Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Mail: shjbjdsk@hotmail.com

Kendimize dikkat edelim!

Dostlar, arkadaşlar, bacılar, kardeşler, bu havalar nasıl havalar?

Yoksa havalar, olağan havalar da benim mi havam bozuldu?

Bir anda nefes alınamayacak derecede bunaltıcı sıcak, bir anda titretecek derecede gece soğuğu...!

Bir bakıyorsunuz, yakıcı sıcak (bunaltıcı sıcak ile yakıcı sıcak farklıdır), kavruluverirsin mazallah!

Sanki baharın başındayız da karlar erimiş, yağmur, kar, sel mevsimiymiş gibi, kendinizi sel sularında bile bulabilirsiniz, Allah muhafaza!

Tam şu anda duyuyorum ki, Bozkurt'u sel almış!

Hiç kimse kusura bakmasın, yerel yöneticilere de kimseler çatmasın, bu selin önünde duracak babayiğit yapı da babayiğit delikanlı da bulmak zor!

Ha diyeceksiniz ki, 1000 yıl önceki köprüler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, hastaneler (Dünyanın ilk tıp Fakültesi olan Kayseri Gevher Nesibe Sultan Tıp Fakültesi 1210-1214 dahil) nasıl ayakta duruyor?

O zamanlarda, böyle bir sel oldu mu bilmem, lakin o zamanlar başka zamanlarmış.

Dile kolay, kim bilir kaç Haçlı Seferini durdurdu, o zamanın delikanlıları!

O delikanlıların yapıları da öyle oluyormuş demek ki...

Neyse o bahse girmeyeyim, o bahis de delikanlıca olmalı.

Yani, tarih diyorum!

Hamd olsun, delikanlı bir ecdada sahibiz!

Omurgasız olanı da yok muydu?

Olmaz olur mu, elbette vardı!

Lakin, kimseler kusura bakmasın, omurgalı omurgasız hepsi benim dedemdi ve ben dedelerime laf söyletmem arkadaş!

Herkes anlamaz bu ölçüyü, benim kültürüm, ayıpları örtmekte gece gibi ol, diyor!

Hani, zamanenin, her sözü O'na atfederek değerli kılmaya çalıştığı Hz. Pir'in, yedi öğüdünü okuyun.

Yani, Mevlana Celaleddini Rumi'nin yedi öğüdünü okuyun, sakın diğer Mevlana'larla karıştırmayın!

Sakın, lüks otellerde turistlere seyir olsun diye dönen Mevlana'larla karıştırmayın!

Peygamberim Hazreti Muhammed (sav), "Ölülerinizi hayırla yad ediniz" demişse, benim için ötesi yoktur!

Konu döndü dolaştı, nereye geldi, oysa ben havalardan bahsediyordum.

İzmir'e gittim, İzmir'in havası hava değil, tuhaf bir bunaltıcı sıcak, nem had safhada...

Ege çok ısındı, hararet çok yüksek!

İstanbul'a geldim kavurucu sıcak, hani şu kurutan cinsten!

Tekirdağ'a vardım bir sis bir duman, ince ince yağmur, şu bizim Ordu'da, "Çakal Çisesi" denilen türden...

Şu çakaldan da (!) hiç mi hiç hoşlanmam!

"Eeee, Ankara'da havalar nasıl" derseniz, valla yakın zaman da "Engürü" ye gitmedim derim, Evliya Çelebi' ce...

Valla, haberlerin yalancısıyım, "Ankara'da sel felaketine can verdik"!

Dedim ya, havalar mı başka yoksa ben mi başkayım, bilmiyorum.

Ama, ister yakıcı ister bunaltıcı olsun sıcağı fena sıcak; soğuğu da dondurucu soğuk!

Belli ki, benim havam da bozuk galiba, karmakarışık bir yazı oldu.

Hakikat olan şu ki, bu havalara dikkat etmek lazım!

Ne gocukları ne de tişörtleri kaldırmamak lazım, tişörtle çıkarken gocuğu da almak, olmadı en azından şemsiyesiz çıkmamak lazım.

Bir de ne yüksekte yürümeli ne de sokağın ortasında...

Maazallah, her an kendinizi sel sularının önünde bulabilirsiniz!

Kendimize dikkat edelim!

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar