Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

İKİ DEYİMİN HİKAYESİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Zaman zaman cenaze sahiplerinin taziye evlerinde yemek vermemesi konusunda yerel kararların alındığını duyarız. Bir zaman Elbistan Müftülüğünce de bu tür bir karar alındığını duymuştum.

Bu kararların alınmasına gerekçe olarak, cenaze sahipleri bir yandan acısıyla baş etmeye çalışırken diğer yandan da yemek derdine düşmektedir. Çoğu zaman cenaze sonrası taziye adeti bir gösterişe dönüşüyor, abartılı lüks yemek verilmesi ön plana alınarak, ölüm acısı ve manevi ritüeller ikinci plana atılıyor.  Durumu elverişli olmayan kişiler bunu borç alarak karşılamaya çalışıyor, büyük bir ekonomik yıkım oluyor. Yetkililer İslami gelenekler içinde yer almayan bu durumu önlemek için girişimlerde bulunuyorlar.

Toplumların tarihten gelen alışkanlıkları adeta onların genine işleniyor. Toplumlar genine işlemiş bu alışkanlıkları tüm zorluklara ya da yasaklara rağmen yerine getirmeye çalışıyor. Bunu bilinçli bir tercih olarak yapmıyor. Eski Türklerde şaman inancına göre ölen kişinin ruhu üç gün boyunca evinden ayrılmıyor, onun etrafında dolaşıyor ve aş yapılmasını istiyor. Eğer aş yapılmazsa ev halkının bir zarar göreceğine ya da evden yeni bir kişinin öleceğine inanılıyor.  Bu nedenle her halükârda üç gün boyunca ölü evinde aş yapılması bilinçaltı bir korku ve zorunluluk sonucu ortaya çıkıyor.

İnsanlar genetiğine işlemiş alışkanlıklarını kolay bırakamıyor.  İslam sonrasında ritüel devam ediyor ancak ona verilen anlam değişiyor. Bu sefer de ölenin ruhuna hayır olsun diye yemekler veriliyor. 

Ölüm sonrası aşla birlikte helva yapılması ve komşulara dağıtılması yine ölünün hayrı için önemli bir ritüel olarak karşımıza çıkıyor. Helva ölüm sonrası bir geleneğin simgesi haline gelmiş durumda.

Anılan nedenlerle ölüm ve helva konusunda deyimler oluşmuştur. Bunlardan biri, “Helva tavası omuzunda olmak” Genelde yaşlıların ölüme daha yakın olduğu düşünülür. Birine helva tavası omuzunda demek ölümü yaklaşmış demektir. Tabi bu sözü genelde gençler yaşlılar için söylemektedir.

Bir diğer deyim ise “Ölüler sanır ki diriler her gün helva yiyor” Üç gün boyunca cenaze evinde helva olması tüm komşulara dağılması sonucunda, inanca göre üç gün boyunca evden ayrılmayan ölünün ruhu bunu görüyor ve doğal olarak dirilerin her gün helva yediğini sanıyor. Deyim bu inanca dayalı olarak ortaya çıkmıştır. 

Oysa ölü bilse ki sadece üç gün boyunca ölüm nedeniyle aş ve helva var. Diğer günler dirilerin büyük çoğunluğu ne açlık ne yoksulluklar yaşıyor.

Yazımızı yine bir fıkra ile bitirelim.

Köyün yakınında metruk bir türbe ve oraya ilişkin korkulu hikayeler var. Köy kahvesinde kimsenin gece oraya gidemeyeceği konuşuluyor. Gencin biri “Ben giderim hatta orada mum yakıp ışığında helva yiyip dönerim” diyor.

Giderdin gidemezsin derken bahse tutuşuyorlar. Ortaya ciddi bir para koyuyorlar. 

İddiaya giren kişi mumu ve helvayı alıp gidiyor. Diğerleri uzaktan onu takip edecekler. Bahse tutuşan kişi bunu yapamasın, başarısız olsun diye ondan evvel gidip zifiri karanlık türbenin içinde saklanıyor. İddiaya giren kişi iddiası üzerine gidiyor. Zifiri karanlıkta mumu yakıyor, helvayı yemeye başlıyor. 

Önceden saklanan kişi o zifiri karanlığın içinden elini mum ışığına doğru uzatıp helvayı almaya yelteniyor. Bu esnada genç eli tuttuğu gibi ileri savuruyor. “Çek elini burada diri dururken ölülere helva yok.”

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar