Bir süredir HDP'nin önde gelen aktörlerinin İmralı sevdasının yine depreştiği görülüyor. Sözde "insani sebeplerle" izah edilmek istense de belli ki HDP aklı, Anayasa Mahkemesi'ndeki kapatma davası süreci ile terör örgütünün dağılma aşamasına gelmesini hesaba katarak yol ve yöntemlerini güncellemeyi amaçlıyor.
Evet, PKK-YPG terör örgütü bilhassa ABD tarafından Suriye ve Irak sahasında açıkça himaye ediliyor. Rusya da bu kartı sadece ABD'ye kaptırmak istemediğini ileri sürerek aynı örgütlerle dirsek temasını sürdürüyor.
Buna karşın Türkiye gerek ABD'ye gerekse Rusya'ya, terör örgütüne karşı her an ve görüldüğü her yerde operasyon düzenleyeceğini bildirmiş durumda. Kış Kartalı Harekatı başta olmak üzere, PKK/YPG'nin belirlendiği noktalarda tehdit oluşturmasına fırsat verilmeden askeri önlemler alınması, bu politikanın sürdüğünü teyit ediyor.
***
Ama öte yandan İmralı ile şu veya bu düzeyde ziyaret trafiğinin açılması talebinin örgüte can suyu verilmesi anlamına geleceğine de kuşku yok. Ankara tam da bu nedenle "İmralı tuzağı" kurulmasına da yakın aile unsurları dışındaki "görevlendirilmiş isimlerin!" görüşmesine de kesinlikle karşı duruyor.
Kaldı ki ne zaman İmralı faktörü gündeme gelse, 2019 yılındaki seçimler öncesindeki tablo hatırlatılmakta. İşin esası, o zaman da hatta sonradan yorumlandığı şeklinden farklı olsa da varılan aşamanın ürettiği maliyet zaten unutulmuş değil.
Bir başka husus da HDP'nin geleceği...
Kuşkusuz burada yüksek yargının vereceği kararı beklemek gerekecek. Fakat asıl önemli husus, HDP'nin kolunu kanadını kırmak gerektiğini söyleyenler ile HDP'yi siyaseten budayacak kararların aslında daha güçlü şekilde filizlenmesine yol açacağını söyleyenler arasındaki farklılıkta düğümleniyor. Esasen, terör örgütünün siyasi uzantısı kimliğini inkar edemeyen hiçbir oluşuma bundan böyle geçit verilmemesi gerekiyor.
Devletteki bu kararlılık ortada iken HDP ile yolu kesişmiş tüm aktörlerin, yeni siyaset adına terör örgütünün bugünkü konjonktürdeki karşılığını kabul ederek, yani hadisenin adını koyarak istikamet belirlemekten başka çareleri kalmıyor.
Demem o ki...
HDP merkezli, terör örgütü PKK destekli Kürt siyasi hareketi, kimi ittifaklar için çantada keklik olmayı kabul etmeyip giderek heterojen karakter kazanacağının öncü sinyallerini veriyor.
***
'ÖFKELİ AZINLIK' SENDROMU
Dün, merhum Ecevit'in Kıbrıs Fatihi olarak anıldığını hatırlayalım.
Bugün, adında "Halk" olan ve CHP'nin medya organı olarak yayın yapan tv kanalında, Kıbrıs Türkünün varlık mücadelesinin simgesi olan Türk Mukavemet Teşkilatı'nın, Medya Mahallesi'nin meşhur ablası tarafından "suikast çetesi!" gibi sunulmasının talihsizliğini bir kenara yazalım.
Evet, bugün Türkiye'de "öfkeli bir azınlık!" var. Ama bunlar daha çok yazılı, görsel ve sosyal medyada toplanmış durumdalar. İktidara muhalif kesimlerin sözcülüğüne soyunmuş gibi görünseler de "azgın öfke duygusu!" onları izleyen kitlelerden ziyade, onlar adına ahkâm kesenlerde tezahür ediyor.
Yani...
Medya üzerinden nefret saçıp yönetenler, Türkiye'deki gerçek muhalif fikri ve hissi yansıtmıyor. Onları kullanarak, kendi oyununu sergiliyor!
Yorum Yazın