Seçim sürecinde, kariyerimin hiçbir döneminde olmadığı kadar eleştirildim. Ama aynı zamanda hayatta görmediğim kadar da desteklendim. Sebebi de köşemde ağırlıklı olarak siyaset odaklı yazılar yazmamdı. Eleştirenler, "Sen televizyon yazarısın, siyaset yazmak neyine?" diye üstten. küçümseyici bakışlar fırlattılar.
Her şeyden önce, televizyonun içinde yer alan her şey benim yazı konumdur. Aylardır ekranda siyaset konuşuluyorsa, bir yazar olarak benim buna kayıtsız kalmam, her şeyden önce mesleğime ihanettir. Kaldı ki bu, sıradan bir seçim değil, beka sorunuydu. Bir yanda emperyalistlerin, terör örgütlerinin, paralel yapıların açıkça destek verdiği bir cephe, karşısında ise sadece "Vatan, millet, hizmet" diyerek ülkesini savunanlar vardı. Böyle bir ortamda Yalı Çapkını dizisinin eleştirisini yapmayı kendime yediremedim doğrusu... Elim erdiğince, nefesim yettiğince bu yeni İstiklal Savaşı'na katkı sağlamak adına okurlarımı aydınlatmaya çalıştım. Tuzakları, algı operasyonlarını, kumpasları, yalanları deşifre etmek için kalemimi sivrilttim.
Haşa, kendimi onunla yarıştıracak kadar şuurumu yitirmedim tabii ki... Ama Hasan Tahsin de, Yunan'a İzmir'de ilk kurşunu atmadan önce cemiyet haberleri yazıyordu. Hatırlatayım istedim.
Şimdi önümüzü tıkayan seçim engelini de aştığımıza göre, parti farkı gözetmeksizin bu ülkenin hayrını isteyen herkesin işine gücüne bakma zamanıdır. Ben de yarından itibaren "zorunlu olmadıkça" siyaset yazmayacağım.
CHP'liler kendine dönmeli
Başta Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu olmak üzere CHP'nin başındakiler kendi seçmenlerini oy uğruna resmen terörize ettiler. CHP'ye samimiyetle gönül veren en sağduyu sahibi seçmen bile bundan etkilenip, gözü kararmış halde anlamayı, dinlemeyi bırakıp, "saldırmayı" seçti.
Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu'nun kendi seçmenlerine yaptıkları en büyük kötülük ise onları oy uğruna PKK ve FETÖ ile ortaklığa çekmeleriydi. Oysa adım gibi eminim ki, gerçek CHP'liler vatanını sever, bölücülerle, paralelcilerle iş tutmaz. Ama ne yazık ki ihtirastan gözüne perde inen yöneticileri yüzünden kendilerini kirli bir ittifakın tam ortasında buldular.
Şimdi gerçek CHP'lilerin şapkalarını önlerine koyarak özlerine dönmeleri ve "yapıcı muhalefet olma yolunda" kendilerini gerçekten temsil edebilecek nitelikte lider bulma zamanıdır.
Muhalif medya sayısı
Muhalefetin seçim yenilgisi için biçtiği kılıflardan biri de medyanın tamamen hükümet kontrolünde olduğuna dair ortaya attıkları iddiaydı.
Oysa yazılı ve görsel basında muhalif yayınların sayısı, hükümete yakın duran yayınların sayısının neredeyse iki katıydı. İnanmıyorsanız, yanda sunduğum logoları sayın bakalım...
ACI GERÇEK
Sevgili CHP'liler, 48'iz diye çok övünmeyin. Yüzde 10'u HDPKK'nın, yüzde 10'u FETÖ'nün, yüzde 3'ü ittifaka eklemlenen koltuk avcılarının oyudur. Geriye kalan, yine yıllardır ne uzayıp ne kısalan kemikleşmiş yüzde 25'dir. 40 yıldır değişmeyen gerçek kalibreniz işte budur. Artık boş hayallere kapılmayıp, bu gerçekle yüzleşme zamanıdır.
Gaf kürsüsü
Cannes'da En İyi Kadın Oyuncu seçilen Merve Dizdar'ın, Türkiye'yi tüm kadınların işkence gördüğü, çağdışı ve karanlık bir ülke olarak gösterdiği konuşmasına tepki yağdı.
Zap'tiye
Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan, Millet İttifakı kamyonuna binerken yuvarlak içine aldığımız arkadaştan feyz almış olabilirler mi acaba?
Ne demiş?
19 golü bulunan Icardi için sezon başında "20 gol atarsa saçımı kırmızıya boyatırım" diyen Ümit Özat, Twitter üzerinden yalvardı: "Allah'ın varsa bir gol daha atmazsın."
Yorum Yazın