Ahir ömrümüzde, bir Dünya Kupası'nın daha sonuna geldik. Dünya Kupası finalleri arasında tüm otoritelerin hem fikir olduğu bir konu da bu finalin, tüm zamanların en iyi finali olduğu yönünde. Güzel bir final maçı bekliyorduk, lakin böylesine görsel bir show olacağını eminim kimse beklemiyordu. Aslında maç 70. dakikaya kadar Arjantin ve takımın şefi Messi lehine öylesine rahat geçiyordu. Futbolun yine neden milyarlarca insanı televizyon başına kilitlediğini, adrenalinin doruk noktalarını nasıl yaşattığını görmüş olduk. 70. dakikadan itibaren öyle olmayacak işler oldu ki, Fransa da maça ortak oldu ve işte o saatten sonra yüz yılda olacak bir final maçına şahit olduk. Ve bu maçın aslında tüm insanlık için önemli olan bir diğer noktası da Lionel Messi'nin kariyerinde tek eksik kupa olan Dünya Kupası'nı kazanmasıydı. İnsanlık tarihinin en büyük futbolcusu olarak yıllar önce gösterilen, ama bu yıllarda her kupayı kazanmasına rağmen, Milli forma altında Dünya kupasını kazanamamasıydı. Messi gibi bir futbolcunun bir milli maçta ıslıklanması ve takımda olup olmaması tartışılır hale gelmişti. Futbol ile alakalı bir konuda Messi'nin eleştirilmiş olması komik mi, trajikomik mi bilemedim ben. Messi açısından çalkantılı geçen bunca yıldan sonra bu kupayı almak, televizyon başında bizleri de en az Arjantinliler kadar sevindirdi. Şunu artık rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Lionel Messi futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusudur. Bu konuda daha iyisi gelene kadar da bu konu kapanmıştır. Dünya kupasının geneli ile birkaç kelam etmek gerekirse, Katar bu işi kotardı. Bir çok tartışma, ufak çaplı dezenformasyon haberleri söz konusu olduysa da ciddi bir olay olmadan alınlarının akıyla (iyi de para harcayarak) Katar'ı tüm dünyaya tanıttılar ve amaçlarına fazlasıyla da ulaştılar. Kupa seromonisi de ilginç bir bir seremoniydi. Messi tam kupayı kaldıracak iken, Katar Emiri Şeyh Temim'in Messi'nin sırtına geçirdiği Katar'ın ulusal sembolü, ''Besht'' ilginç bir manzara ortaya serdi. Tüm bunlara şahit olurken, bir yandan da maç bitmek üzereyken, Fransa Milli takımına baktım da, vay be şu hale bak, adamların kalecisi hariç kalan tüm futbolcuları kara kara Afrika kökenli gençlerdi! Hani şu, yıllarca sömüren, hala sömürmekte olan, sömürmeyi bırakmayı da asla aklından bile geçirmeyen Emanuel Macron'un Fransa'sı! Afrika'nın şu an bu durumlarda olmasını sağlayanların başını çeken Fransa! Karim Benzema'lara, Zinedine Zidane'lara, Kylien Mbappe' lere sahip olduğu için ülke sermayesine milyarlarca dolar katkı sağlayıp, bununla caka satan Fransızlar...! Birkaç maç öncesine gittim de Fas'ı gerçekten Fransa mı yendi? Fransa kökenli iki üç futbolcusu olup, kalanının ve en iyilerinin Afrika kökenli çocuklar olan Fransa... Penaltı atışları sırasına gelmiştik ki, beni sardı bir hüzün, bir ahh çektim ve işte o ah ki, bir anlatabilsem o ahh'ı!Aslen Müslüman olan o çocuklar keşke, kendi ülkeleri için oynasalardı. Dünya Kupası'nı Kamerun'un, Fas'ın, Cezayir'in veya bizim ülkemizin aldığını bir düşünsenize! Neden komik geldi? Almanya Milli Takımı, 2014 Dünya Kupası'nı aldığında tüm oyun planını Mesut Özil'in üzerinden kurmamış mıydı? O Mesut Özil'ki, 2016 Avrupa Şampiyonası'ndaki başarısızlıkta yerden yere vurulan, günah keçisi ilan edilen (bir açıklamasında "yenince Alman yenilince Türk olduk'' ibaresini kullanmıştır ) Mesut Özil. Yani demem o ki, hiç komik gelmesin efendim, bu Müslüman dünyanın kendi kendisiyle uğraşması olmasa neler başarılır da... Hayatımız ah çekmekle geçiyor. Fransa'yı ise dün oyunda tutan 24 yaşında bir çocuk olan Mbappe'ydi. 20 yaşında ilk dünya kupasını alan, şu an bonservis bedeli neredeyse 750 milyon Euro olan Mbappe'nin babası Kamerunlu, annesi ise Cezayirli. Bu örnekler saymakla bitmez, sayısız sektörde bu böyle. İnşallah, insanların kendi memleketlerine kendi halkları için alın teri akıtmalarına imkan sağlayan zamanlar da gelecek. Yine biraz içinizi kararttım, lakin biraz iç kararmadan da olmuyor. Bu arada Dünya Kupası başlamadan önce, "içimden Arjantin geçiyor'' demiştim yazımda, yine yanılmadık Allah'a şükür!
Yorum Yazın