Geçmişten günümüze bir insanlık trajedisi olarak yaşanan göçler tarihsel bir vakıa olarak gündemdeki yerini koruyor.
İnsanlar; dini, iktisadi, sosyal veya siyasi nedenlerden ötürü tarih boyunca göçe maruz kaldılar.
Ekonomik veya coğrafi koşulların zorlaması yüzünden isteyerek yapılan göçler bir yana, insanların istemeyerek göçe zorlanması göç yolunda insanların büyük acılar yaşamasına neden oldu.
Hiçbir insan zorunlu bir neden olmaksızın üzerinde yaşadığı anavatanını durup dururken terk etmek istemez.
İnsanlık tarihi milyonlarca insanın savaş, doğal afet ve sürgün gibi nedenlerle yaşadığı göç öyküleriyle doludur.
Bu öykülerin günümüzde romanların, TV dizilerinin, belgesellerin konusu olmanın yanında göçlerin devam ettiği günümüzde de yeni acılı göç öykülerinin yaşandığı olaylara savaş ortamında tanık olundu.
GÜNÜMÜZDE GÖÇLER
Daha iyi yaşam koşullarına ulaşma isteği, iş bulabilme arzusu, kaliteli eğitim ve öğretim olanaklarından yararlanma amacıyla insanlar göç etme gereksinimi hissetmektedir.
Bunların yanında küresel çapta ısınmanın yol açtığı kuraklık, yokluk ve yoksulluk da çok sayıda insanı yerlerinden etmekte ve göçe zorlamaktadır.
Kaliteli eğitim veya iyi bir kariyer elde etme, daha iyi koşullarda mesleğini sürdürme amacıyla çok sayıda gencimizin istikbal edinme uğruna yurt dışına göçtüğü bir dönemi yaşıyoruz.
Beyin göçü adı verilen bu göçle ülkemizden yurt dışına binlerce genç göç etti. Gerçekleştirdiği başarılarla adını dünyaya duyurmuş bilim insanlarımız var.
İyi bir kariyer elde etme uğruna yapılan beyin göçü, göç yapan insan için bir hedef olsa da geride bıraktığı ailesi ve yakınları açısından dramatik sahnelerin doğmasına neden olabiliyor.
Dünya nüfusunun giderek artması, son yıllarda küresel ısınmanın neden olduğu zorlu koşullar, özellikle Afrika’da etkisini daha fazla hissettiren kuraklık göç yolunda bin bir türlü acıları insanlara yaşatıyor.
Özellikle ekonomik açıdan yoksul, üretim olanaklarının kısıtlı olduğu bölgelerde yaşayan insanlar, gelir düzeylerinin çok düşük olması nedeniyle ana vatanlarını terk edip, hayat koşullarının daha iyi olduğu Batı ülkelerine göç etmeyi göze alıyorlar.
Avrupa ülkelerine ulaşma uğruna ülkelerini bırakıp deniz yolculuğu ile Batı ülkelerine devam eden yolculuklar dramatik şekilde Akdeniz’de son buldu.
SAVAŞ ORTAMINDA GÖÇLER
2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı, Uzakdoğu Asya ülkelerinde etnik kıyımlar, Afrika’da bazı ülkelerde yaşanan terör olayları sonucunda da çok sayıda insan yerlerinden oldu.
Bilhassa Suriye iç savaşında milyonlarca mülteci ülkemiz başta olmak üzere, Lübnan, Ürdün gibi diğer komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı.
Türkiye’yi köprü olarak düşünüp Ege Denizi yoluyla Avrupa ülkelerine ulaşma hedefinde olan çok sayıda insan da ya Ege Denizinde boğuldu, ya da Yunan güçleri tarafından hedeflerine ulaşamadan denize geri itildi. Denize itilen insanlar Türk denizcileri tarafından kurtarılarak yeniden yaşama tutundular.
Bu olaylar insanlığın denizde öldüğü olaylar olarak tarihteki yerini aldı.
2022 yılının başında Rus lider Putin’in nüfuzunun genişletme adına Ukrayna’ya yönelik saldırısı da göç yolunda yeni insanlık dramının yaşanmasına neden oldu.
Ukrayna’yı kendi nüfuz alanına almak, Batı ile bağlarını koparmak, kendi yanlısı bir hükümeti iş başına geçirmek amacıyla Ukrayna topraklarına yönelik Rus saldırısında binlerce insan yaşamını kaybetti, milyonlarca insanda soğuk kış koşullarında komşu ülkelere göç etmek zorunda kaldı.
Göç edemeyen yaşlı, hasta kimsesiz insanlar da savaşın sıcak yüzüyle karşı karşıya kalmak zorunda kaldı. Yıkılan hastane, okul ve yerleşim yerlerinde kalan insanlar da hayatını kaybetti, savaş acımasız yüzünü insanlara gösterdi.
Evini, eşyalarını en önemlisi ana vatanını terk etmek zorunda kalan ve çocuklarıyla zorlu kış koşullarında göçe zorlanan Ukrayna halkı tam bir insanlık dramı yaşamak zorunda kaldı.
Özellikle savaşın acımasız çarkları arasında kalan çocukların göç yolunda ölmesi, kaybolması, değişik hastalıklara yenik düşmesi insanlık açısından tam bir felaket oldu.
Günümüz teknolojik olanaklarının kullanıldığı, hava harekâtı ile sivil yerleşim yerlerinin okul ve hastanelerin bombalandığı savaşlarda kayıplar daha fazla olmakta adeta bir insanlık suçu işlenmektedir.
Savaşların insanlığa bedeli ağır olmaktadır. Geçmişten günümüze savaşın insanlığa ödettiği bedelin acı olduğunu belirten ünlü düşünür ve devlet adamları savaşı bir çıkmaz sokak olarak ifade etmişlerdir. İslam Dinide savaştan yana değil barıştan yana olmuş Cenabı Allah Nisa Suresi 90ncı Ayette şöyle buyurmuştur:
“Artık onlar sizi bırakıp çekilirde sizinle savaşmazlar ve barış teklif ederlerse Allah onlara saldırmanıza izin vermez.”
Bir başka Ayette ise insanlığa şöyle seslenilmektedir: "Eğer onlar barışa yönelirse sen de barıştan yana ol ve Allah’a güven" (Enfal, 61)
Yazımı bir devlet adamı olmanın ötesinde mütefekkir veya düşünür olarak ta halkına hitap eden Cumhuriyetimizin Kurucusu ve İstiklal Harbi Başkomutanı Mustafa Kemal ATATÜRK ün şu sözleriyle bitiriyorum:
“Derhal şu veya bu sebepler için Ulusu harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zorunlu veya hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur; Milleti harbe götürünce vicdanımda azap duymamalıyım, "öldüreceğiz" diyenlere karşı "ölmeyeceğiz" diye harbe girebiliriz. Ama Ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir.”
Yorum Yazın