Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

Mail: jdgklgkd@homail.com

Her yerde kar var!..

Ünlü Fransız şarkısı "Tombe la Neige/ Her yerde kar var"ı Belçikalı şarkıcı Adamo mu meşhur etti, yoksa şarkı mı Adamo'yu uluslararası üne kavuşturdu, pek bilmem..
Ama Türkiye'ye geldi ve şarkıyı Türkçe söyleyince, hemen herkes onun kırık aksanlı Türkçesi ile söyler olduk.. Belçikalı da ülkenin sevgilisi oldu, 1964'ten sonra..
Karı, Çaldıran ve Van'da iyi bilirim. Anılarımı yazsam kitap olur. Ankara'da da kışlarımız genelde karlı geçerdi.. Kanıksadık. Kar yağması da, yolların kapanması da doğal olaylardı. Hatta bazen okullar da kapanırdı ve bayram yapardık.
Hemen bütün yokuşlar, gençlerin ve çocukların kızak parkuru olurdu, eğlenirdik. Kardan adamlar yapar, kartopu oynar, şenlenirdik.
1980'de İstanbul'a geldik.. Karı unuttuk adeta.. Kırk yılda bir serpeler gibi olur ama tutmazdı bile..
Sonra.. Sonra o ünlü 1987 kışı geldi.. Bir gün durmadan kar anonsları yapılıyor, ama yağan bir şey yok.. Akşam bir tiyatroya gittim. Çıkışta da Ertekin'e.. O zamanki evimin adeta salonu gibi kullandığım, o zamanın belediye başkanı Ayfer Atay'ın bir cennete çevirdiği Ortaköy Meydanı'nın nizamiyesi gibiydi Ertekin'in yeri.. Her geceyi orda kapardım.. Bu yüzden Ortaköy halkı, esnafı ve bürokratlarıyla da ahbaptık. Her Beşiktaş Emniyet Müdürü ile de.. O zaman Emniyet Müdür ve amirleri ile gazeteciler dosttu. Bugünkü gibi "yasaklı" değildik.
O gece geldiğimde saat gecenin 11'i.. Baktım bizim Emniyet Müdürü ile yardımcısı Ertekin'de, köşede oturuyorlar, resmi kılıklarıyla..
"Hayrola, bu saatte burada" dedim.
Müdür, "Karı bekliyoruz" dedi.. Kahkahayı attım..



