Geçenlerde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na bağlı huzur evinde görev yapan bir dostuma uğradım.
Kendisi, aynı zamanda köylüm, tabiri caizse çocukluğumun rol modellerinden, gençliğimin ağabeylerinden, şimdilerde ise gönüldaşım, yol arkadaşım, dert ortağım olan bir dostum...
Otuz yılı aşkın zamandır aynı kurumda görev yapmakta. Mesleğinin ilk yıllarında, ben de İzmir'de üniversite tahsilindeydim, ancak yaz aylarında görüşebiliyorduk. O da, o günlerdeki adıyla, çocuk yetiştirme yurdunda görevine devam etmekteydi.
Hülasa, onun sayesinde tanıdım, yetimleri, öksüzleri!
Onların sığınmalarını...!
İşte, o yetimlerin, öksüzlerin arasından, öğretmen, subay, Avrupa ve dünya şampiyonu sporcular yetiştirdi kendisi ve halen de yetiştirmekte...!
Önceki yıllarda yetim ve öksüzleri tanımıştım, şimdilerde ise kimsesizleri tanıyorum, gözlüyorum!
Geçenlerde yanına uğradığımda, sohbetimizin bir yerinde kapı çalındı ve içeriye, yüzündeki sağlı sollu iki derin yara izini gizleyen, iç ferahlatıcı gülümsemeyi yüzüne nakşetmiş biri girdi.
Saçları ve bıyıkları bembeyazdı!
Adeta, bir baba oğul buluşmasıydı!
Bana baktı, "Sizi tanıyorum, bizim yurda uğrardınız.." dediğinde, "Evet evet stadyumun yanındaydı" dedim, o ise, "hayır hayır, şimdiki diş fakültesinin ..." diyerek sözlerine devam etti.
Yetiştirme Yurdu, 40 küsur yıl önce, şimdiki Ordu Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'nin olduğu yerdeydi!
Milli Eğitim'den emekli olmuş!
Fahri ağabey, sol yanındaki yara izine elleriyle dokununca, "Buraya ne oldu" diye sordum, "Ev taksitlerim var ya, yıllık iznimde motorumla bir kafede çalışırken düştüm! Bitti bitti taksitler az kaldı..." demez mi?!
Sağ yanındaki yara izini de ben sorduğumda, "Rize Yurdu'nda bir çıban çıktıydı da ben de koparmıştım, meğer çıban değil benmiş..."!
Kavgalı 70'li yılların sonunda atılan bir taşın izini taşıdığım yüzüme, öyle bir gülümsemeyle bakıyordu ki...
Müsaade istedi, çıktı!
Fahri ağabey, "Deli ya! Ama Önal'dan temiz bir çocuktur..."!
Gençlik yıllarından beri, akrep bıyıklı yüzünü tatlı bir hüzün kapladıysa...!
Dünyada mikrobun Kol gezdiği, ülkenin yandığı, siyasette kolpaların cirit attığı bu zamanda onca yazacak şey varken ben bu yazıyı neden yazdım bilmiyorum!
Kim ne anlarsa anlasın, ama ben bu yazıyı ve bunun gibi yazıları yazmalıyım galiba...
O zaman buyurun babası Cumhuriyetimizin ilk Milli Eğitim Bakanlarından olan anlı namlı Hasan Ali Yücel'in oğlu bundan 22 yıl önce bugün vefat eden (12 Ağustos 1999) Can Yücel'in bir şiiriyle bitireyim yazımı.
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!
Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve binbir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!
Us yasası bu insanın:
Suyu şavka döndürüp
Düşü gerçeğe çevirip
Düşmanı dost kılacaksın!
Anayasası bu insanın
Emekleyen çocuktan
Uzayda koşana dek
Yürürlükte her zaman
Yorum Yazın