Sayın Cumhurbaşkanım,
İşinizin ne kadar yoğun olduğunu en iyi bilenlerdenim, ama bildiğim bir şey daha var.. En basit sorunlar bile ancak siz el atarsanız çözülüyor.. Çaresiz kaldım, bağışlayın..
Ramazan'ın ilk 2 haftasını içeren "yarı kapanma" konuşmanızı ekrandan izledim. Dünyanın en zor kararlarından birini almak ve açıklamak zorunda kalmanın üzüntüsü gözlerinizden okunuyordu..
Sadece bahşişle geçinen milyonlarca insanı ilgilendiren, kafe, restoran, eğlence yerlerinin kapanması ne demekti, mesela?.
Aslında herkes tüm kapanma beklerken, halkınızdan destek bekleyerek "yarım kapanma"yı denemek zorunda kaldığınızı anlattınız..
"Maske, Mesafe ve Temizlik kesin şart.. Toplantı kesin yok" dediniz.. "Bunlara uyarsanız, 15 günlük kapanma sonunda rakamlar düşer. O zaman daha da gevşetiriz. Ama yapmazsanız rakamlar yükselir, bu defa 'tam kapanma' kararı almak zorunda kalırız!."
Ve daha o sözlerinizin izi kulaklardan silinmeden, dün sabahki gazetemden gene kocaman kocaman resimlerle haber..
İstanbul Maltepe'de kostümlü parti vermiş sosyal medya ünlüleri.. Komşular gürültüden şikâyetçi olunca, polis basmış. Basmış ne yapmış?. Elindeki yasal cezayı kesmiş.. Adam başı 3 bin 150 lira..
Daha üç gün önce yazdım baştan koca bir yazı..
Başlığı..
"Bu komik cezalarla Kovid salgını ÖN-LEN-MEZ!!!"
"Ceza bedel ödetmek için değil, suçun işlemesini önlemek için verilir" dedim.. "Bu komik cezalar, bu şımarık zengin çocuklarını kesmez" dedim.. "Bu toplantılar sürer, Kovid de yayılmaya devam eder" dedim, Sayın Başkan..
Ne Adalet, ne İçişleri, ne de Sağlık Bakanı'nız umursadı.. İşte 15 günlük yarı kapanmada, dünya Kovid listelerinin başında giden İstanbul'da durum.. Bu durum İstanbul'un neden salgın rekortmeni olduğunu da açıklıyor..
Sayın Başkan,
Bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle Kovid kurallarını ihlal etmenin cezasını, "önleyici, engelleyici" düzeylere çıkarmaz, "10 güne kadar zorlama hapsi" cezasını, can yakacak para cezalarının yanına eklemezseniz, ramazan 15'te tüm İstanbul'u hapsetmek zorunda kalacaksınız.. Peki bizim günahımız ne olacak o zaman?. Kurallara uyan uygar vatandaşların suçu ne olacak ki, hapsolacağız?.
Bahşişle yaşayan yüz binler ne olacak?.
"İmdat" Cumhurbaşkanım!. İmdat!."
En ağır cezaları koyun.. "Maske takmamaya 50 bin lira para, 10 gün hapis cezası olur mu" diyemez kimse..
"Takarsan ceza SIFIR!. Ne korkuyorsun o zaman" dersiniz, olur biter, bir!.
İkincisi.. Kovid'in sonunda "ÖLÜM" var.. Yani salgını yayma suçunun hukuktaki adı "Cinayete tam teşebbüs!." O zaman 10 gün zorlama hapsi "Af" gibi kalır, Sayın Başkanım!.
***
ERTEKİN GİDELİ 2 YIL OLDU!..
