Avrupa Komisyonu Başkanı'na sorarsanız mümkün değilmiş. Avrupa Birliği hiçbir zaman kabul etmeyecekmiş.
Bilmediğimiz bir destek değil.
Zaten AB bu konuda tarafsız bir arabulucu olma rolünü 2006 yılında kaybetmişti. Güney Kıbrıs'ı tüm Avrupa müktesebatına aykırı olarak üyeliğe kabul ettiklerinde AB bu işin bir tarafı haline geldi.
İşin bu kısmını zaten hep konuşuyoruz. AB'nin haksız bir karar aldığını ve Kopenhag kriterlerini çiğnediğini söylüyoruz. Fakat aslında bundan da ötesi var. AB 2006'da Kıbrıs'ın bir kısmını işgal etti.
Türkiye sadece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin garantörü değil, tüm Kıbrıs adasının garantörüdür. Ve AB'nin Türkiye'den izinsiz Güney Kesimi'ni üyeliğe kabul etmesi her şeyden önce bu garantörlük anlaşmasına da aykırı. Ayrıca bu tavır demokrasi ve hukuk kurallarıyla da bağdaşmaz. AB adadaki Türklerin rızasına da başvurmadı Güney Kesimi'ni üyeliğe kabul ederken.
Eğer Kıbrıs'ı bir bütün olarak kabul ediyorsa, Türklerin de demokratik rızasını alması gerekirdi. Yok eğer bir bütün olarak görmüyorsa o zaman iki devletli bir çözüme itirazı da mantıksız hale gelir.
Bence artık çıtayı bu noktaya kadar çıkarmanın vakti geldi. AB yayılmacı bir zihniyetle garantörlerin ve adada yaşayan insanların görüşlerine bakmadan Güney Kıbrıs'ı işgal etmiştir. Ve derhal geri çekilmelidir. Söylediğim şey bir fanteziden ibaret değil. Tartışmayı bu düzlemden başlatırsınız daha alt seviyelere doğru çekebilirsiniz. Ama öncelikle Avrupa'nın her haltı kendine hak görmesinin önüne geçersiniz. AB'nin işgalciliğini vurgulamakla kalmazsınız, onları bir seçim yapmaya da zorlamış olursunuz. Eğer tek devlet mantığına sahiplerse o zaman işgalcidirler ve Güney Kıbrıs'tan çıkmaları gerekir. Eğer adadaki Türkleri yok sayıyorlarsa o zaman da iki devletli çözüme dair fikir beyan etme hakları dahi yoktur.
Bal gibi mümkündür
Tabii bu işin diplomatik müzakere kısmı. Kıbrıs konusu hiçbir zaman bu tür ayak oyunları üzerinden çözülmeyecek. Fakat Türkiye'nin bu müzakerelerde elini üstten oynamasının zamanı çoktan geldi. Aynı zamanda orta veya uzun vade için iki devletli bir çözümün materyal altyapısını da inşa edebilir. Çünkü iki devletli çözüm bal gibi mümkündür.
Sadece bir hayalden bahsetmiyorum. Türkiye'nin 70 yıllık direnişine ve uluslararası düzende son zamanlarda yaşanan gelişmelere bakacak olursanız bunun için fırsat pencerelerinin açılabileceğini görürsünüz. Uluslararası sistemde sınır değişimlerinin İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana bir tabu olarak görüldüğü doğru. Aslında doğruydu. Fakat Rusya'nın Kırım'a yaptığı müdahaleyle bu tabunun kolayca yıkılabileceğini de görüldü. Son yetmiş yıldır bu tabuyu devam ettiren şey Amerikan merkezli liberal uluslararası düzendi. Şimdi bu düzen ciddi krizlere girmişken tarihin yeniden doğduğuna şahitlik edebiliriz.
Durağan bir tarih okumasıyla son yetmiş yıllık düzeni esas olarak alıyor olabilirsiniz fakat uluslararası ilişkiler açısından son yetmiş yıl bir parantezden ibarettir. Bu nedenle zihni açık tutmak ve başta iki devletli çözüm gibi alternatiflerin mümkün olabileceğine dair hesap ve yatırımlar yapmakta fayda var.
Yorum Yazın