Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın baş döndürücü diplomatik temasları devam ediyor. Perşembe günü başlayan yurtdışı gezisi önümüzdeki Perşembe'ye kadar sürecek. Türkiye, Doğu ile Batı arasında mekik dokuyor. İki günlük Şangay İşbirliği Örgütü toplantısının ardından Erdoğan ve heyeti Cumartesi sabahı BM'nin 77. Genel Kurul toplantısı için New York'a geldi.
Erdoğan'ın bu iki ziyareti ardı ardına gerçekleştirmesi sembolik olarak büyük önem taşıyor. Türkiye'nin diplomatik vizyonu ve dış politika stratejisi daha güzel örneklendirilemezdi. Hep söylenegelmiştir. Türkiye'nin hem Doğu'ya hem Batı'ya açık olması gerektiği vurgulanmıştır. Hatta çoğu zaman bu durum benim pek katılmadığım köprü analojisiyle tarif edilmiştir. Aslında köprü ifadesi ne hoş ne de gerçekti. Türkiye'ye Doğu'nun ve Batı'nın arasında kolaylaştırıcı bir rol biçiyordu. Türkiye'yi merkeze almıyordu. Bu nedenle hoş değildi.
Ayrıca gerçeği de yansıtmıyordu. Türkiye'nin Batı ile Doğu arasında köprü olabildiği çok nadir örnekler vardı. Güçlü Batılı ülkeler gerçekte Türkiye'nin aracılığına pek ihtiyaç duymuyordu. Ne İslam dünyasına müdahale edereken Türkiye'nin fikrini merak ederlerdi ne de Orta Asya'ya Türkiye aracılığıyla gidebileceklerini düşünürlerdi. Köprü olmak adına anlatanların çoğu hikâyeden ibaretti.
Aslına bakarsanız Batılı birçok ülkenin Doğu'yla ilişkileri Türkiye'den çok daha geniş ve derindi. Batılılar bilirdi ki, Türkiye'nin Doğu'yla pek bir ilişkisi yoktu ve bir ilişki kurmaya niyeti de yoktu. Kendisi Batı'ya meftundu. Dolayısıyla Türkiye'ye biçilen köprü rolü çoğunlukla göstermelikti. Ve ancak başkalarının çıkarlarına yarayacağı durumlarda kıymet verilirdi.
Fakat bugün Türkiye Doğu ile de Batı ile de gerçek bir ilişki kurabiliyor. Zaman zaman geriliyor zaman zaman da karşılıklı çıkar ilkesi çerçevesinde masaya oturuyor. Fakat bu ilişkilerin hiçbirinde başkalarına yaranma çabası yok. Aksine Türkiye artık kendine çalışıyor. Başkalarının ne dediğini de ancak kendi işine geldiğinde önemsiyor.
Çünkü Türkiye artık kendi güvenliğini çeşitli eksenlerin güvenliğine indirgemeyecek kadar güçlü bir ülke haline geldi. Çünkü Erdoğan Türkiye'yi merkeze alan bir zihniyet dönüşümünü gerçekleştirdiği gibi devlete ve topluma da bu cesareti aşılamayı başardı. Türkiye'nin kendi ayakları üstünde durabilecek ve kendi çıkarlarını kendi savunabilecek bir aktör olduğunu herkese gösterdi. Bu nedenle Türkiye bugün hem Batı'da hem Doğu'da. Kimseyi memnun etmek gibi bir derdi yok. İşbirliği yapanla işbirliği yapabileceğini açıkça ortaya koyuyor. Fakat aynı zamanda kendi çıkarları için sert mücadeleye girmekten de çekinmiyor. Doğu ve Batı'yı sığınılacak adresler olarak görmüyor. Sanırım gerçek bir uluslararası aktör olmanın yolu da buradan geçiyor.
Yorum Yazın