Hava atmayı, gösterişi, şatafatı çok severiz. Başkalarını aldatmak ve kendimizi beğendirmek için olmadık yapay davranışlar sergileriz. Çalımımızdan geçilmez.
Bu konuda atasözümüz de vardır. “Öküzün büyük olsun, varsın çift de sürmesin” “Nam olsun kâr olmasın”
Marka düşkünlüğünün yaygın bir hastalığa dönüşmesi de hava atma gösteriş budalası olma özelliğine dayanır. Esas olan kalite iken bunu hiç dikkate almaksızın marka ile üstün görünme zengin görünme sevdası bizi komik duruma düşürür.
Bir arkadaşım anlatmıştı. Şoför olan babası, annesine markalı ve gösterişli bir saat almış. Annesi okuma yazma bilmiyor. Ama markalı saati herkese göstermek için takıyor. Arada sırada dikkati saatine çevirmek için saate bakıyormuş. Yanındakiler saati sorunca da saati bilmediği için “Hay gözü kör olasıca, yine durmuş” diye söylenirmiş.
Birçokları hep “desinler” diye altından kalkamayacağı masraflara girer, düğün yapar. Tatile gider. Mobilya alır. Bütün çaba, başkalarına zengin görünmek, üstün görünmek ve böylelikle hava atmaktır.
Eğer başkalarına gösteremezse yani hava atamazsa bunun bir kıymeti yoktur. Bunu bir Temel fıkrası çok güzel özetler.
Temel ıssız adaya düşmüş. Bakmış ki adada biri daha var: Cindy Crawford. Gün boyu beraber olmuşlar. Temel bu durumdan hoşnut ama bunu başkasına gösteremiyor veya anlatamıyorsa bir önemi yok ki. Ne yapıp edip bunu birine anlatmalı ki, hava atma ihtiyacı karşılansın yoksa büsbütün huzursuz.
Bunu hisseden Cindy, “Neyin var?” diye sormuş.
Temel “Benim için bir şey yapar mısın?” demiş.
Cindy“Ne istersen, hiç çekinme” demiş.
Bunun üzerine, Temel kızın saçını kesmiş; kestiği saçtan bıyık yapmış. Karşısına oturtup elini omzuna atmış ve demiş ki:
“Dün gece kimi götürdüm biliyor musun?”
Yorum Yazın