Hayattaki en yakın dostlarımdan Ertekin'i 2 yıl önce bugün kaybetmiştik.. Hafta başında bir mail aldım.. Yıllar önce tanıdığım Fotoğraf Sanatçısı Tevfik Köymen, hem siyahbeyaz bir Ertekin portresi göndermiş bana.. Hem de Ertekin'in işini ve kendisini simgeleyen bir tablo adeta.. Fotoğraf ama "Al duvara as.." Onları köşeme almaya karar verdim bu yıldönümünde, teşekkürlerimle.. Köymen haklı olarak sitem ediyor, "O adamın kıymetini bilemedik" diye.. Doğru doğru da, en başta Ertekin, Ertekin'in kıymetini bilemedi. Yakın arkadaşı Kemal Persentili, o zamanlar İstanbul'un en popüler yeri Ortaköy Meydanı'nın nizamiyesini verdi ona, komik bir kira ile.. Onu da arayıp sormadı hiç.. Rahmi Koç, Kalamış Marina'da en güzel yeri ayırdı ona, gene komik bir kirayla, ama on sene hiç sormadan.. Bu iki mekân onu Boğaz'da yalı sahibi yapardı. Uğraşmadı bile.. Birkaç yakın arkadaşı bizler uğraştık, ama dinlemedi hiç.. O Ortaköy'e gelip oturmayı seviyor, orada mutlu oluyordu. "Tamam" dedik, "Olsun o zaman.. Zaten gelmiş bin yaşına, keyfince yaşasın.."
Öyle yaşadı yıllarca ve tam 92 yaşında gitti.. Şekeri vardı, tansiyonu vardı. Son 15 yılında prostat kanseri de vardı. Ama hiçbir hastalık belirtisi göstermeden, doktorların hiç ama hiçbir tavsiyesine uymadan, tam tersine, "Yeme" dedikleri dışında hiçbir şey yemeden, "Yap" dedikleri hiçbir şeyi yapmadan, tıbba meydan okuyarak 92 yıl yaşadı. Mucizenin sebebi, kafasına hiç ama hiçbir şey takmamasıydı. Dünya, kendi dünyası yansa umurunda değildi. Bir de.. Hiç alkol ve sigara kullanmadı, hayat boyu.. Sevmediğinden.. 92 yaşında, onca hastalığı varken, "Ağaçlar ayakta ölür" diyerek gitti. Bir gece yattı, ertesi sabah kalkmadı.
***
BİR PARİS EFSANESİ, ŞAPKA ERTEKİN!..
2 yıl sonra hayatımın en büyük dostlarından, Ankara'dan geldiğim 80'li yıllarda İstanbul'un en ünlü insanlarıyla tanışmamı sağlayan Ertekin'i anmak istedim bugün.. 2007 Haziran'ında bu köşede anlatmıştım onu "Paris Efsanesi" başlığıyla.. İşte o yazıdan alıntılar, Sevgili okurlar..
***
Yıllar önce.. Paris'te tatildeyiz.. Avenue de Montaigne'de, o zamanın en ünlü mekânlarından Bar des Theatres'de buluşuyoruz öğlenleri Ertekin'le.. O gün erken geldim.. Bekliyorum. Barın emektar, 40 yıldır orda çalışan şefi geldi yanıma..
"O beklediğiniz adam var ya.." dedi..
"Onun kıymetini bilin.. Yıllar önce burada yaşar, her öğlen de burada yemeğe gelirdi.. Burası Paris'in mezonlar sokağıdır. En ünlü giyim markalarının yani.. Bu mezonların tasarımcıları her öğlen gelir, Ertekin'in o gün ne giydiğine, hangi renkleri yan yana getirdiğine bakarlardı. Onun müthiş zevki, Paris'in en ünlü modacılarına ilham olurdu.."
Ertekin, Paris'te hayatını modacı olarak kazandı. Bir gün Paris'ten Londra'ya Manş Denizi'nin altından geçen hani o ünlü tünelden geçen trenle gidiyoruz..
