İletişimin içerik ve ilişki olmak üzere iki boyutu vardır. İçerik kaynak kişiyle alıcı arasındaki iletinin objektif yönünü yansıtırken, ilişki boyutu sosyal ve psikolojik yönünü yansıtır.
Bir arkadaşım anlatmıştı. Bir zamanlar babası kamyon şoförlüğü yaparken gittiği yerden annesine bir saat almış. O dönemler herkeste saat yok. Saat hem kıymetli hem de varlıklı olma göstergesi. “Annem” diyor. Eve gelen kadınlara saati göstermek için saatine bakar ve “zaman nasıl da hızlı geçiyor” diyerek saatini gösterirdi. “Saat kaç oldu?” diye soran kadınlara da annemin okuma yazması olmadığı için saatine bakar, “gözü kör olasıca yine durmuş” diye söylenirdi.
Arkadaşın annesin söylediği “zaman nasıl da hızlı geçiyor” sözü genellikle kabul edilen bir durum tespitidir. Burada kişinin maksadı zaman konusunda bilgi vermek değildir. Esasında söylediği “Benim kıymetli bir saatim var onu görün” demektedir. Aradaki bu ilişkiyi gözetmeden sadece sözü dikkate alırsak iletişim kurmuş olamayız. Çünkü söylenmek istenenle algılanan arasında uyumsuzluk oluşur.
İlişki boyutu ileti içeriğine anlam kazandırır. İlişki boyutu bilinmeden iletinin iletişimdeki gerçek anlamı anlaşılamaz. Örneğin bir kişi diğerine “Şu yazıyı yazarsan memnun olurum” diyor. İletiye objektif olarak baktığınızda “yazıyı yazıp yazmamakta serbestsin ama yazarsan kendimi duygu olarak iyi hissedeceğim” anlamını taşır. Oysa bunu bir amir memura söylemişse ilişki boyutu değiştiğinden anlam boyutu da değişir. Bu durumda buradaki söz nezaketle söylenmiş bir emir cümlesidir. Memur ben bunu yazmasam da olur diyemez.
Anlaşmazlıkların, sorunların, nesiller arası çatışmaların büyük çoğunluğu iletişimin ilişki boyutunu bilinmemesinden kaynaklanır. İlişki boyutunu anlamak sosyal ve psikolojik bilgi ve görgüleri gerektirir.
Yeni nesille, eski nesil arasındaki iletişim sorunlarını şu şekilde açıklayabiliriz.
1-Dijital çağda yaşıyoruz. Dijital hayat nesilleri üçe böldü. Dijital yabancılar: e-mail adresi olmayan, sosyal medya kullanmayan, internet üzerinden işlemler yapamayan yaşlılar. Dijital göçmenler: Dijital dünyaya sonradan dahil olmuş. E-mail adresi olan, sosyal medyayı kısmen kullanan, internet üzerinden bazı işlemleri ancak yardım alarak yapanlar bizim nesil (Ben buna dahilim) 3-Dijital Yerliler: Dijital dünyanın üzerine doğan, bebekliğinden beri dijital dünyayla içli dışlı olan kişiler. Sınırsız internet eşittir cennet görenler. Bunlar gerçek dünyadan ziyade dijital dünyada zamanlarını geçiriyorlar. Bu üç farklı zihinsel yapı nedeniyle nesiller arası iletişimde anlaşmazlıklar oluşturmaktadır.
2-Dijital dünyada çok vakit geçiren dijital yerlilerin sosyal ilişki yeteneği zayıflıyor. İletişimde içeriğe anlam veren şey ilişki boyutu olduğu için, sosyal yönden ilişkisi zayıf olan kişiler, iletileri doğru algılayamıyor. Sadece içeriğe bakarak anlam vermeye çalışıyor. Sözün kaynağı ile aramızdaki sosyal konum nedir diyerek bir değerlendirme yapamıyor. Bu nedenle söz maksadının dışında algılanıyor ve iletişim kazaları oluyor.
3- Sosyal yapıdaki değişiklikler ilişki algılamasında anlaşmazlıklara yol açmaktadır. Geniş aile yapısından çekirdek aile yapısına geçtik. Nerdeyse çekirdek aile yapısı da dağılmak üzere, şimdi ergenliğe giren bir kişi evde kalmak istemiyor ayrı bir evde yaşamak istiyor. Geçen bir arkadaşım anlatmıştı. “Eve geldim salona geçtim. Kızım koltuğun üzerinde kaykılmış oturuyor. Ben içeri girince şöyle kendine çeki düzen vermesini bekledim hiç istifini bozmadı” diyor. Sonra kızım bak ben geldim biraz toparlansan dedim” diyor. “Ya baba ya.. Evde de mi rahat oturamayacağız dedi” diyor. Sonra şöyle bir tespitte bulundu. Geniş ailedeyken ben babamın babasına nasıl davrandığını görürdüm. Ben de babama öyle davranırdım. Çekirdek ailede çocuk bir babaya nasıl davranılacağını görmüyor ki” demişti.
4-Kitle iletişim araçları, tv, internet, sosyal medya tarafından topluma kapitalist ve tüketime yönelik bir kültür aşılanıyor. Bundan en çabuk etkilenen yeni nesil oluyor. Artık aile terbiyesi, gelenek görenek değil, dijital dünya davranışları şekillendiriyor. Yine bir arkadaşım anlatmıştı. 7 yaşındaki kızım göbeği açık elbise giyiyor. Kırmamağa çalışarak birkaç kere giymemesini söyledim diyor. Üçüncü keresinde “baba bu bedenim sen bedenime karışmazsın” demesin mi neye uğradığımı bilemedim,” diyor. “Bu yaştaki bu çocuk ailece bilmediğimiz bu sözleri nasıl öğrenir nasıl söyler” diyor.
5-Eskiden tasarruf ve yardımlaşma kültürü vardı. Bunun üstünü çizdiler yerine tüketim kültürü ve bireyselliği koydular. Eskiden ihtiyaç kültürü vardı. Onun üstünü çizdiler yerine istek kültürü koydular. İstek sınırsız olduğundan insanlar doyumsuz oldu. Hiçbir şeyle tatmin olmuyorlar. Eskiden kalite kültürü vardı. Onun üstünü çizdiler yerine marka kültürünü koydular. Kişiler artık marka giymezse kendini aşağılamış hissediyor. Özellikle yeni nesil. Bu algı farklılıkları nesiller arasındaki iletişim sorunlarına yol açıyor.
Daha fazla yazılabilir ama maksat hasıl oldu sanırım. Zaten yazı çok uzadı. Bu hız çağında bu yazının okunma oranı da yazdıkça düşüyor. Umarım yazı hepimiz için bir düşünme vesilesi olur.
Yorum Yazın