Dün, yani bu satırları yazdığım dünkü gün, sabah kalktım. İki dilim kızarmış ekmek, zeytinyağı ve zahter, bi de krem peynirden oluşan kahvaltımı, sütlü kahvem eşliğinde yaptım. Bu işleri yapana dek, ne gazeteye bakarım, ne de telefonuma, tabletime..
Güne sağlıklı başlamak için bulduğum çaredir bu ve hep ama hep uygularım.
Kahvem bitti.. Salona gittim, telefonumu şarjdan aldım. Telefonum hep salonda ve hep sessizde durur. Yatak odama girmesi ve uykumu bölmesi de yasaktır, çünkü.. Telefonum beni yönetmez. Yönetemez. Ben telefonu yönetirim.
Mailime bir not düşmüş.. Tıkladım.. Patron Dr. Serhat Albayrak, SABAH'ın 36'ncı kuruluş yılını kutluyor. Onu okumaya başladım, o ekranın üstüne bir mesaj uyarı notu düştü..
"Zafer Mutlu / Maalesef Selo'yu.." İçimde bir yangın bombası patladı ve telefon elimden düştü..
Hepsi o.. 4 kelime yıktı beni salondaki divana..
36 sene evvel SABAH'ı kuranların başındaydı Zafer Mutlu.. Selo, yani Selahattin Duman da Sabah'ın nasıl bir halk gazetesi olduğunu kanıtlayan yazarı.. Muhteşem bir mizahı vardı Selo'nun ve ciddi, en yoğun, en sert eleştirilerini bile o akıllara seza mizah kalemi ile yazar ve her ama herkese okuturdu.
Her kesimden, her fikirden okuru olan, o yüzden tirajı milyonlara vuran SABAH'a ben 5 yıl sonra geldim..
Ben sabahçıyım.. Yani kafam en iyi sabah çalışır. Bu yüzden gazeteye en erken gelir, yazıları yazar, saat bire doğru, Büyük Usta Beyti Bey'in hazırladığı mutfaktan yemeğimi yer çıkardım İkitelli'deki o gelmiş geçmiş en güzel, dünyada The New York Times dahil benzeri olmayan gazete binasından. Dış kapıyı avluya indiren merdivenlerde sık sık yukarı çıkan Selo ile karşılaşırdık.. O sabaha kadar, dolaşır, okur, gün ağarırken yatağa girer, öğlen vaktini geçerken gelirdi gazeteye çünkü.
Gazetede ara sıra kapıda karşılaşan iki adam peki nasıl oldu da, kardeşten sıkı olduk?
Çok güzel hikâyesi var onun da.. Ama şu anda güzel hikâye anlatacak halim yok..
Selo'yu o yaşam dolu, içindeki yaşamı fazlasıyla okurlarına anlatan Selo'yu bu halde yazamam.. Her "Selo" deyişimde elim duruyor. Yanlış harf tıklıyor, siliyor yeniden yazıyorum, gene yanlış.. Yanlış..
Ama Selo'nun ona en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde bizi bırakıp gitmesi yanlış değil mi?.
Ama bitti işte.. Gitti!..
***
SAĞLIK BAKANI GENE SUSPUS!..
Şu anda perşembe ve saat 12.25.. Bu yazıyı en sona bıraktım.. Dün Sağlık Bakanı'na sorular sormuş ve "Cevap veremeyeceksiniz" demiştim. Vermedi. Çünkü veremedi.. Çünkü ben "Vay Koca Bakan beni aradı" diye yazıp etrafa hava atanlardan değilim, biliyor ve benimle konuşmaya da hazır değil..
O susuyor.. "O zaman gazoz içsin" demeyin. Hep susuyor çünkü.. Eline verilen rakamları okuma dışında bir şey yaptığı yok..
Dün "Hastanelerden gelen bilgilere göre Kovid'de en çok rastlanan ve en çok vefat eden yaş gurubu 30-60 arasındaymış" dedim ve bakanı vaka ve vefat sayısını yaş gurupları üzerinden açıklamaya davet ettim. Tüm rakamlar elinde.. Niye açıklamıyor, neden korkuyor gerçekleri söylemekten?.
Ama yazıma başka yerlerden cevap geldi.
Gene bazı hastane başhekimleri aradı ve dediler ki..
"Yoğun bakım yataklarında da en büyük çoğunluk, en çok dolaşan, en çok kapan ve en çok bulaştıran 30-60 yaş gurubu arası.. Aşıda ilk sıra onlara verilmeliydi.."
Ya cevap verin Sayın Bakan.. Ya da siz, kendi aşı gurupları sıralama kriterlerinizi açıklayın.
