Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük doğal afetini yaşıyoruz. Dünyada bile "Son yüzyılın en büyük depremi olabilir" diyen uluslararası uzmanlar var. Bir değil iki deprem. Bu açıdan da tarihte bir ilk olduğu söyleniyor. Okyanusun derinlerinde değil hemen şehirlerin dibinde. Yedi kilometre altında.
Yine uzman görüşlerine bakarak söylüyorum; Türkiye üç metre kadar kaymış. Yaklaşık 400 kilometrelik uzunlukta faylar kırılmış. Toroslar'dan Amanoslar'a kadar dağlar yerinden oynamış. Karşılaştırmalarda gördüm. Deprem Almanya büyüklüğünde bir coğrafyamızı yıkmış. On şehir, onlarca ilçe, yüzlerce köy, toplamda 13 milyon insan etkilenmiş. Korkunç. Gerçekten başka bir kelimeyle tarif etmek zor. Korkunç bir afet.
Kaybettiğimiz canların sayısı ben bu yazıyı yazarken 8 bin 574 idi. 49 bin 133 de yaralımız vardı. Uluslararası tahminlere bakılırsa ölü sayısının 11 bin civarında olmasından korkuyoruz. Binlerce insan göçük altından çıkarılıyor.
Yine son rakamlara göre 96 bin 770 personel ile 5 bin 434 araç ve iş makinesi görev yapıyor. Yabancı ülkelerden 5 bin 309 arama kurtarma personeli gelmiş. Harıl harıl kurtarma faaliyetleri yürütülüyor. Bir yandan göçük altındakilere ulaşmaya, bir yandan da zorlu kış şartlarında evine giremeyen milyonlarca insanın barınma ve gıda ihtiyaçlarını karşılamaya çalışılıyoruz.
Deprem karayollarını, havayollarını vurmuş. Yetmemiş demirden yapılmış tren raylarını bile beş metre kadar büküp atmış. Binlerce TIR yollarda. Gemiler İskenderun Limanı'na mekik dokuyor. Helikopter ve uçaklarla hava köprüsü kurulmuş. Görevli veya gönüllü madenciler, doktorlar, askerler, vinç operatörleri, dağcılar ve daha niceleri yardıma koşuyor. En azından bir can daha kurtarmak için. Acı bir gerçeği not etmek lazım. Bu çapta bir afette her bireye yetişmek kolay değil. Hatta maalesef imkânsız. Üç gündür en büyük sıkıntı da zaten bu. Yetişme sıkıntısı. Tüm şartlar zorlanıyor. Tek bir can için bile son ana kadar çabalamak gerek.
Düşünsenize; zavallı bir çocuk karanlıkta, daracık bir üçgenin içinde, tozun toprağın arasında, dondurucu soğuğun altında, saatlerce, günlerce umutla bekliyor. Sizin, benim aklımıza getirmekten korktuğumuz bir halde daracık ve buz gibi bir yerde. Belki ayağı sıkıştı. Belki kolu. Belki de yaralı. Susuz ve aç. Akıl alacak gibi değil. Şu satırları okumaktan rahatsız olduğunuzu biliyorum. Ben de yazarken acı çektim. Ama olan bu. Maalesef bu.
Onlara umut olan arama kurtarma çalışanlarından Allah bin kere razı olsun. Göçükten çıkan ve kurtarıcılarına pırıl pırıl gözlerle bakan o çocukları gördükçe hem içimiz yanıyor hem de bir can daha kurtulur mu acaba diye ümitlenmeden edemiyoruz.
Her şey bununla ilgili. O nedenle lütfen bu göçüklerin üzerinde tepinmeyelim. Üzüntüden de olsa, öfkeden de olsa, çaresizlikten de olsa, huysuzluktan da olsa ne olur tepinmeyelim. Allah'a dua edelim. Çalışanlara destek olalım. Erdemli davranış bunu gerektirir.
Yorum Yazın