Birden etrafımızı çığlık çığlığa "Ertekin.. Ertekin" diye bağrışan Fransızlar sardı.. Tanıştık.. Kont falanca.. Kontes filanca.. Hepsi asil.. Hepsi unvanlı.. Paris sosyetesinin en önde gelenleriymiş, Ertekin orda yaşarken.. Ve Ertekin onları giydirirmiş.. İki türlü.. Bir, gerçekten kendi çizip, kendi biçer ve dikermiş.. İkincisi.. İmaj maker olarak.. Sosyetenin asil kadınları Ertekin'le çıkarlarmış en pahalı, en marka mezonlarda alışverişe.. Ertekin kendi zevki ile seçer, giydirir, bakarmış.. Dünyada en pahalı iştir, imaj maker'lık.. Çünkü parayla marka satın alırsınız, zevk değil.. O zaman iyi giyinmek için zevkli ve işi bilen birinin profesyonel yardımına ihtiyacınız vardır. Ertekin her parçayı ayrı mezondan alıp kombinler yaparak efsane olmuş zaten..
Döneli çeyrek asrı geçti, ama adı Paris'te hâlâ efsane..
Örnek mi?..
Korcan (Karar), ben, Ertekin.. Paris sokaklarında dolaşıyoruz..
"Size oturduğum evi göstereyim" dedi, Ertekin.. Yürüdük. Bir apartman önünde durduk. İkinci katı işaret etti.. "İşte burası" diye.. Bakıyoruz..
İçerden bir delikanlı fırladı.. Kapıcıymış. Şüphelendi herhalde, üç tane yabancı, binanın önünde, bir kata bakıp fısıldaşıyor.. Ertekin "Ben burada yıllarca oturdum" dedi, delikanlıya..
"Siz Mösyö Ertekin misiniz" dedi, genç anında.. "Benim babam buranın kapıcısıydı, hep anlattı bize, bu dairede yaşayan Türk'ü.. Paris'in en güzel partileri verilir, Alain Delon'undan Jean-Paul Belmondo'suna dünya ünlüleri gelirmiş o partilere" diye anlattı..
Örnek mi?
Paris'e gidiyoruz. Mudo (Taviloğlu) Zafer Anıtı'nın arkasında bir gece kulübü tarif etti. En hip yer orasıymış o sıralar..
Gittik tabii.. Patron masamıza geldi anında.. Adam, Paris gecelerinin en meşhur işletmecisiymiş. Ertekin'in de 40 yıllık dostu. Bir sevgi, bir itibar.. Gecenin bir vakti, bir kadın geldi, sarıldı, "Ertekin" diye.. Cami yıkılmış gibi, ama mihrap duruyor.. Michele Mercier..
Üniversite yıllarında tüm okul âşıktık, Anjelik'e.. O ünlü film dizisinin müthiş kadınına anlattım aşkımızı.. "O zaman benimle dans edin" dedi, Anjelik.. Anjelik'le dans ettim iyi mi?. Saatlerce bizimle oturdu. Ertekin, İstanbul'a davet etti. O kış geldiler.. Kaç gece Ertekin'in Çatı Bar'ı vardı, Levent'te orda ağırladık.
Örnek mi?.
Dünya Kupası mı ne.. Paris tıklım tıklım dolu.. Duyduk meşhur George V Oteli'nin yanında yeni bir disko açılmış.. Budha.. Yıkılıyormuş.. Apo (Kiğılı) "Gidelim" diye tutturdu. 9 sap erkek.. Gittik ki, kapının önünde 150 metre kuyruk.. İçerisi tıklım.. Kapıda görevli, kaç kişi çıkarsa, o kadar içeri alıyor, sıradan.. O da seçerek.. Bize sabaha kadar sıra gelmez, gelse de 9 sapı almaz bu herif..
