar da ölüyor?
Evet, doğru. Her insanın vücudu farklıdır, aynı ilaca, aynı aşıya, aynı mikroba karşı her birey farklı reaksiyon gösterebilir. Ancak bakın yine Amerika'da yapılan bir araştırmanın açıklanan sonucuna göre, iki doz Kovid aşısı olmuş yaklaşık 1 milyon 300 bin kişiden 2 bin 246'sı Kovid'e yakalandı. Sadece 189 kişi enfeksiyonu ağır geçirirken, 36 kişi ise hayatını kaybetti. Kaybedilen bu 36 kişide en az bir ağır hastalık mevcuttu.
Bütün bu bilimsel araştırmalar gösteriyor ki, Kovid aşıları milyonlarca insanın hayatını kurtardı.
(Hıncal'ın notu.. Benim doktorum çok saf.. Herkesi kendi gibi sanıyor. Bu aşıya ve alınan önlemlere direnen ve o yalan dolan lafları edenler, bu anketlerin de düzmece olduğunu yayacaklar. Kovid'in kendisi dümenken, onunla ilgili anketler gerçek olur mu hiç?. Boşver doktor. Bunlar aşısız, önlemsiz, kendi devletlerine kafa tutarken, biz tüm önlemlere uyan uygar vatandaş çoğunluğu sayesinde hayatta kaldılar. Palavraları, felaket tellallıkları onlara kalsın. Bugün hayatta olmalarında payım olduğunu ben biliyorum ya..)

***

Artık pandemide sona doğru geliyoruz. Elbette Kovid-19 hayatımızdan çıkmayacak, ancak pandemi özelliğini kaybedip endemik olacak, yani grip gibi mevsimsel bir hastalık olacak. Elbette başka varyantlar da olacak; çünkü virüs sürekli mutasyona uğruyor ve bu, virüslerin doğasında var.
Ancak ben artık ölümcül bir varyant beklemiyorum.
Bütün ülkelerde alınan sıkı önlemler bir süre önce gevşetilmeye başlandı, Türkiye'de olduğu gibi.
Hatta bazı ülkeler Kovid önlemlerinin tamamını kaldırdılar. Ben bunu yanlış bulmuyorum, zira Omicron sayesinde (Omicron akciğerde hasar yapmıyor, sadece üst solunum yollarını tutuyor) "sürü bağışıklığı"na doğru gidiyoruz.
Nisan ayının ortasından itibaren günlük bulaş sayıları da sürekli azalacak diye düşünüyorum.
Yine tahminim güzel bir yaz geçireceğimiz yönünde.
Sonbahardan itibaren, normal gripte olduğu gibi vaka sayıları artacak olsa da artık şimdiki sayılara ulaşmayacaktır. Ve tabii, yakalananı en fazla grip kadar rahatsız ederek..
Maske ve mesafe kuralları bir süre sonra tamamen ortadan kalkabilir, ancak siz siz olun temizlik kuralından vazgeçmeyin!
Bir yazının daha sonuna geldik..
Sağlıklı kalın, mutlu kalın..

***

BİR BULUNMAZ SERGİ Kİ... KOŞUN, KOŞUN!..

