Siyasi arenada eleştiri olmaması düşünülemez. Ancak, bunun insaflı ve ölçülü olması da masum bir beklentidir. Ölçünün ibresi hangi tarafa kaçarsa kaçsın, bundan aklıselim rahatsız olur. Ülkemizde maalesef makul bir eleştiri kültürünü ve seviyesini muhafaza edemiyoruz. Siyasette kim ne yaparsa bir karşı çıkanı, muhalefet edeni hazır. Bu karşı çıkışlar her zaman isabetli olmuyor, olması da gerekmez. Ama bazen o kadar aşırıya kaçılıyor ki “eee bu kadar da olmaz yahu!” diyesi geliyor insanın.
İktidarların yaptığı her şey doğru olmadığı gibi elbette hepsi yanlış da değildir. Ancak, iktidar ya da muhalefet fark etmeksizin, genellikle karşı tarafı “takdir etme” söylemini ve davranışını unutmuş gibiyiz. Bu eleştiri haklı, bu görüş doğru ya da bu hizmet yerinde ve iyi diyemiyoruz. Çünkü birbirimize o kadar muhalefetiz ki; takdir edersek bambaşka bir kişi olma veya sayılma endişesine kapılıyor ya da herkes bizi ayıplayacak ve çevremizden dışlanacağız korkusu yaşıyoruz.
Bu hale nasıl geldik? Nasıl bu kadar keskin olabildik? Hoşgörümüzü neden sıfırladık? Kim, hangi dış güç (!) bizi bu formata soktu. Bu anlayış ya da anlayışsızlıkta hiç mi kendi sorumluluğumuz, vebalimiz, günahımız yok? Bu anlayış, kutuplaşma ve kamplaşmanın kemikleşmesinden başka neye hizmet eder. Hiç mi ortak alanlarımız kalmayacak, illa siyah ve beyaz mı olacağız!
Evet, bazı sorunlar olmamalı veya varsa düzeltilmeli. Ancak, ne sorunları anlayışla kabul eden var, ne de “her şey kötü değil, bazı şeyler de iyi” diyen, olgunluk gösteren ve takdir eden var. Toptancı bir anlayış ve yaklaşımla birileri saldırıda, birileri de savunmada ya da karşı saldırıda. Bu kafa ve mantıkla ihtiyacımız olan huzura yaklaşamayız.
Bu memleket hepimizin ve bu ülke, bu devlet, bu bayrak, bu millet hepimizi içine alıyorsa -ki alıyor-, o zaman daha paylaşımcı daha sorumlu daha katılımcı olmak zorunda değil miyiz!
Hangimiz bu dünyada kalıcıyız? Derdimiz ne? Kaygımız kim için? Özellikle milli meselelerde ayrı düşmek, düne takılıp kalmak, sadece bugüne odaklanıp yarınları ihmal etmek gelecek nesillere neyi miras bırakacak.
İktidar olma gücü ve muhalefet etme anlayışı, bizi insani değerlerden uzaklaştırmamalıdır. İktidar olalım, ama hak yemek, haksızlık yapmak, rant kapmak için değil. Hak etmeyenleri bir yerlere taşımak için değil. Etiket ve şatafat heveslerimizi tatmin etmek için değil. Daha fazla sorumluluk almak ve hizmet etmek için olalım.
Demokrasilerde muhalefet de olacak elbette, ama her şeye muhalefet etmekle de muhalefet yapılmaz ki. Allah için bu da iyi diyeceğimiz şeyleri de söyleyelim. Bir araya gelmenin, ülkeye fayda sağlamanın yollarını arayalım ve bulalım. Acımasızca savaşanlar bile antlaşma amaçlı buluşabilirken, kendi ülkesi ve milletine hizmet için yarışanlar (!) neden buluşamıyor!
Ne iktidar kalmak ne de muhalefet etmek kimseye baki değildir. Yarın roller değişir, hadi bakalım şimdi sıra sende denilebilir. Tabii ki bunlar demokratik usullerle olur. Başka yolları akıldan bile geçirmek çılgınlıktır. İşte o zaman bugüne atıf yapılır ve kötüyse kötü, iyiyse iyi akla gelir. Maalesef gün bugün ve fırsat bu fırsat anlayış ve hevesine kapılanlar, kamu malını kılı kırk yararak korumak ve millet menfaatine kullanmak yerine bir şahsi çıkara alet edenler ortaya çıkabiliyor. İşte bu çürük elmalar bütüne zarar vermekte ve iyi niyetlilerin çalışmalarını heba etmektedir.
Devletin makamı ve gücü kendisine emanet edilenler bazen onun sorumluluğunu taşıyamıyor. Uykusunun kaçması ve bu vebalin altından yüz akıyla çıkması gerektiğini unutabiliyor. Bu anlayışla, bu güç negatif enerjiye dönüşüyor, yönetim anlayışı değişiyor. Sonra da güç ve nefis karışarak meşru sınırını kaybediyor. O zaman da her şeyin tadı tuzu kaçıyor.
Yönetme yetkisini kullanmak her zaman üst seviyede bilinç ve devlet insanı sorumluluğu ile icra edilmelidir. Ne toplum devleti baskıya zorlamalı ne de devlet toplumu vurdumduymazlık ve sorumsuzluğa itmelidir. Bu iki güç; biri diğeri için var olduğunu unutmadan, bir denge kurarak, tam bir demokrasi olgunluğu içinde hizmet etmeli ve huzura yürümelidir. Devleti millete karşı acımasız ve abartılı bir güç yapmak da, milleti sanki bir hiç gibi görmek de kusurlu bir anlayıştır.