"Yarınki yazım belli oldu. Beşiktaş
 Emniyet Müdürü ve Yardımcısı dün gece Ertekin'de karı beklediler!." Onlar da bastı kahkahayı tabii.. Sonra şakayı bırakıp gerçeği sordum.
"Nerden çıktı kar beklemek?."
Müdür dostum anlattı. Sabahtan beri meteoroloji yoğun kar uyarısı yapıyor ya.. İstanbul Valisi de, tüm ilçe emniyet müdürlerine genelge yayınlamış..
"Bu gece işinizin başında olun. Kar bastırırsa, bir kar lastiksiz ya da zincirsiz araba yolların tıkanmasına, kitlenmesine sebep olabilir. Derhal el koyun. Vatandaş yolda kalmasın, donma tehlikesi geçirmesin.."
Bizim Beşiktaş Emniyet Müdürü de, bölgesindeki tüm karakollara ayni emri vermiş, kendisi de en yoğun sahil yolunun merkezi gibi olan Ortaköy'e elinde telsizi yerleşmiş, bekliyor.. Karı bekliyor yani..
O gece mi yağdı, daha sonra mı, hatırlamıyorum ama, Oyak Sitesi'nde oturuyorum o zaman..
Bir sabah kalktım, arabam görünmüyor.. Hiçbir araba görünmüyor. Otopark bembeyaz ve yan yana tümsekler var o kadar.. Bunlar karın altında kalmış arabalar..
Günler sonra ancak meydana çıktılar.. Bazıları eksik çıktı.. Profesyonel hırsızlar, bazı arabaları o kar sırasında soymuşlar, kelebek camlarını kırıp.. Teypler başta çalmışlar.. Bizim MF3 Ahmet Kurtaran'ın çok gurur duyduğu bir Japon arabası vardı. Kar kalkınca bir bakmış..
Bütün ön tabloyu götürmüşler. Yedek parçacılara satmak için. O zaman o markanın bizde temsilciliği yok, Ahmet aylarca Japonya'dan parça beklemişti, arabasını sürmek için..
Sonra 2004'tü galiba, bir sıkı kar daha oldu..
Ve işte nihayet, 2022!..
Yani benim İstanbul'a geldiğim 1980 tarihinden bu yana, 42 yıldır 3 kar afeti yaşadık bu kentte, yollarda, evlerde kalmacasına.. Hepsi o..
Şimdi bu doğal afeti kullanıp belediyelere yüklenmek ne derece doğru olur, onu sordum dünkü yazımda. Dünyanın 1 numaralı süper devleti ABD'nin başkenti Washington'da hayatın sabah sadece 2 saat yağan bir karda nasıl durduğunu örnek vererek. Ordaydım, başka Türk gazetecileriyle.
Şimdi bizim medyada "Maksat muhalefet olsun" diye kaleme sarılan sarılana..
Gene dün söyledim.. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi'nin (İBB'nin yani) varlığı ile yokluğu belli olmayan, aklı fikri TC Başkanı olmaya saplantılı bir başkanı var. Bin konu var, onu eleştirecek.. Ama sen kalkıp bir doğal afetle onu vurmaya kalkarsan, "Bu adam mükemmel" havası yaratırsın. "Eleştirecek şey bulamıyorlar, karı, seli, depremi bahane ediyorlar" diye..
Yahu dostlar..
Yatağımın başucunda 8.05 ayarlı bir radyo saat durur. Tam o saatte, odayı aydınlatan bir ışık yanar benim cihazda ve TRT Nağme adlı radyo alaturka şarkılarla açılır ve beni uyandırır.
TRT Müzik TV Kanalı'nın adeta unuttuğu alaturkanın en güzel şarkıları, en ünlü şarkıcılardan sunulur. Yarım saat kadar yatağımda dinler, 8.30'da yataktan neşeli çıkarım..
TRT Nağme, sadece isteklerle seçilen şarkıları çalmaz.. O saatte radyoları en çok yoldakilerin dinlediğini bildiğinden, onları ilgilendiren haberleri de verir..
"Karayollarında durum" ve "Hava durumu.." Tamirat ve saire gibi sebeplerle birkaç karayolu kapalıdır ya da bir başka geçit sağlanmıştır, onları anlatır..
Pazartesi, salı ve çarşamba sabahları ne karayollarında durum vardı, ne de hava durumu, 8.30'a dek.. Sebep?. Tahmin edersiniz..
Kardan kapalı yollar say say bitmez.. Açık yolları saymak daha kolay da ondan..
Şimdi bu kapalı yollardan, hem de müthiş bir kar temizleme araç parkı olan Karayolları'nı ve bağlı olduğu Ulaştırma Bakanlığı'nı sorumlu tutmak mümkün olabilir mi?.
Doğal afetle, hem de böylesine yurdu saran, Ankara-İstanbul gibi muhteşem otoyolu kapatan, yüzlerce araba ve binlerce insanı şehir içinde de değil, dağ başında mahsur bırakan (Dikkat mahsur.. Mahzur değil.. Bu ikisi çok farklı anlamlara sahip, ama hem gazetelerde görüyor, hem ekranlarda dinliyorum. Bu iki sözcüğü birbiri yerine kullanan yazarlar, muhabirler, hatta haber spikerleri var) bir ender afetle karşı karşıyayız.. Hepimiz elimizden geldiğince yardımcı olmalıyız.
Peki oluyor muyuz?. İstanbullular olarak, biz yardımcı oluyor muyuz?.
Bu yazıyı okuyanlar?.
Meteoroloji kardan önce günlerce herkesin cebine anonslar yaptı. Arabası olup da cebi olmayan var mı, dünyada?.
"Dikkat.. İstanbul için sarı alarm.."
"Dikkat.. İstanbul için turuncu alarm.." Yani "Kırmızı alarma, afete az kaldı..
Herkes önlemini alsın.. Mecbur kalmayan araçla yola çıkmasın. Çıkmak zorunda olanlar kış lastikli olmalı. Her araba bagajında zincir, takoz, çekme halatı, akü donmasına karşı da takviye kablosu bulundurmalı" demek bu..
Peki, kaç İstanbullu bunu dikkate aldı, söyleyebilir misiniz?.
Bakın A. Ahmet Saygun Caddesi, yani Ulus yolu hep açıktı. Bağlandığı Nispetiye Caddesi ve onun bağlandığı bizim Tepecik yolu da..
Ulus Caddesi'nin hemen başlangıcında oturan bir arkadaşım var. Telefonla konuşuyoruz..
"Yahu bana gel de, burada kahve içeriz" dedim.. "Kar lastiğim yok, gelemem" dedi.. Üç yol da açık, ama "Kar lastiğim yok" diye gelemiyor.. Bugün için fevkalade uygar bir davranış.. Ama aylardan şubat.. Ekim, kasım aylarında hatta kış lastiklerini takmak gerek..
Hani nerde?.
Şart midur?.
Çünkü bize AIDS de geçmez, Kovid de..
Aşı, önlem nasıl gerekmiyorsa, kar önlemleri de gerekmez.
Yolda rastgele on arabayı çevirsek, kaçının bagajında, takoz, çekme halatı ve takviye kablosunu geçin, "Zincir var?.."
Her yerde kar varken ve kıyamet koparken, yola hem de yaz lastiğiyle, zincirsiz çıkanlar çoğunluk değilse, ben adam değilim!
Adam.. Adamo!.
Gene geldik başa.. Hadi söyleyelim şarkımızı o zaman.. Adamo aksanı ile ama..