Bakın ne kadar basit.. Sizden yorum değil bilim, hayal değil, elinizin altında duran gerçek rakamları istiyorum.
Siz hiç "gerçek"ten korkan bir bakan duydunuz mu?.
Sağlık Bakanlığı Basın Bürosu..
Maaşlarınızı vatandaş Hıncal ödüyor. O zaman aldığınız maaşı hak edin ve siz cevap verin, sorduğum sorulara.. Devlet memuru, vatandaşın parasıyla yiyip içip yatan değil, vatandaşın sorularına ve sorunlarına cevap veren adamdır..
(Nokta.. Saat şu an 12.35. Tık.. Yazı gazeteye gitti.)
***
ULTRASLAN, TERİM'DEN 'İSTİFA' İSTEDİ!..
Aşağı inerken kafamda, Fatih Terim'in Trabzon maçında yaptığı fahiş hataları anlatmak vardı. "Benim bildiğim Fatih, bu hataları yapmaz, yoksa bilerek mi yaptı" sorusunu ekleyerek.
Tam bilgisayarın başına oturdum, telefonuma akşam maçı birlikte izlediğimiz bir dostun mesajı düştü.
Hurriyet.com.tr kaynaklı bir haber göndermiş. "Ultraslan ilk kez Fatih Terim'e 'İSTİFA' daveti yaptı.."
Hemen tıklayıp adrese girdim.
"Ultraslan'ın tribün lideri Sebahattin Şirin, 'Geçtiğimiz hafta son dönemde yaşananlar üzerine Başkanımız Mustafa Cengiz için bir yazı kaleme alarak mevcut ortamda Galatasarayımızın önünü açmak için son bir hizmet beklediğimizi belirtmiştik. Bu düşüncemizi tekrarlayarak ve ekleyerek; Mustafa Cengiz ve Teknik Heyetimizden Galatasarayımızın önünü açmasını istiyoruz. Vefalı Galatasaray Camiası olumlu hizmetlerinizi her zaman hatırlayacaktır. Galatasaray ve Galatasaray taraftarı sizlerden son bir hizmet bekliyor' dedi."
Ben de "Fatih Hocam, kafan karmakarışık. Bu halde Galatasaray'a faydan olmaz. Ayrıl.. Dinlen.. Bir gün gene omuzlarda dönersin" demiştim, Baba Gündüz'ü hatırlayarak.. Onu, Galatasaray'ın "tarih" adamını kovmuştu bir yönetim. Gık demedi, ikinci kümeden yeni gelen Feriköy takımını aldı.. O Feriköy, üç büyüklerin üçünü de yendi. Milli Takım'a oyuncular verdi ve Baba Gündüz, Hasnun Galib'e omuzlarda döndü. Dinlemedin hocam!.
"Maçlar seyircili olsa, şimdiye çok gitmiştin" dedim. Onu da dinlemedin..
"Hocam bu takım senin için oynamaz" dedim. Aldırmadın.. Ama işte, Öcal Ağbim gibi bu ülkenin 1 numaralı Terim destekçisi yazar da arkandan çekildikten sonra, dayandığın son kale Ultraslan da, hem de çok kibar, çok övgü ve saygı dolu bir ifadeyle, adını da karıştırmadan "Teknik Heyetimizden Galatasarayımızın önünü açmasını istiyoruz" diye duyuru yayınladı.
Bu mesajı artık al Hocam.. Tribünlerden ıslıklatma Galatasaray'ın gelmiş geçmiş en büyük Üç Hocası'ndan birisi olan ve kulübe Türkiye'de benzeri henüz olmayan en büyük futbol zaferini kazandırmış adamı.
Ne olur Hocam..
Ne olur, ıslıklanmayı ya da sosyal medya lincini bekleme. Galatasaray'a verdiğin hizmetlere layık bir hizmet daha yap ve bırak!.
Bırak Hocam!. Lütfen..
Bırak.. Sevgili Fulya'yı da al, Bodrum'a git.. Ben de geleyim.. Orada eski günlerdeki gibi bir tatil yapalım.. O senin muhteşem mantıcının durduğunu söyledin bana.. Futbol konuşmadan, futbol düşünmeden bir gene "aile" tatili yapalım Hocam!.
Dost acı söyler Hocam.. O yalakalardan dost çıkmaz Hocam.. Seni en acı eleştiren Uluç kardeşler en iyi, en yürekten dostların, aklından sakın çıkarma.
Gözlerinden öperim, Hocam..
***
BUGÜN 23 NİSAN!..
