Hollanda futbolda devrim yapmış.
Artık "taç" atışları elle değil ayakla yapılacakmış! Küt, doğru kaleye.
Maçlar da 90 değil 60 dakika. Elini çabuk tutacaksın.
Oyuncu değişikliği sınırsız olacak (eskiden ikiydi, sonra üçe çıkardılar, pandemi döneminde beşi buldular), eh, takım da gir çık yamalı bohçaya dönecek.
Top oyunda olmadığı dönemde süre durdurulacak, tıpkı basket maçı gibi. Saniye de saysınlar.
Serbest vuruşta illaki şut çekmiyorsun ya da pas vermiyorsun, topu önüne katıp gidebiliyorsun.
Sarı kart gören oyuncu beş dakika oyun dışı kalıyor, sonra yeniden oyuna giriyor.
Basitleştirelim derken büsbütün kafa karışıklığı...
***
Hollanda bu kararları FIFA ve/veya UEFA'ya danışmadan almış.
İyi öyleyse, her ülke kendi kafasına göre kural saptasın.
Örneğin, "Galatasaray daima kazanır, Galatasaray'ın kazanamadığı maçlarda birinci madde uygulanır" kuralı hiç de fena sayılmazdı hani...
Hakem dövmek de serbest olsun mu?
Karadeniz bölgesinde oynanacak maçlarda ateş etmek de serbest bırakılsın bari.
Ya da bazı hakemlerimizin daha şimdiden uyguladıkları şekilde, "tuttukları" takım kazanıncaya kadar maç bitmesin.
Oldu olacak ofsaytı da kaldırın maçlar örneğin 34-22 falan sonuçlansın.
***
Oysa abartılacak bir durum yok.
Hollanda bu yeni kuralları yalnızca "kendi alt liglerinde" uygulayacakmış.
O ligler elbette "tescil" edilmeyecekler.
İkinci ligden bu şekilde birinci lige çıkacak takımlar da "şaibeli" duruma düşecekler.
Karşımıza Hollanda şampiyonu gelirse bize de "şarlama" fırsatı çıkar. Hükmen kazanabiliriz.
Peki bu durumda yeni gelen takımlar yeni liglerinde "çarşaflamayacaklar" mı?
Altmış dakikaya alışmışsın, seni koşturuyorlar doksan dakika...
Neyse canım, gene de bu "abesle iştigal", bizim alıştığımız kendi abeslerimizden daha sağlıklıdır.
***
MÜZE OLSAYDI
Balık tutan savcıyı vuran mermi İnönü Yalısı'ndan ateşlenmiş.
Allah Allah, solun lideri İnönü'nün Boğaz'da yalısı mı varmış?
İsmet Paşa'nın değil, oğlu Erdal'ın.
Ateş eden de Sevinç Hanım'ın yeğeni.
Balık tutan savcı oltasını sallarken yalının pencere camına çarpmış, oğlan da sinirlenip basmış kurşunu.
Erdal İnönü'nün ölümünden sonra o yalının "İnönü Müzesi yapılacağı" söylentisi çıkmıştı...
Daha doğrusu, basın amigolarından biri uydurmuştu.
Biz de "İçine ne koyacaksınız, Erdal Bey'in iç çamaşırlarını mı?" diye sormuştuk.
Yapılamadı. Ortada "bir müze dolduracak" malzeme yoktu.
Sevinç Hanım gibi bir "solcu gelini" de yalıdan çıkıp sizin benim gibi kiralık eve mi gidecekti yani?
Oy veren saflar düşünsünler...
Çocuğun babası da armatör. Gemileri var.
Tatilin Ekrem İmamoğlu'na yakışması gibi, "armatörlük" mesleği de bazı solcularımıza yakışıyor.
Yorum Yazın