Geçilmiş evreler, aşılmış sorunlar temcit pilavı gibi tekrar tekrar gündeme gelmemeli ve huzur kaçırma, ortalık karıştırma ve nefis yarıştırma aracı ve konusu yapılmamalıdır. Kimse fert olarak kimsenin amiri ya da memuru değildir.
Medeni bir toplumdan oluşan ve kuralları objektif olarak işleyen bir devlet düzeni, dünyada normal hak ve hürriyet arayışında olanlara hayatı cennet eder. Eğer haram ve haramilik hevesi olan varsa onlara da hayatı cehennem eder. Toplu olarak ve toplum olarak ihtiyacımız hukuk ve adalettir. Eşitlik ve hürriyeti doğru anlamak ve istismar etmemektir.
Huzurlu bir ortam yakalamak için devletin, kimsenin imtiyazlı bir arenası olmadığını kabul etmek yeterlidir.
Dünyada saf bir milletin oluşturduğu devlet olmadığı gibi, imtiyazlı bir devlet yapılanmasının gölgesi de olmamalıdır. Biz de, kendi devletimizi yine kendi insanımız için tüm mevcut varlıklarımızla, adı tarihin derinliklerinden gelen Türk olarak tanımlanmış kucaklayıcı ismimizle, en adil ve insani ölçülerde sunmanın projelerini ve hizmetlerini üretmeliyiz.
Ülkemizde bölücülük, kavga ve imtiyazdan medet umanlar bu çıkmaz yollardan derhal çark etmelidir. Emperyalistlerin taşeronluğundan uzak durmalı ve cin fikirlilerin oyununa gelmemelidirler.
Modern bir dünya bize çok yakındır. Yeter ki kafamızı gereksiz şeylerle meşgul etmeyelim. Bağnazlık, fanatizm, despotizm ve güç zehirlenmelerinin girdabından kurtulalım.
Aydınlık bir gelecek tamamen elimizdedir. Tam demokrasi anlayışını içselleştirmek bizi anlamsız kompleks, üstünlük ve itilmişlik gibi birçok hastalıktan kurtaracaktır. Her birimiz fert fert her konuda anlaşamasak da kavga etmeden konuşabilmeyi, saygılı olmayı, barışı bozmadan ve farklılığımızı koruyarak milli konularda birlik olmayı ve mutlu olmayı başarmalıyız.
İnsani değerler ve tam demokrasi, içini insanın dolduracağı bir serbestlik alanıdır, toplu yaşamayı mutlu yaşamaya dönüştürecek bir iksirdir. Tam demokrasi bizim için; herkesin kendini tanımlama, istediği gibi düşünme, başkasının hukukuna tecavüz etmeden, aynı vatanda, ay yıldızlı bayrağımız altında, kendi inançlarımızla ve özgürce, bir devlet güvencesinde varlığımızı devam ettirme ve insanca yaşama olgunluğudur.
Hepimizi bağlayan adil bir hukuk düzeninin sorumluluğunu, devlet yapısı içinde hissetmektir.
Evimizin içindeki özgürlük nasıl ki komşularımızla sınırlanıyorsa; mahalle, ilçe, il ve devlet yapıları da hepimizin sorumluluklarıyla kurulan ve korunan yapılanmalardır. Düzen ve disiplin her zaman hepimizin zaaflarını ve aşırılıklarını frenler. Yeter ki keyfilikten ve adaletsizlikten uzak duralım.
Normalden rahatsız olanlar için de zaten başka tedbirler devreye girecektir. Normali, yani itidal üzere olanları mutlu eden bir yapı her zaman önceliğimiz olmalıdır. Ancak, bir işleyişte makul insanların rahatsız olması ciddiye alınması gereken bir sorundur. Bütün sorunlar karşısında aklıselim davranmak hepimizin mutluluğu ve huzuru için bir ihtiyaçtır.
Hiç kimse ilânihaye hâkim olma ve hükmetme gücüne ve hakkına sahip olamaz. Çünkü ölümlü bir varlığın bu düşüncesi felaket olur. O halde çözüm; ortak akla önem veren ve huzuru önceleyen bir anlayışı etkin ve hâkim kılmaktır. Bu da dünyada sadece kendimiz varmış gibi düşünmeden ve davranmadan yaşamayı gerektirir. İnsani değerlerin etkili olduğu ve insaf ile mücehhez edilen bir anlayış, barış ve huzur getirir.
İnsanın merkezde olduğu ve insanlığın değer bulduğu bir düzen içinde yaşamak, anarşi ve kaos ortamından her zaman daha kolay ve doğru tercihtir.
İnsanın ferdi, ailevi güvenliği yanında, töre inanç gibi değerlerini başkalarının huzur ve güvenliğine zarar vermeyecek boyutta yaşaması ve onun devlet tarafından güvence altına alınması kesinlikle bir ihtiyaç, hak ve gerekliliktir. Huzur hepimizin dileğidir. Huzur ortamı, yönetenin de yönetilenin de su, hava gibi ihtiyacıdır.
Huzura yaklaşmak için gayret etmeyenler; yaşanmayan huzura ve yaşanılacak huzursuzluğa da hayret etmemelidir.
Hepimiz zorunlu olarak zaten İlahi huzura yaklaşıyoruz. Hiç olmazsa iç huzurumuzu da buna takviye yapalım, sevgili dostlar...
Prof. Dr. Abdulkadir GÜLLÜ
İDD Genel Başkanı
Yorum Yazın