Kurucuları arasında olsa da AK Parti siyasi çizgisinin mutlak temsilcisi gibi değildi. Hayatı boyunca bir fanusta yetişmişti, siyasette de halktan izole kalmayı ve koruma altında olmayı tercih etti. 8 Temmuz 2019'da istifa ederken "Aklen ve kalben bir ayrışma yaşadım" demesine rağmen baştan itibaren de konumu böyle idi.
Kamuoyu önüne çıkmayı, halkla kucaklaşmayı sevmediği için genelde resmi açıklamaları ile tanındı. Yani "dışı" bilindi de "içi" ile yetenince ilgilenilmedi. Genellikle "olaylar olup bittikten sonra" veya "tehlike geçince" konuştu, risksiz alanda oynayan siyasetçi profili çizdi. Başarıyı kendine, başarısızlığı ise yukarıya bağladı. Yukarıda Allah var. Çalışkandı. Yer yer makul itirazları da yok muydu? Elbette vardı. Ama siyaset bir maraton işi ve zaman ise en iyi ilaçtı. Sabredip, beklemedi. O, parti içinde daha fazla Truva Atı misali yol alamayacağının farkındaydı ve öyle de oldu. Derken parti kurdu. Teknik konuşmaları ne derece etkili ise doğaçlama konuşmaları o derece gaflarla malûl seyretti. Neden? Çünkü "hesabilik" ile "hasbilik" arasındaki fark, kritik anlarda ortaya çıkıyordu. Sebebi de gayet açıktı. Kalp deniz, dil kıyı idi. Kalpte ne varsa dile de o vuruyordu!
***
Ekonomi alanında kerameti kendinden menkul zannedilse de gerçekler farklı idi. Zira bir halk hareketinde "seçkinciliğin" timsali olduğunu gizlemeye çalışıyordu. Bu alanda mahirdi ve epeyce idare de etti. Kaderin garip cilvesi işte. Bugün aynı çizgide buluştuğu CHP'li Faik Öztrak'a güvenmeyip, bürokrasiden tasfiye etmişti. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün himayesi ile Kabine'de korunup, kollandı. İç ve dış sermaye çevrelerine ilk ağızdan takdim ve tavsiye edildi. Türkiye ekonomisini ona, "İbrahim Çanakçı, Erhan Usta, Cavit Dağdaş, Birol Aydemir ve Osman Arıoğlu" öğretti. Kendisine sadece, IMF programını sürdürme rolü düştü. Orada da hakkını verdi. Unutmadan! Bakanlığı dönemindeki asgari ücret artışları dâhil sosyal içerikli düzenlemeler, en zor günlerde bile ona ve IMF tehdidine rağmen Tayyip Erdoğan tarafından yapıldı.
***
Gelelim şu "aferin" konusuna! İster "Avrupa'dan bakınca aferin diyecekler" sözünü söylemiş olsun isterse "Yanlış anlaşıldım. Gıpta edecekler" dediği varsayılsın. Hayatının her anında sadece "takdir edilmeyi" önceleyen zihni kodları, siyasette de peşini bırakmadı. Neden? Ekonomiden sorumlu iken IMF ve Dünya Bankası ile çalıştı, hep onların gözünün içine baktı. AB baş müzakerecisi sıfatı ile Avrupa kurumlarından ve yöneticilerinden bol övgü, az yergi aldı. Doğrular onun, hatalar ise onu bakanlık görevine getiren iradenin de ondan!!!
Bilderberg'in müdavimi, Davos'un gizli toplantılarının aranan ismiydi. Bulunduğu ortamlarda, yabancıların Türkiye büro şefi gibi algılanmaktan rahatsız olduğu da söylenemezdi.
Yani..
Siyasal-ekonomik kompleks eşiğini tam manasıyla aşamadı, öğrenilmiş çaresizlik zincirini kıramadı. Tam da bu nedenle Ali Babacan, söylediği doğruları, yanlışları ile eğdi, büktü.
Şimdi... Deva arayanlara önerimiz, tasavvuf üstadı Niyazi Mısri'den olabilir:
"Derman arardım derdime... Derdim bana derman imiş!"
Yorum Yazın