"Neşe doluyor insan" diye devam eder, o başlık.. İlk ezberlediğimiz marşlardandır.. İlk çok sesli şarkılarımızı söylermişiz durmadan.. Ne törenler yapılırdı okulumuzda.. Hatta çocuk balosu bile düzenlerlerdi, Bandırma'da okulda.. İlk dansımı 7 yaşımda çocuk balosunda ettim ben. Gündüz çiçek, gece fener alayları dolaşırdı Bandırma sokaklarında..
Sonra 23 Nisan ve 19 Mayıs'ın okullarda değil futbol sahalarında müthiş gösterilerle kutlanması başladı..
Bugün.. Bugün kapalıyız.. Sokağa çıkmak bile yasak..
Ekran başında, ana kanallar ne hazırladıysa artık, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı ve Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği bu gün için.. Ailecek onları izleyecek çocuklar..
Ben öncelikle "TRT 2'de saat 19.00 yayınlanacak, İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin hazırladığı konseri kaçırmayın" diyorum bir kez daha..
Sonra.. Çocuklar gece saat 9 oldu mu, yattı.. Tamam mı?. İşte ondan sonra büyüklerin, sadece büyüklerin izleyeceği bir film tavsiyem var.
Bir zamanlar dünyanın içyüzünü tokat gibi anlatan bir "siyasi" film aslında, bana sorarsanız..
Dünyaca ünlü bir Fransız kadını Madam Claude'un yaşanmış hikâyesi..
Dünyaca ünlü.. Çünkü dünyanın dört bir yanında hepinizin bildiği çok ünlü müşterileri var.. İşte birkaçı..
John. F. Kennedy, Şah Rıza Pehlevi.. Charles de Gaulle.. Marlon Brando.. Pablo Picasso..
Elbise dikmiyor onlara tabii..
"Vay" diye haykırmaya hazır olun..
Hafta sonlarını geçirmeleri için kadın gönderiyor.. Madam Claude'un hepsi iyi ailelerden seçilmiş, yani iyi aile terbiyesi görmüş, iyi üniversite okumuş, yabancı dil konuşan, ama ağızlarından tek kelime sır çıkmayan dünya güzelleri.. Sadece Madam'a anlatıyorlar, yaşadıklarını..
Kennedy, kendisine yollanan kızla hafta sonu geçirirken "Aynen Jacklyn'e benziyorsun" demiş.. "Ama ondan daha seksisin.."
Fransa'da fuhuş yasak. Ama Madam hem polis, hem gizli polisle anlaşmalı. Onlara bir iç veya dış istihbarat lazım oldu mu, Madam'ın bir kızı, o haberin kaynağına gidiyor ve bilgileri getiriyor. Polis talimatlı, dokunmuyor. Mafyada da sağlam lider dostları var. O yandan da tehlikede değil yani.
Ertekin çok söz etmişti o Paris efsanesi Madam Claude'dan.. Ayni devirde Paris'deydiler çünkü.. Sonra seçim yapılıp solcu cephe kazanınca, Madam Claude "Bunlar artık beni burada rahat bırakmazlar" deyip Amerika'ya gidiyor. Paris'teki bütün asiller de.. Dükler, kontlar, markiler, baronlar, başkentten taşraya kaçıyorlar.. Ertekin bütün geçimini bu asil hanımları giydirerek kazandığından "Bana da burada hayat bitti" deyip, Türkiye'ye, İzmir'e geliyor işte..
Yani Şapka'nın kaçma sebebi, Madam ile ayni..
Film fevkalade ilginç. Ama dikkat.. Yanınızda küçükler sakın, ama sakın olmasın..
***
TEBESSÜM
Bu anlatacağım gerçek.. Aynen yaşandı.
Kayıtlara geçti.
Tam kapanma dünyanın her yerinde olduğu gibi Kansas City'de de (ABD) hemen her işyerini ve herkesi çok etkilemişti. Sanat galerileri bomboştu. Hayvanat bahçesinde büyük insan kalabalıklarına alışmış hayvanlarda da büyük bir sıkıntı gözlenmişti. Kent yöneticileri bir proje hazırladılar. En meraklı diye seçtikleri hayvanları yanlarına uzmanlar katıp o boş sanat galerilerinde dolaştıracaklardı.
İlk olarak Kansas City Hayvanat Bahçesi'nden bir gurup pengueni, yakındaki Nelson Atkins Sanat Müzesi'ne götürdüler.. Ve uzmanlar raporlarını yazdı..
"Penguenler, Caravaggio'yu, Monet'ye tercih ettiler."
Şaka değil.. En başta "gerçek" dedim ya..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Yorum Yazın