Geçen pazar günü Türkiye’de 2 milyona yakın insan yurtdışından yapılan bir YouTube yayını seyrederken Roma’da çok ilginç bir şey oldu.
Vatikan tarihinde ilk defa bir savcıyı törenle “kutsal” ilan etti...
Size bu töreni ve sonrasındaki ilginç ayrıntıları anlatacağım.
Ama önce siz de benimle birlikte şu soruların cevabını bir düşünün...
Hayatınızda hiç bir savcı türbesi gördünüz mü...
Kendim için konuşayım... Ben görmedim, bilmiyorum...
Peki bir mafya babasının, itibarlı bir din insanı tarafından en ağır kelimelerle eleştirildiğine tanık oldunuz mu?
Mesela bir cuma namazından önce, Diyanet İşleri’nin merkezi sisteminden çıkmış mafyanın kötülüklerini anlatan bir hutbe veya vaaz dinleyeniniz var mı?
Bu konuda iyi bir tanık sayılmam ama en azından kendi payıma konuşayım... Duymadım... Okumadım...
Başka ülkelerde de duymamıştım ama geçen pazar itibarıyla İtalya’da işte böyle bir şey oldu.
*
Sicilya mafyası 1990 yılında Rosario Livatino isimli bir savcıyı öldürdü.
Dindar bir insandı ve öldürüldüğünde 37 yaşındaydı.
Vatikan pazar günü Sicilya’nın Agrigento kasabasındaki kilisede düzenlenen törenle işte o savcıyı “kutsal” ilan etti.
Aynı törende savcının öldürüldüğü gün giydiği gömleği de cam bir koruyucunun içinde kiliseye yerleştirildi ve böylece “kutsal emanet” haline geldi.
Bunun ilk adımı savcının öldürülüşünden 3 yıl sonra 1993’te Papa Jean Paul’ün onu “adalet şehidi” olarak kabul etmesiyle atılmıştı...
Vatikan önümüzdeki dönemde ikinci bir adım daha atarak onu “aziz” ilan edecek...
Böylece Vatikan tarihinde bir hukuk insanı ilk defa “aziz” ilan edilecek.
Yani mafyaya karşı savaşan cesur bir savcı “saint” olacak...
*
Papa orada da kalmadı.
Dün üçüncü bir adım daha attı ve mafya üyelerinin aforoz edilmesi için özel bir “görev gücü” kurdu. Bu kurulda dini yetkililerin yanında tanınmış hukuk ve mafya uzmanları da yer alacak.
Yani savcı aziz ilan edilirken, onu öldüren mafyanın üyeleri aforoz edilecek.
*
Bu gücün başına getirilen Vittorio V. Alberti’nin ilk açıklaması şu oldu:
“Hem mafya üyesi olmak, hem de kilisenin bir parçası olmak mümkün değil.”
Savcı Livatino’nun öldürüldüğü gün giydiği kanlı gömlek kiliseye kondu ve ‘kutsal emanet’ oldu.
Türkiye günlerdir yurtdışından yapılan video kasetlerini izliyor...
Konuşan kişi Kuran’dan, sünnetten, hadislerden cümleler okuyor...
Bütün dünyada ne ilginç gelişmelere tanık oluyoruz değil mi...
DEVLET SİZE İZİN VERDİĞİNDE İLK KİMİ KUCAKLAYACAKSINIZ
İNGİLTERE Başbakanı Boris Johnson geçen gün, ülkesinde bu pazartesi, mekânların kapalı bölümleri dahil her yerin tam açılacağını açıkladı...
Açıklamanın kapsamında ilginç bir madde de var:
“Kucaklaşma izni...”
The New York Times gazetesi dünkü haberini “Kucaklaşmaya dönüş” başlığı ile verdi.
Bir düşünün...
Şu son 14 ayda en yakınınızdaki insana bile kaç kere sarıldınız...
Kaç kişiyle kaç kere kucaklaştınız...
Sarılmayı, kucaklaşmayı bırakın, dokunmayı bile unuttuk...
“Kucaklaşmanın tarihi” yazılsa, herhalde en uzun bölüm pandemi dönemine ayrılırdı.
*
Ama önümüzde ilginç bir psikolojik süreç var. ...
Virüs tamamen hayatımızdan çıksa bile eskisi kadar rahat sarılabilecek, kucaklayabileceğiz mi... Öpüşmek eskisi kadar kaygısız olabilecek mi...
