DEM'li Hakkâri Belediye Başkanı'nın "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan hüküm giymeden hemen önce, yurtdışına firarına fırsat verilmeden görevden alınması, küllenen kayyum tartışmalarını yine alevlendirdi. Milli iradeye saygısızlıktan tutun da Kürtlere siyaset yoluyla kendini ifade ve temsil hakkı tanınmadığına varıncaya kadar söylenmedik söz bırakılmadı.
Bu kayyum meselesini, Türkiye Cumhuriyeti'nin "beka refleksi" ile izah etmek mümkün olduğu gibi şu sıralar dikkatlerin çevrildiği Suriye'nin kuzeyinde PKKPYD terör örgütünün güdümünde plânlanan sözde yerel seçim hamlesiyle birlikte okumak da mümkün.
Tam da bu nedenle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin son grup konuşmasındaki o bölümü hatırlatmakta fayda var:
"... Uzlaşmanın adresi büyük Türk milletidir. Kucaklaşmanın temeli vatan ve millet sevgisidir. Kaynaşmanın ve kardeşçe yaşamanın çatısı Türkiye Cumhuriyeti'dir. DEM'lenmek bu çatıyı çökertme girişimidir. Bölücülük bu çatıyı yakıp yıkmaya azmetmek demektir. MHP ile Cumhur İttifakı'nın böylesi bir tükenişe izin vermesi imkânsızdır!"
***
Kırmızı çizgi konusu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın AK Parti Kampı'ndaki beyanlarına da yansımış bir başlık! Erdoğan, "Bizim de MHP'nin de kırmızı çizgilerimiz var. Yumuşama adı altında kırmızı çizgilerimizden taviz verecek değiliz. Muhalefetten de böyle bir taviz beklemiyoruz" derken, stratejik bir noktaya da değinmişti.
Ankara kulislerinde, "İyi de bu kırmızı çizgi yine nereden çıktı?" denildiğine tanık oluyoruz. O zaman gelin yakın tarihe kısa bir yolculuk yapalım...
2012 Ağustos'undayız... (O dönemdeki adı ile) BDP Eş başkanı olan Selahattin Demirtaş şöyle diyordu:
"Şemdinli-Çukurca hattındaki 400 kilometrekarelik alan PKK kontrolünde. İnanmayanlar, bölgeye gidip görebilir. Irak sınırından Türkiye'ye doğru 10-15 kilometre içeri ve Çukurca'ya doğru da 30 kilometrelik bir alan PKK denetiminde!"
Aradaki kanlı olaylar dizisini not ederek, 2015 yılına geliyoruz...
Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci'ni bitiren, kuzey Suriye'deki kanton kurma kurgusuna karşı, çukur-hendek operasyonlarına niçin gerek duyulduğuna odaklanıyoruz.
PKK-YPG-PYD'nin, Irak ve Suriye'nin, Türk sınırına yakın merkezlerdeki sözde kontrolü, iz düşüm olarak Türkiye'nin içlerine de uyarlanmak istenmişti
"Öz yönetim" iddiasıyla... Diyarbakır Sur, Silvan, Lice, Hani, Hazro, Bismil, Dicle, Bağlar, Kayapınar, Kocaköy, Mardin Nusaybin, Dargeçit, Derik, Şırnak Cizre, İdil, Silopi, Hakkâri Yüksekova, Şemdinli, Muş Varto, Batman Kozluk, Sason'da, sivilleri kalkan yapan PKK'lı teröristler bir tür alternatif sınır çizmeye kalkışmıştı!
Bu durum karşısında... 2015 yazında Cumhurbaşkanı Erdoğan, "PYD'nin, Suriye'nin kuzeyinde devlet kurma girişimlerine bedeli ne olursa olsun asla müsaade edilmeyeceğini" en sert biçimde açıklamıştı.
Aynı tarihte, terörist Karayılan ise "Onlar, Rojova'ya (kuzey Suriye) müdahale ederlerse Türkiye savaş sahasına dönüşür. Türkiye yetkilileri halkımızın 6-7-8 Ekim'deki kalkışını unutmamalıdır!" diyecek kadar küstah bir paylaşım yapmıştı.
***
Güncel olarak değişen bir şey yok! ABD'nin, sözde DEAŞ'la Mücadele Koordinatörü B. McGurk, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) himayesinde, önce Suriye içinde sonra Irak ve Suriye'de "Kürt-Kürt İttifakı'nı!" sağlama hedefinden vazgeçmiyor. Kuşkusuz böyle bir senaryonun, Türkiye ve İran'a dönük sinsi yönleri de mevcut.
Hal böyle olduğu içindir ki... 31 Mart Yerel Seçimleri'nin doğu ve güneydoğudaki bazı il ve ilçelerdeki neticeleri ile kuzey Suriye'de 7 kanton, 40 şehir, 104 beldede PKK-YPG'nin gerçekleştirmek istediği seçimleri birbirine ekleme oyunu bozulmak zorundadır. Konu, basit bir kayyum ataması değil, bölücü yönetim modellerine ve hamilerine karşı duruş gerekliliğidir.
Yorum Yazın