Ertekin kapıya yanaştı.. Bir şeyler konuştu.. Döndü.. "Biraz bekleyelim" dedi. Az sonra o burnundan kıl aldırmayan adam bize koştu, saygıyla eğildi.. "Buyrun efendim" dedi.. Ne sıra, ne mıra.. Biz kalabalığı yararak içeri girdik ki, adım atacak yer yok.. Belediye otobüsü gibi içerisi.. Birden havada önce bir masa uçtu, sonra sandalyeler. Kulübün tam göbeğine, milleti, ite kaka yerleştirdiler, bize hem de masa açtılar.. Dünya ünlüsü Budha'da Tarkan, Bülent Ersoy şarkıları çalmaya başlamaz mı?.
Krallar gibi oturduk. Meğer o kulübü açan da Ertekin'in yıllar önceki dostlarından biriymiş.
Örnek mi?.
Dünya Atletizm Şampiyonası.. Paris gene tıklım. Rezervasyonsuz McDonald's'da yer yok nerdeyse.. Kalktık, kentin en ünlü, en lüks Çin lokantası Diep'e gittik. "Rezervasyonumuz olmadığını" öğrenince güldüler bize.. Ertekin "Bekleyin" dedi gene.. Mert Aydın, Korcan, ben, çok beklemedik. Gene yerlere kadar eğilen bir garson.. Gene açılan bir masa.. Gene başköşeye kurulmamız..
Ertesi gün, daha eski, Paris de değil Avrupa klasiği Çinli Ton Yen'e gittik. Yer yok tabii.. Bizde rezervasyon da.. Ama Ertekin yanımızda, korkumuz yok..
"Madam nerde" dedi, Ertekin.. Patron artık yaşlanmış geceleri gelmezmiş.. "Arayın, Ertekin geldi diyin" dedi, bizimki.. 30 yıl sonra Ertekin gelmiş.. Pöh!. Siz öyle sanın..
10 dakika sonra, 70 mi, 80 mi bilmem, yaşlı bir kadın kapıdan koşarak daldı.. Ertekin'i öpmeye başladı.. En faça masaya kurulduk tabii.. Hesap da almadılar..
Komünistler gelince, (Solcuların seçimi kazanmasını öyle yorumlamış Ertekin ve çevresi) Paris'te yaşayan asiller "Artık bize burada rahat vermezler" diye kenti terk etmişler.. Ertekin de onlarla birlikte çıkmış Paris'ten.. Dönmüş İzmir'e.. Orda Saffet'le ünlü o efsane diskoyu açmışlar, ilk.. Sonrası İstanbul!.
***
ŞAPKA'NIN SIRRI!..
Bu resim ile Ertekin arasında ne alaka var, diye sorsam.. Soldaki Leonardo da Vinci, şapkasız Ertekin'e benziyor gibi.. Ama o değil.. Asıl onun bir matematikçi olarak sağdaki çizimine dikkat.. Günümüz mimarlarına öncülük eden "Altın Oran"ı çizmiş ve formülünü yazmış Üstat. Boy ile enin oranı, Leonardo'nun anlattığı Altın Oran'a uyarsa baktığınız şey güzel görünürmüş.. İster bina, ister insan.. Ertekin'in boyu ortaydı, ama omuz, bel ve kalça çok genişti.. Altın Oran'a uymak için ne boyunu kısaltabilir, ne enini daraltabilirdi. Müthiş bir tasarımcı olarak, "Görünüşü kurtarma" yolunu buldu. Kafasına tepesi yüksek bir şapka ekledi. Bu şapka hep ama hep başında olduğundan kimse onu şapkasız görmedi. O şapka Ertekin'in vücudu gibi algılanır oldu. Yani boyunu uzun algılamamızı sağladı ve Altın Oran görünüşünü gerçekleştirdi.
***
TEBESSÜM
Ay'a gidiş gene gündem oldu da, Utku Gürtunca kardeşimin şakası aklıma geldi yeniden..
Dünya malı
Dünyada kalır,
Amerika'nın Ay'a diktiği
Bayrak ne olacak peki?
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Layık olmadan makam sahibi olanlar, astlarını ısırıp üstlerine kuyruk sallarlar. İmam-ı Gazali
Yorum Yazın