Önceki gün Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un nazik daveti üzerine denizlerimize musallat olan müsilaj belasından kurtulmak için hayata geçirilen eylem paketine destek vermek üzere Caddebostan sahilindeydim.
Belli ki mücadele zorlu olacak. Ama benim umudum var. Olmak zorunda.
Yüzeydeki salyayı toplamak mesele değil. Ancak bu çalışma sadece 'kozmetik' bir fayda sağlayacak. Önemli olan Marmara'ya akıtılan lağımın, kimyasalın, çöpün önüne geçmek. Bunun için her birimizin birer Sahil Güvenlik neferi, birer zabıta memuru, birer su ürünleri uzmanı olmamız lazım. Zira Marmara Denizi kıyılarının her metresinde bizden bir nefer olmazsa, koca deniz 'salya sümük ağlamaya' devam edecek.
Eylem planı için düğmeye basılırken, önümdeki protokol koltuklarında ilginç bir görüntü gözüme takıldı. Bakan Murat Kurum, sehpadaki şişe suyunu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na iletilmek üzere yanındaki Vali Ali Yerlikaya'ya uzattı, o da İmamoğlu'na verdi. İmamoğlu içmeden önce her ikisine de teşekkür etti. İşte böyle olacak. Siyaseti unutup, elden ele Marmara'ya can suyu vereceğiz...
Bu suyla mı temizleyeceksiniz Haliç'i?
Cumartesi günü, tam da Dünya Çevre Günü'nde hava almak için indiğim Büyükdere sahilinde kocaman bir afiş dikkatimi çekti. Siz benim afiş dediğime bakmayın. özel olarak yapılmış, neredeyse anıt büyüklüğünde, özel ışıklandırmalı bir panodan söz ediyorum. Üzerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bir 'icraat' duyurusu var. Diyor ki, "Su taşıma tüneliyle İstanbul Boğazı'ndan alacağımız suyu, Haliç'e taşıyacağız. Haliç de Boğaz gibi pırıl pırıl olacak..."
Bulunduğum nokta, Büyükdere'nin İstanbul Boğazı'na kavuştuğu yerdi. Meğer Büyükşehir Belediyesi taşıma suyla Haliç'i pırıl pırıl yapacakmış. Bunun için kilometrelerce tünel kazıyorlarmış... Sonra dönüp, Boğaz'ın pırıl pırıl (!) sularına baktım. Çöp, salya, yemek artıkları, plastik torbalar, maskeler, şırıngalar ve içki şişelerinden suyun kendisi görünmüyordu. Hiç abartmıyorum, uzun süre bakınca midem bulandı. Sayın Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu bu suyla mı Haliç'i pırıl pırıl yapacak?
İnşallah yanılırım ama bir süre sonra Boğaz'ın suyunu temizlemek için o iğrenç Haliç'ten su taşımak zorunda kalabilirler!..
İnsan zinciri oluşturalım
Marmara'yı kurtarmak adına başlatılan temizlik çalışmasının sloganı "Marmara hepimizin..." işte bu sloganın altını çizmek, sosyal bilinç oluşturmak adına bir önerim var:
Marmara Denizi'nin kıyılarının uzunluğu bin kilometreyi buluyor. Buralarda yaşayan insanlar, el ele tutuşarak Marmara sahillerini kuşatacak bir insan zinciri oluştursun. Bu etkinlik her hafta tekrarlansın. İnsanlar el ele tutuştuktan sonra çöp torbası ve eldivenlerle sahillerdeki çöpleri toplasınlar. Tabii ki bu, meseleyi kökünden çözecek bir eylem değil. Ama yukarıda da söylediğim gibi önemli olan sosyal bilinç oluşturmak.
Bu arada, Marmara'ya kıyısı bulunan illerin valiliklerinde 'Marmara Hepimizin' masaları kurulsun. İnsanlar, denizlerle ilgili temizlik ihlallerini, örneğin, lağımını denize akıtan işletmeleri görüntülü olarak tespit edip, bu merkezlere göndersin. Denize sintine boşaltan tekneyi, dereye kimyasal döken fabrikayı önce vatandaş sobe'lesin. Onları elinden geldiğince afişe etsin. Çünkü vatandaştan daha kalabalık bir 'zabıta ekibi' oluşturulamaz...
Şeref kürsüsü
Çin'deki üniversitelerarası 100 metre yarışını görüntüleyen Han Syo Yang adlı kameraman, elinde 4 kiloluk kamera olduğu halde yarışmacılarla aynı anda koşuya başladı ve varış çizgisine onlardan önce geldi.
Zap'tiye
Bir atasözümüz var: "İyilik yap denize at, balık bilmezse halîk bilir" diye... Ama denizlerimizin artık 'iyiliği' bile sindirecek hali yok. Siz en iyisi hiçbir şeyinizi denize atmayın!
Ne demiş?
Muhabir: Amerika'da tatil mi yaptın?
Aleyna Tilki: Evet... Ay kafam karıştı. Tatil yapmadım, çok çalıştım çok..."
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu
Yorum Yazın