New York Times bir de şunu sormuş:
Yasak kalkınca ilk kimi kucaklayacaksınız...
Londra’nın Müslüman belediye başkanı Khan, “Ben bir kucaklama insanıyım” diyor ve pazartesi
ilk kucaklayacağı insanın kim olduğunu da açıklıyor:
İlk annesini kucaklayacakmış...
‘SABRİNA’ İLE ‘MY FAİR LADY’ ARASI LOLİPOP BİR FİLM
BUGÜNLERDE başımda romantik rüzgârlar, hava böyle... Yine eski İtalyan filmlerine döneceğim...
Önceki gece Miguel Iglesias’ın “God How Much I Love You” isimli filmini seyrettim.
1966 yapımı filmin İtalyanca özgün adı “Dio Coome Ti Amo”...
Türkçesi şöyle:
“Tanrım seni ne kadar çok seviyorum...”
Film aslında aynı isimli şarkıdan esinlenerek yapılmış.
Bu şarkı 1966 yılında San Remo Müzik Festivali’nde birinci olan şarkıydı.
Domenico Modugno ile Gigliola Cinquetti birlikte söylüyordu.
Olağanüstü bir şarkıdır.
Filmin başoyuncusu da zaten Gigliola Cinquetti...
Filmde ayrıca 1964 yılındaki San Remo Müzik Festivali’nde birinci olduğu “Non Ho Leta” şarkısını da söylüyor. Barcelona ve Napoli’de geçen, o dönemin meşhur İtalyan fotoromanlarını andıran lolipop bir film.
*
Aslına bakarsanız ilkini Audrey Hepburn ve Humphrey Bogart (1954), ikincisini ise Harrison Ford ile Julia Ormond’un (1995) oynadığı “Sabrina” filmleriyle aynı konu...
Zengin bir malikâne çalışanı fakir kız, zengin oğlan ve mutlu son...
Gigliola Cinquetti o kadar güzel ve masum, film o kadar yumuşacık ve romantik ki...
Şu kötülükler yılında çok iyi geldi bana...
HANGİ VİCDANLI İNSANA BUNU ANLATABİLİRSİNİZ
NE karanlık bir yüzyılmış bu meğer... Meğer insanoğlunun içindeki o kötülük o kara şeytan ne çıkmaz bir illetmiş...
*
Şu hale bakar mısınız...
Bir inancın en güzel bayramına üç gün kala İsrail devletini yöneten şu gaddar adamların yaptığına bir bakın...
Böyle bir günde bir inancın mabedine böyle insafsızca saldırmayı bu gökyüzünün altında hangi vicdana anlatabilirsin...
*
Zaten yoksulluk, acı içindeki bir halkın üzerine uçaklarını gönderip tonlarca bomba yağdırmayı, napalmlerinle hiç acımadan, çoluk çocuk demeden katletmeyi, dağlar haline gelmiş vicdansızlığını günah sıradağları haline getirmeyi hangi vicdana sığdırabilirsin...
*
Bil ki yetti artık...
Yetti...
Sadece Müslüman âleminin değil, Hıristiyan’ın, Budist’in, deistinin, ateistinin, bütün insanlığın ta şurasına getirdiniz.
Çok ah aldınız...
Çok acıttınız insanların vicdanını...
O yüzden kalacaksınız altında kendi vicdansızlığınızın...
HINCAL ABİ SIRF SENİ UTANDIRMAMAK İÇİN BU SÖZÜNÜN ALTINDA KALACAĞIM
TARKAN’a sahip çıktım diye beni yerden yere vurmuş Hıncal Abi...
Bu arada sapla samanı da karıştırmış.
Diyor ki...
“Ey tutuklu ve hükümlü meslektaşlar...
Halinizi anlatmak için sakın ama sakın Ertuğrul Özkök’ten medet ummayın!
O Tarkancı. Omuz silker geçer...”
Hıncal Abi biliyor musun...
İşte bu konuda sana cevap vermeyeceğim...
Neden biliyor musun... Sana hâlâ saygım var, seni hâlâ bu meslekte bize renklilik yolunu açan insan olarak tanıyorum...
O nedenle seni utandırmak istemiyorum... İnşallah bugünler geçer...
Rahat bir ortamda o konuyu da konuşuruz..
Yorum Yazın