Ortaokulda tarih ve coğrafya derslerimizde kalıplaşmış bir cümleydi deyim yerindeyse, "Türkiye'nin coğrafi ve jeopolitik önemi" cümlesi. Gerçekten de dünyadaki çatışmaların yüzde 60'ından fazlasının bu bölgede yaşandığı gerçeğini hatırlarsak, bu cümlenin de hiç abartı olmadığını bir kez daha anlamış oluruz. Çok zor bir coğrafyada yaşıyoruz ve etrafımız adeta ateş çemberi. Türkiye'nin üyesi ve ortağı olduğu askeri ve diplomatik bütün uluslararası kuruluşlardaki yeri ve önemi, işte tam da bu coğrafi öneminden kaynaklanmaktadır. Özellikle son 10 yıldır bölgedeki hareketliliği ve yaşananları (ülkelerdeki iç savaşlar, darbeler, darbe girişimleri, savaşlar, işgaller ve son olarak Rusya-Ukrayna savaşı) düşündüğümüzde Türkiye'nin bölgesel ve küresel alanda gitgide büyüyen ağırlığını görmezden gelmek mümkün değil. Bölgede yaşananlara kayıtsız kalamayan ve kendi sınırlarının güvenliği adına sınır ötesi operasyonlar dahil her tür proaktif güç kullanımına girişen Türkiye, doğal olarak başka ülkelerin tepkisini de çekti. Ancak, devlet olarak haklılığımızı ve gerekçelerimizi her platformda anlatmaktan geri adım atmıyoruz.
Başka ülkelerin politikacıları neyse de bizdeki muhalefet partilerinin Türkiye'nin milli çıkarlarını önceleyen politikalarına karşı çıkmasını anlamak mümkün değil. Başta CHP olmak üzere Millet İttifakı ortaklarının, Türkiye'nin İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile son dönemde yürüttüğü normalleşme ilişkilerini eleştirmedeki amaçlarını ve bu eleştirileri neye dayandırdıklarını anlayan var mı? Hem Türkiye'yi bölgesinde yalnızlaştırmakla itham ediyorlar hem de ilişkilerde karşılıklı normalleşme adımları atıldığında "itibar" hatırlatmasıyla eleştiriyorlar.
İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine "PKK ve FETÖ dahil, terör örgütlerine destek verdikleri" gerekçesiyle karşı çıkan Türk devletini bile eleştirmekten geri durmayan muhalefet partilerine Finlandiya Başbakanı bile hak vermiyor! Öyle ki; Finlandiya Başbakanı Sanna Marin, Türkiye'nin Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya girişi konusundaki endişelerini ciddiye aldıklarını ve ortaya çıkan çelişkileri çözmek için diyaloğa hazır olduklarını belirtti. Türkiye'nin dış politikadaki çizgisi ve ortaya koyduğu denklem çok açık; "Sınırlarımızın ve milletin güvenliği esastır. Bunun için sınırlarımızın içi ya da dışında her yaptığımız, meşru müdafaa ve savunmadan başka bir şey değildir. Ulusal ve uluslararası hukuka göre yüzde yüz bizim hakkımızdır. Müttefik olmak isteyen ülkeler, Türkiye'yi düşman olarak görecek politika güdemez, adım atamaz."
İDAM GERİ GELSİN...
Marmaris'te yaşanan yangın yine canımızı, canlarımızı yaktı. Sadece ağaçlar, bereketli topraklar değil, hayvanlarımız da yitip gitti. Bölgede incelemede bulunan Başkan Erdoğan'ın "Cezalar caydırıcı olmalı, gerekirse idam olmalı" sözüne katılmayan var mı? Suça verilecek cezadan daha önemlisi, suçun oluşumuna engel olacak caydırıcı düzenleme ve cezalar getirilmesidir. Bir ekleme daha yapıyorum; çocuklar, yaşlılar, kadınlar başta olmak üzere tüm canlılara işkence, tecavüz, eziyet ve cinayet suçu işleyenlere de idam gelsin istiyorum. Peki ya siz?
Yorum Yazın