Her yerde kar var, kalbim senin bu gece
Belki gelirsin sen bakarken pencereden
Gözler yalnız özler karda senden izler

Karda zordur yürümek
Anladım gelmeyecek
Dünya oldu bana dar
Neden yağdın söyle kar

Dünya oldu bana dar
Neden yağdın söyle kar?..

***


DÜNYANIN BİR UCUNDAN...
Selahattin Ağabey (Beyazıt) için dünyanın bir de değil, neredeyse öbür ucundan ses geldi. Los Angeles'ta yaşayan Safter Yılmaz dostumuzdan.. Meğer Mekteb-i Sultani'de beraber okumuşlar.. Ne anılar, ne anılar..
İşte Safter'in maili..

***

Sevgili Hıncal,
Hey gidi günler.. Selahattin Beyazıt'ın vefatı beni yıllar öncesine götürdü.. Sultani'den, benden bir sınıf ilerde idi.. Hiç unutmam bir gün beton sahada tenis topu ile oynarken bir vuruşum oradan geçmekte olan Selahattin'in suratına çarpmış ve o da yanıma hışımla gelerek bir tokat atmıştı.. Ben bir an şaşırmış fakat Sultani'de Safiye lakabı olan (o zamanın ünlü şarkıcısı Safiye Ayla'ya benzetildiği için) incecik Selahattin'e bir şey yapamamıştım. Zira yanında her zaman bodyguardı gibi birlikte olduğu, iriyarı sınıf arkadaşı Baha vardı.. 40'ların ünlü cerrahının oğlu olduğu için Selahattin'i herkes tanırdı.. O yıllarda birçok ünlünün oğlu zaten Sultani'de idi.. İstanbul Valisi Lütfi Kırdar'ın iki oğlundan büyüğü Abdi İpekçi'nin, küçüğü Üner ise bizim sınıfta idi..
1950'lerde Londra yıllarımda Selahattin ile çok defa karşılaştık, Cambridge onu tam bir İngiliz centilmeni yapmıştı. O yılların Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun yakını idi.. Kıbrıs görüşmeleri için o Londra'ya geldikçe elçilikte rastlaşırdık. Ünlü İngiliz silah ve havacılık şirketi Vickers'in temsilciliğini alan Selahattin bu arada Türk Hava Yolları'nın yurtdışına açılışını sağlayan Viscount uçaklarının satın alınmasını sağladığı gibi birçok büyük İngiliz sanayi şirketinin Türkiye'ye yatırım yapmasını da başardı..
Selahattin daha Galatasaray'a başkan olmadan Kova Osman'dan kaleyi teslim alan Sultani'den ağabeyi Erdoğan'ın İngiltere'de tedavi masraflarını da karşıladı.. Cihat'tan sonra Türk futbolunun en iyi kalecisi durumuna gelen Erdoğan Atlıoğlu genç yaşta ciğer kanserine yakalanmıştı.. Kulübün onu yurtdışında tedavi edecek parası yoktu.. İşte Selahattin bunu üstlenerek elinden geleni esirgemedi.. Kader bu.. Erdoğan'ın hastalığı sınıf arkadaşım Turgay'ın yolunu açtı.. Yoksa Turgay, Galatasaray kalesine geçme şansını bulamazdı..
Nereden nereye geldik..
İsveç yıllarımda 1975'te sanıyorum..
Kulüp Metin Oktay'ın hâlâ boş duran yerini dolduracak bir santrfor arıyordu.. Ben o sırada İngiltere'ye Wembley'de iki gol atan Kocken Anderson'u önerdim ve bu oyuncu ile evimde görüşme yaparak anlaştım. Selahattin bu oyuncuyu bir maçta izlemesi için yine sınıf arkadaşım (kader bu) Coşkun Özarı'yı İsveç'e yolladı..
Coşkun'la Jönköping şehrinde buluştuk. Anderson'u West Bromwich Albion İngiliz takımına karşı oynarken seyrettik.. Ancak transfer 100 bin dolara olmasına rağmen gerçekleşmedi.. Zira bu o yıllar için büyük paraydı..
Her neyse yine o yıllarda Stockholm'de bir gün Selahattin ve eşi ile yolda karşılaştık ve birbirimize sarıldık.. Onu son gördüğüm an işte bu..
Mekânı cennet olsun..
Selam ve sevgiler,
Safter

***


SEVDİĞİM LAFLAR
En iyi olduğunuzu düşündüğünüzde, daha iyi olmayı bırakırsınız.
Giannis Antetokounmpo (NBA'de MVP/En Değerli Oyuncu seçildiğinde böyle demişti.)

***


TEBESSÜM
Kadın eczaneye girdi ve eczacıya "Bir kutu arsenik istiyorum" dedi. "Niçin" dedi, eczacı..
"Kocamı öldüreceğim de ondan.."
"Özür dilerim" dedi eczacı.. "Size bunun için arsenik veremem.."
Kadın çantasına uzandı. Bir resim çıkardı ve eczacıya uzattı. Resimde kocası ve eczacının karısı yatağın içindeydiler
Eczacı, kadına döndü..
"Özür dilerim" dedi.. "Bana reçeteniz olduğunu neden söylemediniz?."

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar