Haftanın iki kaybedeni Jorge Jesus ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında öyle benzerlikler ve paralellikler var ki... Biri iktidarı, diğeri şampiyonluğu kaybederken adeta birbirlerinden kopya çektiler.
Sabrın sonu selamet, kibrin sonu felakettir. İkisi de rakiplerinden önce kibirlerine yenildiler.
İkisi de kendilerine doğru yolu gösterenlere aldırmadan burunlarının doğrultusunda gittiler.
İkisi de şişkin egoları yüzünden hatalarından bir türlü ders çıkartamadılar.
İkisi de kendilerine puan getirecek oyuncuları uzun süre sahaya sürmeyip kulübede oturttular. Akılları başlarına geldiğinde ise atı alan çoktan Üsküdar'ı geçmişti.
İkisi de "düşme hattındakilere" bir sürü gereksiz puan kaptırdılar. (Jesus 9 puan, Kılıçdaroğlu 40 koltuk) İkisi de mağlubiyetler geldiğinde hep başkalarını suçladılar. Suçu ya hakeme attılar, ya kadrolarına. "Acaba yanlış olan ben miyim?" demediler.
İkisi de ilkesizliği taktik, felsefesizliği vizyon olarak belirlediler. Kazanmayı değil, rakiplerinin kaybetmesini beklediler.
İkisi de tepesinde görev aldıkları kurumların büyüklüğünün farkında değillerdi. Babalarının çiftliği sandılar.
Onlar kol kola felakete yürürken, şampiyon Galatasaray'ın son 10 golünün 8'ini Icardi attı. Haydi onun da hangi siyasiye benzediğini varın siz bulun...
Bu kadar da rezil olunmaz ki...
Tamam, öngörüleriniz tutmayabilir, yanılabilir, hata yapabilirsiniz. Ama seçmeni manipüle etmek için bu kadar da rezil olunmaz ki...
Halk TV'de 10 gün önce dereyi görmeden paçaları sıvamak şöyle dursun adeta iç çamaşırlarıyla kalan Ayşenur Arslan ve İrfan Değirmenci'den söz ediyorum. Seçimleri Millet Ittifakı'nın kazanacağından o kadar emindiler ki, daha 10 gün öncesinden CHP Genel Merkezi'nden Çankaya Köşkü'ne nasıl konvoy yapacaklarını anlatıyorlardı.
Arslan, "Acaba Yiğit Bulut saraydaki odasını topluyor mudur?" diye kıkırdarken, Değirmenci de İzmir'de kendi balkonundan yapacağı balkon konuşmasının provasını yapıyordu. Ee? Ne oldu Paşinyan?
Ama bir de baktım seçimden sonra aynı pişkinlik ve gevşeklikle yayın yapmaya devam ediyorlar. Sonra ne yazık ki ülkemize özgü o talihsiz tanımlama aklıma geldi:
"Bu ülkede her şey olabilirsin ama rezil olamazsın!.."
Bu da Yalı Sapkını
Star TV'de yayınlanan Yalı Çapkını dizisindeki bir sahne geçen hafta çok konuşuldu. Dizide Saffet'in, Suna'nın ayakkabısını çıkarıp uzun uzun kokladığı ve ayaklarına masaj yaptığı sahne izleyicilerin midesini bulandırdı.
Ayak fetişizminin bir psikolojik bozukluk olduğu psikolog ve psikiyatrlar tarafından da ortaya konulmuş bir gerçek. Eski gazino kültüründe de assolistin ayakkabısından şampanya içmek gece hayatının "iğrenç raconlarından" biriydi. Ancak o zamanlar "midesizlik" bir dizinin sahnesi olacak kadar yaygınlaşmamıştı.
Şeref kürsüsü
Tüm dünyayı kıskandıracak bir katılım oranıyla sandıklara koşup, olaysız, tartışmasız ve vakur bir şekilde demokrasiye sahip çıkan necip Türk Milleti bugünkü kürsümüzün en tepesinde.
Zap'tiye
Hem CHP'li hem Fenerbahçeli olanlar "afetzede" ilan edilsin. Kredi borçları filan silinsin.
Ne demiş?
"Eğer bu seçimin üçüncü turu olsaydı, Kemal Kılıçdaroğlu mehteran kıyafeti giyip, mehter marşıyla Viyana'ya doğru yürürdü. Ondan daha hızla değişen kimse yok." (Binali Yıldırım'ın TV 100'deki sözleri)
Yorum Yazın