Pek çok alanda olduğu gibi, Medya aleminde de bir sığlık, dolayısıyla da bir üslupsuzluk söz konusu!
Nasıl desem...?
Hani, eskiden ister sevin ister sevmeyin, gazete köşe yazarı dendi mi, ister istemez kendinize şöyle bir çeki düzen verirdiniz!
Yine, ister sevin ister sevmeyin, kendinizi onların köşe yazılarını okumak, programlarını izlemek zorunda hisseder, okur, izlerdiniz!
Mesela, Milliyet'te Abdi İpekçi'nin köşe yazılarını...
Mesela, merhum Mehmet Ali Birand 'ın 32. gün programını...
Mesela, Ali Kırca 'nın Siyaset Meydanı'nı...
Mesela Savaş Ay'ı...
Ahmet Kabaklı'yı...
Ergün Göze'yi...
Bunlar sadece bir kaçı...
Farklı ideolojilere sahip olsalar da olmazsa olmazları edepti...
Edeplerinden emin olunduğu için, nice siyasetçiler, sanatçılar işadamları bilirim ki, onların yazılarında, programlarında adları geçsin isterlerdi!
Onların programlarına misafir olmak, her siyasetçi, sanatçı, bürokrat, işadamı için bir prestij meselesiydi!
O dönemlerden bazılarının, bugün gazete köşelerini, televizyon ekranlarından arzı endam ettikleri programları görünce, onların ne denli edepli insanlar olduklarını bir daha anlıyoruz!
Hele hele şimdilerde, ekranlarda, gazete köşelerinde arzı endam edenlerden bazıları, "... nın öğrencisiyim " ya da "Biz ... ile çalıştığımız dönemde..." dediklerinde tansiyonum yükseliyor!
Çünkü, bir çırağın ustasından alması öğrenmesi gereken ilk şey, edeptir!
Zerre kadar da mı almadınız be kardeşim?
Hani, merhum Mehmet Ali Birand'ın o beyefendiliğinden, zerre kadar da mı nasiplenemediniz?
Şimdilerde, köşe yazılarını okuduklarımız, ekranlarda seyrettiklerimiz doların, euronun yükselmesinden dolayı, utanmasalar neredeyse zil çalıp oynayacaklar!
Memleketin bir köşesinde bir felaket olsun diye, ağızlarını açmış bekliyorlar!
Bazıları, PKK'yı neredeyse hayır hasenat kurumu ilan edecek!
"Selahattin Demirtaş, Kavala serbest bırakılsın" diyenler cabası!
Niye?
ABD, AB öyle istiyor...
"BAE Veliaht Prensi Türkiye'ye nasıl gelir..." diyenler ...!
Allah aşkına, hadi bizi geçtim de bu gazete ve televizyonların sahipleri de mi bu durumdan rahatsız olmazlar?
Koca koca gazetelerin köşe yazarları, nasıl olur da dış ilişkilerde tek belirleyici şeyin, ÇIKAR ilişkisi olduğunu bilmezler?
Bilmezler mi...?!
Asıl bildikleri için, bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni idare eden siyasi kadronun, tam da bunu yaptığını bildikleri için bu kadar edepsizleşmekteler!
Daha Gezi Parkı Olayları'nda açılan yaraların sızıları yüreğimizdeyken ve sızım sızım sızlarken, geçenlerde bir kanalın medya yüzü, halkı sokağa çağırıyordu!
Ama ne hikmetse, ne yaralananların ne de can verenlerin arasında, bu edepsizlerin ne evlatları ne de kardeşleri, akrabaları vardı.
Ölen de yaralanan da jop yiyen de fakir fukara Anadolu çocukları...!
Alevi'nin Sünni'nin Türk'ün Kürt'ün çocukları ölsünler, ama onların çocukları, kardeşleri bilmem ne kolejlerinde okuyup, bilmem ne eğlence yerlerinde eğlensinler!
Bakınız, HDP milletvekillerinin çocuklarına...
Sur'da Gezi Parkı'nda, ölen yaralananların arasında, onlarla aynı soyismi taşıyan var mı?
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu Mamak'tan tahliye edildiğinde dini, dili, ırkı, ideolojisi ne olursa olsun memleketimin evlatlarının kulaklarına küpe yapıp, asla unutmamaları gereken iki şey söylemişti!
Birincisi , "Görüş günlerinde ziyaretimize gelen analara bakıyordum analarımız birbirine benziyordu.
Hiç kürklü ana göremedim, ziyaret günlerinde " demişti!
İkincisi, "11 Eylül 1980'e kadar koskoca Türkiye'nin sokaklarını paylaşamadık, 12 Eylül'de birileri geldi dün koskoca Türkiye'nin sokaklarını paylaşamayan bizler, yedi buçuk yıl iki buçuk metre karelik hücreyi paylaştık! Hiç de kavga etmedik! Tam aksine işkenceden gelen kim ise onun yaralarını sardık" demişti!
Hülasa dostlar, biz edepli Anadolu çocuklarını bize bırakmıyorlar ki...!
Ah, biz Anadolu çocukları da bu edepsizlerin derdinin yükselen Dolar olmadığını bir bilebilsek...!
Yorum Yazın