Özel Halk Otobüsleri artık 65 yaş üstündekileri bedava taşımama kararı aldılar. İyi de, hani bu araçlar belediye sorumluluğundaydı? Nasıl kendi başlarına böyle bir karar alabildiler? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu neden bu oldu bittiye sesini çıkarmadı? Çünkü İBB'nin Özel Halk Otobüsleri'ne tam 2,2 milyar lira borcu vardı da ondan.
Hatırlayın, İBB'nin düzenlediği Doğaçlama Dans Festivali'nin tanıtımı için Kertenkele Dansçılar adlı gruba 215 bin lira ödenmişti. Toplu ulaşım araçlarında yaptıkları tuhaf hareketleriyle alay konusu olan grup, gösterileri sırasında döşemeleri filan kopartmışlardı. Her türlü garipliğe para bulan, Tarkan konserlerine 4 milyon lira ödeyen mega kentlerin belediyeleri, toplu ulaşımdaki çözüm ortaklarına para bulamadıkları için nineleri, dedeleri yaya bırakmaya utanmıyorlar.
Japon emekliler İstanbul'u turlayıp neşe içinde fotoğraf çekerken, bizim emeklilerin komşu semtin pazarına bile gitmesini engelleyen Şehir Emini Ekrem Bey, Anadolu turnesinden fırsat bulup da bu soruna eğilebilir mi acaba?
Takipçi kasan sözde anneler
Sosyal medya, insanları iyice robotlaştırdı. Biri bir tuhaflık yapıp paylaşıyor, ardına binlercesi takılıp aynı garabete ortak oluyor. Buna da "meydan okuma" ya da dijital jargonla "challenge" diyorlar.
Son rezillik, annelerin çocuklarının başında yumurta kırması. "Gel birlikte pasta yapalım" diye kandırılan çocuklar, kafalarına çiğ yumurtayı yiyince önce donakalıyorlar. Kimisi yaygarayı basıyor, kimi de hayatta en güvendiği kişiden yediği darbe ile masadan kalkıp odasına ve içine kapanıyor.
İşte size çocuk masumiyetinin takipçi sayısına tahvil edildiği iğrenç bir istismar daha. Yapanlar ise sözde anneler. Neymiş? Çocukların farklı tepkilerini birbirleriyle değiş tokuş edip, onları daha iyi anlayacaklarmış.
Benim de içimden sizin kafataslarınızın beyzbol sopasına karşı tepkisini test etmek geçiyor ama şiddete karşı duruşum buna engel oluyor.
ABD'de olsaydı...
İstanbul Sütlüce'de kaydedilen görüntüleri haber bültenlerinde dehşet ve hayretle izledim. Magandanın biri, motosikletinin üzerinde etrafa rastgele ateş ederek sahili turluyor. Sonunda bir bekçi ve iki polis etrafını sarıyor. Bizimkiler önce ihtarda bulunup sonra uzaktan onu etkisiz hale getirmek yerine silahlı adamın üzerine çullanıyorlar. Derken patlayan silahtan çıkan kurşun, bekçinin kafasını sıyırıyor.
Evet bizim polisimiz, askerimiz, bekçimiz vicdanlıdır. Başkası incinmesin diye kendini ölüme atar. Ama iş "güvenlik" olunca, birine acırsanız, anında acınacak hale düşersiniz. Ya o mermi, bekçi kardeşimin kafasına isabet etseydi? Eşine, anasına, evladına "vicdanlı olmak ile tedbirsiz olmak" arasındaki farkı nasıl anlatacaktık?
ABD polisi bu tür vakalarda sürekli ölüme yol açtığı için eleştirilir. Ama doğrusunu yapan onlar, yanlıştan bir türlü kurtulamayan ise biziz.
Gaf kürsüsü
Atv'deki Kim Milyoner Olmak İster'de "Sol anahtarını kim kullanır?" sorusuna "Tamirci" diyen kızımızı gördükten sonra eğitimde devrim yapılmasına iyice inandım.
Zap'tiye
İstanbul böyle sıcak görmedi. Otobüsler bile durup dururken denize atlıyor.
Ne demiş?
Kanal D Haber muhabiri sokaktaki adama "Klavye sesinden bankacılık şifrenizi çalıyorlarmış, ne düşünüyorsunuz?" diye sorunca adam omuz silkti: "Parası olan kaygılansın, benim param yok ki..."
Yorum Yazın