Adam köy kahvesinde gelmiş oğlunu anlatıyor. Benim oğlum askerde baş olmuş. Soruyorlar: “Onbaşı mı?” “Hayır!” “yüzbaşı mı?” “Hayır!” “Binbaşı mı?” “Hayır!” “Ya nedir?” “Askerin rızkını dağıtan aşçıbaşı!”
Hastalıklı bir unvan düşkünlüğümüz var.
Bir zamanlar televizyon programına çıkan Fahrettin Kerim Gökay’ı takdimci; “İstanbul eski vali ve belediye başkanı, Prof Dr. Fahrettin Kerim Gökay” diye tanıtınca, Gökay tanıtımın eksik olduğunu vurgulayarak, “Ordinaryus, ordinaryus” diye yüksek sesle dile getirir.
Mezar taşlarında bile unvan yarışı görüyoruz. Sanki mezarda bile hiyerarşi var. Oysa ölüm herkesi eşit kılar.
Büyük İskender, Diyojen'i dikkatle bir kemik yığınını incelerken bulur, ne yaptığını sorduğunda ise Diyojen'den aldığı cevap: “Babanın kemiklerini arıyorum ama bir kölenin kemiğinden ayırt edemiyorum.„
Amerika'da bir mezarlık girişindeki tabelada, “Bu mezarlık hayatta iken, dünyanın ancak kendileri dümende bulunduğu müddetçe yürüyeceğine inanmış insanlarla dolu. Onlar dünyayı çoktan terk ettiler. Fakat dünya yine de yürümeye devam ediyor” yazılı.
Unvan düşkünlüğü; bilgisi, sevgisi, özgüveni yetersiz, kişiliği gelişmemiş insanlarda daha belirgin olarak ortaya çıkıyor.
Yorum Yazın