Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Mail: shjbjdsk@hotmail.com

HIZ

İnsanoğlu hızı ezelden beri iyi bir olgu gibi gördü. Başlangıçtan bugüne bildiğimiz kadarıyla hayatın her alanında bir hızlanma gerçekleşti. Evet hızın iyi yanları çok. Bir hastanın doktora hızlı yetişmesi, bir ordunun muharebe alanına hızlı intikal etmesi, bir istihbaratın hızlı duyurulması diyerek bir sürü şey sayabiliriz.

Tabi her yeniliğin artıları olduğu gibi eksileri de oldu. Kalabalıklaşan dünyada hayatımızın her alanında her şeyin hızlanması için elimizden geleni yaptık. Eskiyi düşündüğümüzde yapılan işlerde hızlandık, endüstriye geçildi ve üretimde hızlandık, biz hızlandıkça kalite düştü, kullandığımız aletlerin kaliteleri düştü, bindiğimiz araçların kaliteleri düştü, kalabalık dünyaya yetiştirilmesi gereken gıdanın kalitesi düştü. Bu hıza entegre olabilmek, hızla üretilen tüketim malzemelerine ulaşımın da hızlı olabilmesi için doluştuk şehirlere insan ilişkilerinin de kalitesi düştü. Bilginin bile hızla ulaşılabilir olması dezenformasyonun da önünü açtı anlayacağımız aldığımız haberin bile kalitesi düştü. Şehirlere doluşup birbirimize iyice yaklaşınca tedarik kanalımız olan doğa boşaltıldı. Yediğimiz meyve sebze veya hayvansal gıdalar da hızla üretilsin diye yetiştirirken yapılan uygulamalar onların doğal yapısını bozdu. Yediğimiz hayvanlar önce doğadan uzaklaştı kapalı ortamda yetişmeye başladı ve bu hız furyası ile normal yaşam sürelerinden çok daha kısa zamanlarda olgunlaşmaları sağlandı.

Önce tatları bozuldu, daha sonra yapıları bozuldu. Bozulan bu yapı insanlara sirayet edince bu sefer insan üzerinde yarattığı sorunları çözmek için uygulanacak tedavilere ve ilaçlara hem çok emek hem çok para harcandı. Üstüne bir de hastalıklardan kaynaklı çekilen acılar cabası. Kısacası hayatımızı hızlandıralım derken aşırı yükleme yaparak hızlı bir bozulmanın önü açıldı.

Şimdilerde yeni hızlanma yöntemleri gün be gün karşımıza çıkmakta. Daha hızlı üretileceği taahhüt edilen yapay et veya topraksız tarım gibi uygulamalar ufak ufak insanların beynine yerleştirilmeye başlandı. Kutsal kitabımızda yaratanın da belirttiği gibi topraktan geldik ve sonunda toprağa döneceğiz ve tekrar topraktan diriltileceğiz. Fakat birileri ısrarla hem insanı hem de insanın faydalandığı ürünleri topraktan uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapıyor.

Kendimize soracağımız soru şu biz ne kadar kendimizi tanıyoruz. Hatırlıyorum geçtiğimiz senelerde şöyle bir haber yayınlandı; "İnsan vücudunda yeni bir organ bulundu." Herşeyi fazlasıyla çözdüğümüzü düşündüğümüz şu devirde insanlar üzerinde bir sürü hastalık teşhisleri konulduğu bir sürü tedavi yöntemlerinin denendiği çağda yeni bir organ bulundu haberi ne kadar garip değil mi? Bundan önce yapılanlarda bu organ hesaba katılmadan yapılıyordu. Peki şu anda yapılanlarda insan fıtratına uygun olduğunu düşündüğümüz uygulamaları yaparken acaba keşfedemediğimiz nice olguya rağmen yapıyor olamaz mıyız?

Kimilerine göre milyonlarca yıl, kimilerine göre binlerce yıldır süregelen ve insanı günümüze taşıyan tüm uygulamalarda keskin bir değişim yaşıyoruz, yaşatılıyoruz. Bu değişimlerin daha yavaş gerçekleştiği dönemlerde ne yeni hastalıklar türemiş ve büyük ilaç kartellerinin kucağına atılmış olduğumuzu göre göre bunun daha radikallerini gerçekleştirmek için adeta yarış var.

Her koyunun kendi bacağından asılacağı dünyada sanırım bu konuda da kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız. Bizi bizden başka düşünen kalmadı çünkü hız insan hayatının ve doğallığın önüne geçti. Kendiniz için olmasa bile her şeyinizi feda edeceğinizi çocuklarını ve torunlarınıza geleneksel yöntemleri aktarmak zorundayız. Gitmesek de görmesek de bizim dediğimiz köylerimize her zaman olduğundan daha çok ihtiyacımız var. Birileri bizleri dört duvara ve yarı açık ceza evi gibi beton yığınlarına hapsetmek istese de hala oradan çıkmak ve doğalı yaşamak bizim elimizde henüz onu tam anlamıyla alamadılar.

Haydi çocuklarımıza, bize beyaz et diye öğretilen tavuğun etinin aslında beyaz olmadığını öğretme vakti geldi de geçiyor bile. Sanırım şu anda yaşayan neslin sırtına yüklenen sorumluluk insan fıtratını korumak oldu. Kendimiz için, gelecek nesiller için, yaratanın emanet ettiği doğalı ve fıtratı koruyalım. Artık o köylerimize gidelim, görelim ve bizim köyümüz olduğunu sadece şarkılarla değil fiilen de idrak edelim.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar