Güzelleşmek adına yapılan estetik operasyonlar giderek akıl sınırlarını zorlamaya başladı. Burun estetiği, göğüs silikonu vesaireyi artık kanıksamış durumdayız. Dolgu yaptırmak ise artık burun silmek gibi alelade bir şey oldu. Ama bazı operasyonlar var ki, "İnsan bunu kendine neden yaptırır?" dedirtiyor.
Örneğin, leğen kemiğini törpületmek. Yahu leğen kemiği dediğin insanın bel bölgesinde biraz çıkıntılı olmak zorundadır. Bu, insan fizyonomisinin bir gereğidir. Yüce Allah'ın insanı yaratırken elinde tuttuğu meziyete siz nasıl şirk koşabilirsiniz ki?
Kimileri de kaburgasını aldırıyor. Neden? Karın bölgesi daha düz görünsün diye... Yahu Yaradan o kemikleri boşuna yaratmamış ki. Onların görevi, en hayati organları korumak için bir kafes oluşturmak. Diyelim ki, kaburganızı aldırdıktan sonra trafik kazası geçirdiniz. Direksiyon simidi böğrünüze çarptı. Ama kaburgalarınızı aldırdığınız için darbeyi doğrudan ciğerinize aldınız. Haydi ayıkla pirincin taşını...
Benim asıl garibime giden; sağlık açısından herhangi bir zorunluluk gerektirmediği halde bu tür operasyonları yapmayı kabul eden hekimlerin duyarsızlığı...
Diva ya da Arap olmak
Haber, cumartesi günü Takvim Gazetesi'nin ilk sayfasındaydı. Bülent Ersoy alışveriş dönüşü Nişantaşı'nda tam bir saat bekledikten sonra "Dondum, yeter artık" diye isyan etmiş. Diva'nın imdadına İSPARK görevlileri yetişmiş. Onların temin ettiği bir taksiyle Bülent Ersoy evine ulaşabilmiş.
Bu haberin yayınlandığı gün, Atv muhabirleri de Arap yolcu seçen taksicilerle ilgili bir haber yapmışlardı.
Dizi dizi taksiler kaldırımın kenarına park etmiş, manav tezgahından elma seçer gibi müşteri seçiyorlardı. (Hani bir tek mıncıklamadıkları kalıyordu) Tabii Arap turistler öncelikli tercihleriydi. Bizim vatandaşlar ise soğukta tir tir titreyip, Arapların şıp diye taksi bulmalarını gıptayla izliyorlardı.
Belli ki İstanbul'da taksi bulmanın yolu Diva ya da Arap olmaktan geçiyor. Hepimiz Diva olamayacağımıza göre geriye tek bir seçenek kalıyor: Yanımızda kefiye taşıyıp, birkaç kelime Arapça öğrenmek.
Yılbaşına dikkat!
Dünyanın başına kabus gibi çöken Omicron'un en bulaşıcı ve sinsi Kovid varyantı olduğu yolunda artık şüphe kalmadı. Önümüzdeki kış ayları için tüm dünyada yeni bir kırmızı alarm verildi. ABD ve Avrupa ülkeleri yeni kısıtlamalar ve önlemler için düğmeye bastı. Belli ki ocak ve şubat ayları herkes için zorlu geçecek.
Benim asıl kaygım ise yılbaşı kutlamaları ile ilgili. Herkes çok sıkıldı, insanlar yılbaşını bir "kaçış" ve "rahatlama" fırsatı olarak görüyor. Şimdiden planlar, hazırlıklar yapıldı. Özellikle kış sporları merkezlerinde büyük bir heyecan var. Gelin görün ki, Omicron da pusuda ve işte o anları bekliyor. Kapalı yerlerdeki kalabalık partiler ve eğlencelerin bulaş riskini yüzde yüz oranında artırdığı bir gerçek. Sizi bilmem ama ben olsam evimden dışarı adım atmaz, sadece çekirdek ailemle birlikte yeni yılı karşılardım. Aksi halde bizi yeni yılın ilk günlerinde inanılmaz bir vaka artışı bekleyecek..
Gaf kürsüsü
Milyoner'de yarışan Koç Üniversitesi Makine Bölümü öğrencisi İpek kızımızın, sanatın her dalıyla yakından ilgilendiğini söylemesine rağmen 'Güzelliğin on para etmez' türküsünde Aşık Veysel'i bilememesi herkesi üzdü.
Zap'tiye
Zabıta arkadaşlardan rica etsek de, şu ucu halkalı değnekleriyle köpeklerden önce sokaktaki sapık ve gaspçıları toplayıverseler...
Ne demiş?
"Türkiye'yi terk edeceğim" diyen Hülya Avşar'ın bu paylaşımının altına bir takipçisi şöyle yazdı: "Demek ki yurt dışına sadece beyin göçü yaşanmıyormuş."
Yorum Yazın