Daily Sabah'a bin teşekkür.. Orda okumasam haberim bile olmayacaktı.. Öyle bir sergi açılmış ki, bu adamların eserlerini çıplak gözle görmek için, kamyon yükü ile para harcamam, Avrupa ve Amerika'yı dolaşmam gerekti hatta.. Oysa burnumun dibinde, Küçükçekmece'de asılı duruyormuş, dünyaca ünlü ressamların eserleri..
Dali'den Giacometti'ye..
Goya'dan Duchamp'a..
Duchamp.. Hani o 1917'de evinden söküp getirdiği pisuvarı "Çeşme" adıyla çok önemli bir sergiye "Heykel" diye koyunca, kıyametlerin kopmasına sebep olmuş olmasına da, "Dadaizm" denen sanat akımını da başlatmış..
Ya bizim dünya ünlüleri..
Kimler yo ki..
Bedri Rahmi'den Avni Arbaş'a..
Tuzla'da Serpil'in komşusuydu, zamanında Fransa sahillerinde Picasso ile komşuluk yapan Avni Ağabey.. Bir hafta sonu geç vakit gelmiştim Tuzla'ya.. Serpil kulüpteymiş. Gittim. Avni Ağabey'le oturuyorlar. Ama mutfak kapanmış. Serpil, "Evde yiyecek bir şey yok" dedi. Gecenin 12'si.. Aç kaldık iyi mi?.
Avni Ağabey, "Gel ben sana bir omlet yaparım" dedi..
Avni Arbaş'ın kendi eliyle yaptığı omleti yemiş adamım ben.. Ona göre davranın bana diye yazdım bunları..
Omlet harikaydı.. Ama o muhteşem adamla, 2 saat baş başa sohbet daha da harikaydı. Güney sahillerine, Provence nasıl gittiğini, orada Picasso ile nasıl ev aradıklarını, bulana kadar Picasso'nun onu nasıl evinde misafir ettiğini anlattı, Avni Ağabey.. Öyle dev sanatçıydı. Bizde onu, "Zerrin Arbaş'ın babası, Derya Arbaş'ın dedesi" diye tanırlar.. Bizde magazin sayfası boldur, ama kültür-sanat sayfası yoktur çünkü..
Bütün yaz Tuzla'da kalan Derya olsaydı, o sahilde paparazziden geçilmezdi. Avni Arbaş da kim ola ki?.
Devrim Erbil'den, ben, TRT'de ilk yayıncılar arasındayken kameraman, sonra büyük ressam Yalçın Gökçebağ'a..
Gürbüz Doğan Ekşioğlu Hoca'dan Balkan Naci İslimyeli'ye..
Daha kimler kimler..
Eğer resme merakınız varsa, koşun gidin mutlak.. Çünkü 20 Nisan'da kapanıyor.. Bugün Nisan 2.. 18 gün var.
Bu müthiş sergiyi derleyen Küçükçekmece Belediyesi'ne, başta Başkan Kemal Çebi'ye bin teşekkür, ama uzatma zor.. Çünkü bu sergideki bütün eserler, kendileri de sanatçı, hepsi sanatçı bizim koleksiyonerlerden toplanmış.. 20'ye yakın önemli isim, her biri servet resimlerinden ayrılmayı kabul etmişler.. Şimdi uzatma izni verirler mi?.
Siz siz olun, koşun.. Koşun..
Köşemde sergiden bazı ünlülerin eserlerini ve bu ünlüler hakkında başka ünlülerin neler dediklerini (Onlar da duvarlara asılmış) seçtim..
Sanat dışında iki şey vardı sergide..
Birisi, Necip Fazıl Kısakürek'in kendi el yazısı ile Namık Kemal'i anlattığı satırlar..
İkincisi.. Bursa'da ipekçilik başlayınca, çevre çiftçilerine ipekböceği yetiştirme konusunda bilgiler vermek üzere çıkarılan periyodik kitapçıkların kapakları.. Neden sergide?.
Bu kapakları Nâzım Hikmet tasarlamış da ondan..
Hadi şimdi gitmeyin isterseniz!.



"Namık Kemal'e şair, vatanperver, inkılapçı ve saire taraflarından ayrı ayrı bakmak o ruhu zaafa uğratmak olur. Namık Kemal, içinde bu unsurların da bulunduğu öyle bir ruhun terkibidir ki bayatlamak, pörsümek, çirkinleşmek onun için değil, daima genç, daima şef, daima sürükleyici kalmak onun içindir.
Necip Fazıl" (Necip Fazıl Kısakürek'in Namık Kemal için kaleme aldığı yazı.. El yazısı ve imzası ile.. O da sergide)



Kapak tasarımlarını Nâzım Hikmet'in yaptığı "İpekböcekçiliği" periyodik kitapçıklardan bazıları da sergide.. Hapishanede para kazanmak için her işi yapan Nâzım'ın Lüks Hayat Opereti'nin ünlü şarkısını yazdığını bilirdim ama, şairlik dışında ressamlığının da olduğunu bilmezdim. Bu sergide öğrendim.. Bandırma'daki ilkokul çağımda yazları, Manyas'taki Çavuşköy'ümüze giderdik.. Babamın genç yaşta ölen babası da, Bursa'da başlayan ipek sanayisi için ipekböcekçiliğine başlamış, ipekböceği dut yaprağı ile beslenir ya, bir dutluk ve yanında kozahane kurmuştu. Ağbimle orda çok oynardık. Evdeki kitaplıkta, bu kitapçıklardan da birkaç tane vardı. Köyde boş vakit bol. Doldurmak mesele.. Ne bulsam okurdum. Bunları da okuduğumu hatırlıyorum. Kim bilir ne olmuşlardır?.




Duchamp'ın bu eseri, Devabil Kara Koleksiyonu'ndan..




Salvador Dali'nin Don Kişot serisinden bu eseri Doğan Paksoy Koleksiyonu'ndan..




Goya'nın "Madrid'deki Juanito Apinani'nin Hafifliği ve Cesurluğu" adlı eseri, Süleyman Saim Tekcan Koleksiyonu'ndan..

***

TEBESSÜM

- Bir ampulü değiştirmek için kaç Salvador Dali lazımdır?.
- Üç.. Biri ampulü değiştirir. İkincisi zürafayı boyar. Üçüncüsü evdeki saatlerden ekmek kızartma makinesine bütün aletleri banyo küvetine doldurur.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar